İngiltere'deki şiddet olaylarının ardından Brüksel, X platformundaki 'zararlı paylaşımları’ yakın takibe aldı.
Geçtiğimiz hafta İngiltere’de meydana gelen olaylarla ilgili haberler Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin gazetelerine ve televizyon ekranlarına yansıdı. Olaylar, bir isyan hareketinden şiddete ve radikalleşmeye kadar uzanan çeşitli tanımlamalarla çok çeşitli medya kuruluşlarında birçok dilde yayınlandı. Hepsi derin ve objektif tanımlamalar olmasa da AB ülkeleri halklarının dikkatini çekerken Avrupa genelinde yayılan bir ‘aşırı sağ bulaşma’ olasılığı hakkında soru işaretleri bıraktı.
Bu endişelerin ilk göstergesi olarak Avrupa Komisyonu’ndan bir sözcü, X platformuna yönelik devam eden soruşturmada, platformun İngiltere'deki ayaklanmalara ilişkin provakatif paylaşımları ele alışının dikkate alınabileceğini söyledi. Sözcü, bu içeriğin AB'de oldukça görünür olduğunu kaydetti. Dolayısıyla Brüksel'in medya kuruluşlarından yasa dışı ve güvenliği etkileyen içerikleri kontrol etmeleri yönündeki taleplerinde dikkate alınabilir.
AB geçtiğimiz ay, güvensiz içerikle mücadele konusundaki zayıf politikaları nedeniyle Elon Musk'ın X platformuna karşı suç duyurusunda bulundu. Suçlamalar, AB’nin çevrimiçi içeriğin üretimini ve yayılmasını düzenleyen Dijital Hizmetler Yasası (DSA) kapsamında yedi ay süren soruşturmaların ardından yapıldı.
İsmi açıklanmayan Avrupa Komisyonu sözcüsü, İngiltere’nin 2020 yılından bu yana Avrupa Birliği üyesi olmadığına dikkat çekti. Ancak İngiltere’de DSA kurallarını ihlal eden içerikler Avrupa'daki kullanıcılar tarafından yaygın olarak görülüyor. Dolayısıyla İngiltere'deki olaylar sırasında yayılan nefret söylemi ve provokasyon biçimleri, Brüksel'in bu konuda iletişim platformlarından talep ettiği kriterler listesinde dikkate alınabilir.
Almanya’da Bild gazetesi birkaç gün önceki bir haberine “İngiltere’deki olayların bir benzeri Almanya'da da yaşanabilir mi?” sorusuyla başlık atmıştı. Söz konusu haberde görüşlerine başvurulan uzmanların ve araştırmacıların büyük çoğunluğunun bu soruya evet yanıtını verdiği ve “Almanya’daki aşırı sağın, göçmenlere ve devletin son yıllarda bu konuda izlediği açık kapı politikasının yansımalarına karşı harekete geçebilecek çok sayıda öfkeli gence sahip olduğunu’ söylediği belirtildi.
Almanya’nın Hıristiyan Demokrat Birlik (CDU) partisinden Milletvekili Thorsten Frei, gazeteye yaptığı açıklamada, İngiltere'deki ayaklanmaların Almanya için bir uyarı olarak görülmesi gerektiğini, zira göç politikasının halkın bir kısmı tarafından reddedildiğini ve ülkedeki aşırı sağcı taleplerin güçlenmesine katkıda bulunduğunu söyledi. Psikolog Ahmed Mansur ise siyasi sınıfın göç konusundaki toplumsal öfkeyi ele almaması halinde Almanya'nın da benzer bir huzursuzluk riski altında olduğunu söyledi. Mansur aynı gazeteye verdiği demeçte “Göçü sınırlayın, suçluları sınır dışı edin, sınırları kontrol edin, entegrasyonu geliştirin ve insanların endişelerini ciddiye alın” ifadelerini kullandı.
