Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en önde gelen tarihsel olaylarından birisi de Çanakkale Savaşı’dır. 1915 ve 1916 yılları arasında yaşanmış olan bu savaş, yeni bir dünya düzeni kurulurken, Birinci dünya savaşı sonrasında devletlerin sınırları çizilirken ve yeni bir dünya düzeni oluşturulurken, konjonktürel bir olgu biçiminde gündeme gelerek, Avrupa ve Asya kıtaları arasında kıtasal sınırların belirlenmesinde en önde gelen etkenlerden birisi olmuştur. Asıl olarak ele alındığında Çanakkale Savaşı, Birinci Dünya savaşının sonrasında bugünkü yeni devletler düzeninin belirlenmesinde etkili bir role sahip olmuştur. Savaşın adı Çanakkale kentinin adı ile belirlenmesine rağmen, savaş içinde gelişmiş olan cepheler daha çok Gelibolu yarımadası üzerinde açılmış ve savaşın en önde gelen gelişmeleri Gelibolu ilçesinin sınırları içerisinde cereyan etmiştir. Bu savaşı ele alan bir sinema filminin adı da Çanakkale olarak değil ama "Gallipoli" biçiminde tespit edilerek, bazı kitaplarda öne sürülen Çanakkale isminin aksine Gelibolu olarak dünya kamuoyuna yansıtılmıştır. Bir ilçenin sınırları içinde cereyan eden Çanakkale savaşının aradan yüzyıla yakın bir süre geçmesine rağmen günümüzde önemini korumasının görünen nedeni olarak da savaşın galibi olan Türkiye Cumhuriyeti devletinin her sene Mart ayının ortalarında savaşın yıldönümünü Türk kamuoyuna hatırlatarak, geleceğe dönük bir çizgide, nasıl kurulduğunu ve bu devlet modeli olarak, "Türk ulus devletinin dünyanın merkezi coğrafyasının tam ortalarında ne gibi gelişmeler ile karşı karşıya geldiğini" her yıl yeniden gündeme taşıyarak, Çanakkale savaşından gelen Türk ulusunun siyasal bilincinin daha etkili bir biçimde cumhuriyetin genç nesillerine nasıl aşılanmaya çalışıldığını göstermektedir.

Çanakkale savaşının galibi olarak tarih sahnesine çıkmış olan Türk devleti, bu savaşın saldırgan tarafı değil ama bunun tam aksi bir çizgide dünyanın en büyük emperyalist devletlerinin merkezi coğrafyayı ele geçirmek üzere yapmış olduğu bir saldırının, Gelibolu yarımadası üzerine yansıtılmasıyla Türk Ordusu da bu savaşın karşı tarafı olarak savunma savaşına kalkışmıştır. Osmanlı devletinin merkezi konumundaki İstanbul kenti üzerine hedeflenen Çanakkale savaşı, Avrupa kıtası ile İstanbul şehri arasındaki merkezi bölge üzerindeki gelişmeler doğrultusunda cereyan etmiştir. Alman ve Rus ordularının da batı emperyalizmine karşı Osmanlı devletine yakın durduğu bu savaş sırasında, başta ABD olmak üzere diğer bütün Avrupa devletleri batı bloku dayanışması için İngiltere ve Almanya ordularını desteklemişlerdir. Dünyayı ele geçiren batı emperyalizminin merkezinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin yer aldığı orta dünyadaki topraklarını da ele geçirerek bir Avrupa ve Avrasya kısaca bir Avrasya blokunu kendi yönetimleri altında öne çıkarmayı hedeflerken; orta çağ yıllarından bu yana orta dünya topraklarının Osmanlı devletinin hükümranlığı altında bulunması, o döneminin İngiliz-Fransız ortaklığının önünü kesmiştir. İngiltere ve Fransa Avrasya topraklarını ele geçirmek üzere doğu dünyasına yönelirken, Avrupa’nın doğusunda yer alan Almanya ve Rusya’nın, orta dünyanın tam ortalarında yer alan Osmanlı devletini iki blokun tam orta alanlarında ciddi bir sıkışlığa sürüklemiştir. Bu durum böylesine bir aşamada Osmanlı devletinin elinde olan Boğazlara batı emperyalizminin girmesine yol açmıştır.

Yirminci yüzyılın başlarında emperyalist ülkeler arasında Birinci Dünya Savaşı ortaya çıkarken, gelecekte savaşın ön cephesinde yer alan Balkan toprakları ile Marmara denizi, zaman içinde savaş alanındaki yerlerini almıştır. İmparatorluk merkezi İstanbul’u işgale giderken önce, Çanakkale Boğazını geçmek için bu boğazın tam ortalarında Osmanlı ordusunun savunma savaşı ile karşı karşıya kalmışlardır. İlk saldırı ile Boğaz sularının üzerinde karşı karşıya kalan Avrupa emperyalizminin orduları, beklenmedik bir savunma stratejisi kullanarak, karşısına çıkan Türk Ordusuna yenilmemek üzere çevre alanlara doğru yayılmıştır. Osmanlı devleti ise kendi geleceği açısından silahlı bir tarafsızlık politikası ilan ederek, Avrupa ülkelerinin kendisine karşı bir araya gelmelerini önlemeye çalışmıştır. İngiltere ve Rusya gibi iki büyük emperyalist devletin arasında kalan Osmanlı devleti ise tam bu aşamada Almanların desteği ile silahlı tarafsızlık politikasını oluşturarak, bölgenin savaş alanı haline getirilmesini önlemeye çaba gösteriyordu. Bu arada, Göben ve Breslau gibi Alman isimlerini taşıyan gemilerin bir gece yarısında oldu bitti yaratarak, Karadeniz’e açılmalarıyla birlikte birinci dünya savaşının koşulları yaratılmış oluyordu. Almanya savaş istekleri doğrultusunda Akdeniz’den Karadeniz’e geçerken, hem İngiliz ve Fransız donanmalarının önlerini açıyordu, hem de aynı Almanya Karadeniz bölgesinde Rus limanlarına saldırarak ve aynı zamanda bu bölgedeki Türk varlığının merkezi olan Sivastopal şehrinin sürekli olarak silahlı saldırılarını öne çıkarmasıyla da, batı dünyasının istediği savaş ortamını hızlı bir biçimde ortaya çıkarmaya çalışıyordu.

27 Ekim 1914 tarihinde Alman orduları ile Fransız-İngiliz askerleri karşı karşıya kalıyorlardı. Boğazlar bölgesine izinsiz bir biçimde giren bu iki Avrupa devletinin donanmaları, durduk yerde çatışma ortamı yarattıkları için Birinci dünya savaşına giden yolun başlangıç kısmını tamamlayarak, Avrupa kıtasındaki cihan savaşı oluşumunu gerçekleştirmiş oluyordu. Almanya ile yakınlaşan Osmanlı devleti savaşı önleyebilmek üzere birçok girişimde bulunurken, arkasına ABD’yi alan İngiltere, Rusya ve Almanya gibi emperyalist ülkelere meydan okuyarak, bütün dünyayı göz göre göre resmen savaşa sürüklüyordu. Osmanlı karasularına kaçan Alman gemileri Yavuz ve Midilli adalarını alarak Rus limanlarını bombalamaya başladıkları aşamada, dünyanın önde gelen büyük devletleri birbirlerine karşı savaş ilan ederek, bütün dünyayı Birinci Dünya savaşına sürüklüyorlardı. Savaş sırasında geliştirilen Alman planına göre, önce Fransız ve İngiliz ordularının gücü kesilecekti. İkinci aşamada ise Rus imparatorluğunu hedef alacak olan Almanya, kendisine yayılma alanı olarak gördüğü Avrasya kıtasının her bölgesinde sıcak çatışma ortamları yaratarak, Avrupa ile Asya kıtasını "Avrasya" başlığı altında birleştirmek ve daha sonra da bu geniş alanı bütünüyle bir Alman devletinin topraklarına dönüştürmek, Almanya’nın bütün dünyaya egemen olabilmesinin yolu olarak görünüyordu. Fransa ve İngiltere karşı karşıya getirilerek savaşın batı cephesi öncelikle çökertilirken, daha sonraki ana hedef olarak da Rus imparatorluğunun yıkılması planlanıyordu. Bu amaçla savaş süreci içinde birçok Alman vatandaşı da Balkanlar, Kafkaslar, Kırım, Hazar bölgesi, Kazakistan, Kırgızıstan ve Özbekistan gibi Avrasya sınırları içinde yer alan Avrasya bölgelerini ve ülkelerini yavaş yavaş Almanlaştırıyorlardı. Sonraki dönemde Sovyetler Birliği çatısı altında beş milyon Alman burada toparlanarak, Rusya’ya karşı savaş ilan ediyorlardı. Hazar denizi kıyılarında bir Volga Cumhuriyeti kurmak, Almanların en büyük ütopyalarından birisi idi.