Hollanda’da Geert Wilders, Fransa'da Jordan Bardella ve İtalya Başbakan Yardımcısı Matteo Salvini gibi aşırı sağcı siyasetçiler İngiltere'deki olaylarla ilgili olarak sosyal medyada herhangi bir yorumda bulunmadı. Ancak bu durum İngiltere’deki ayaklanmaların diğer AB ülkelerine yayılma ihtimalini ortadan kaldırıyor mu? İtalyan gazetesi La Stampa, 1980'li ve 1990'lı yıllarda ‘futbol holiganizminin’ ya da yaygın olarak bilinen adıyla ‘İngiliz hastalığının’ yayılmasının, Avrupa genelinde aşırı sağcı şiddet korkusunu körüklediğine dikkati çekti.
Bu dönemde, birçok Avrupa kentindeki futbol maçları İngiliz taraftarların neden olduğu şiddet olaylarına sahne olmuş, başta 1985 yılında Brüksel’de oynanan Avrupa Uluslar Kupası finali olmak üzere çeşitli olaylarda ölümler ve yaralanmalar meydana gelmiştir. Bu olaylar, deyim yerindeyse, İngiliz holiganizminin spordaki tezahürüydü. O tarihten bu yana İngiliz holiganizmi Avrupa’daki birçok ülkeye yayıldı ve Hollanda ve Belçika gibi ülkelerde İngiliz holiganların yerli versiyonları ortaya çıktı.
Politico gazetesi yazarı Kevin Mortimer göçmen sorununun tüm Avrupa'ya yayıldığını belirterek, “İngiltere, uzun zamandır bu konuda diğer ülkelere kıyasla daha ılımlı ve merkezci bir tutum sergiliyor. Ancak geçtiğimiz haftaki aşırı sağcı protestolar, özellikle İngiltere’nin 2020 yılı başlarında AB’den ayrılmasından (Brexit) sonra, İngilizlerin göç konusunda resmi kurumların başarısızlığına karşı hoşnutsuzluğunun arttığını açıkça gösteriyor” diye yazdı.
Şarku’l Avsat’ın Le Monde gazetesinde 6 Ağustos yayılan haberinden aktardığına göre ‘İngiltere'deki aşırı sağın ülkedeki etkisini doğru bir şekilde değerlendiremediğini’ belirtirken söyledi. Birkaç gün sonra The Liberator gazetesi, Fransa'daki aşırı sağın ‘İngiltere’de olup bitenleri yakından takip ettiğini ve notlar aldığını’ belirten bir haber yayınladı. Haberde aşırı sağcı gruplara yapılan bağışların artmasının, Fransız toplumundaki bölünmenin daha da genişlediğini gösterdiği vurgulandı.
İngiltere'de nefret suçlarını belgeleyen Tell Mama adlı kuruluşun direktörü İman Ebu Atta, Avrupa'daki aşırı sağcıların bazı ortak paydalarının olduğunu ve bunların başında da göçmenlere karşı duyulan öfkenin geldiğini söyledi. Avrupa’daki çeşitli sağcı akımlar arasında birçok iletişim kanalı olduğuna dikkati çeken Ebu Atta, ayrıca son birkaç yıldır bu akımların popülaritesinin önemli ölçüde arttığını ve ülke bazında ya da Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerinde elde ettikleri kazanımlarda kendini gösterdiğini belirtti.
Avrupa Çalışmaları Merkezi’nde misafir araştırmacı olan Paul Tyler, Avrupa’daki merkez sol partilerin aşırı sağa karşı inşa ettiği ‘güvenlik duvarının’ İngiltere’de ayakta kalmayı başardığını, ancak eski ABD Başkanı Donald Trump'ın Beyaz Saray'a dönmesi halinde çökebileceğini belirtiyor. Tyler, bu duvarın ABD’deki başkanlık seçimleri öncesinde Almanya’da aşırı sağcı parti Almanya için Alternatif'in (AfD) anketlerde önde olduğu ve eylül ayında yapılması planlanan eyalet seçimlerinde bir kez daha test edileceğini ifade etti.
Haber: Bahaa el-Avam / Şarku'l Avsat Haber Ajansı
Foroğraf: The Independent