Avrupa’nın ortalarından geçen Avrupa karayolu Almanya tarafından denetlenirken, deniz yolları ise Rusya ile birlikte Osmanlı devletinin kontrolü altında idi. İstanbul ve Çanakkale boğazları Avrupa deniz yollarının kontrolunu Osmanlı devletine getirirken, ana ulaşım yollarındaki rekabet giderek tırmanırken, Balkanlar ve Gelibolu üzerinden başlayan Birinci dünya savaşı Avrupa ve Asya toprakları üzerinde geniş alanlara doğru yaygınlık kazanıyordu. Kuzey denizi sürekli olarak donduğu için Avrupa ve Asya kıtaları arasındaki deniz yolları, Osmanlı hinterlandına doğru kıtalar arasındaki ulaşım sorununu. Savaşın üçüncü aşamasında Osmanlı devleti yeni bir ordu kurarak Kafkasya’ya doğru yönelirken, general kış adı verilen buz ve çamur deryasının altında kalarak ezilmek ya da yok olmak istemiyordu. Önceden "Hasta Adam" olarak ilan edilen Osmanlı devletinin Boğazlara yönelik bir Avrupa saldırısına karı çıkamayacağı hesap edilirken, Osmanlı yönetimi bu aşamada yeni bir ordu düzenleyerek, "Kafkas İslam Ordusu" adıyla Doğu Anadolu üzerinden Hazar bölgesine doğru yeni bir hegemonya alanı ortaya çıkarabilmenin denemelerini devreye sokuyordu. Kafkasya ve Balkanlar hattı arasındaki merkezi bölge olan Anadolu yarımadasını Çanakkale savaşına rağmen elinde tutmak isteyen Osmanlı devleti bir Müslüman orduyu toparlayarak, Avrupa ülkelerinin gönderdiği bir Hristiyan orduya karşı yeni aşamada bir Müslüman ordu biçiminde Müslüman askerler, Doğu Avrupa üzerinden Kafkaslara ve Kırım bölgesine yöneliyorlardı. Dünyanın hegemonyası için Avrupa, Balkanlara doğru saldırıya geçerken, iki kıta arasında var olma mücadelesi veren bir imparatorluk olarak Osmanlı devleti, Balkan saldırısına karşı yeni bir Kafkas İslam ordusunu devreye sokarak, bozulan dengeleri yeniden kendisinin merkezinde bulunduğu Anadolu bölgesi üzerinden kurmaya çalışıyordu. Çanakkale savaşı da böylesine bir süreç içinde başlayarak dünya savaşının cepheleri arasındaki gelişmelere doğru biçimleniyordu.

Osmanlı devletinin Avrupa kökenli saldırı ve işgale karşı, Boğazların kontrolunu sağlamak hedefiyle Rusya’ya karşı yakınlaşması Avrupa devletlerini zor durumda bırakmıştır. Böylesine yeni bir durum karşısında Batılı emperyalistler İstanbul’un işgali için planlar yapmaya başlamışlar ve bu doğrultuda gene deniz ve kara savaşlarını öne çıkarmaya yönelmişlerdir. Batı devletleri ile uzak doğu ülkeleri arasındaki ticaret düzeninin yeni aşamada bozulmaya doğru kötü bir duruma düşmesi de, boğazlar ve diğer ticaret yollarının önünü kesmesi de, savaş ortamının tırmandırılması açısından daha kötü ve gergin durumlar yaratmıştır. Rusya ile sorunların çözüme doğru gelişmesi Boğazların yeniden Osmanlı devletinin denetimi altına alınması sayesinde elde edilmiştir. İstanbul ve Marmara bölgesinin İngilizler tarafından işgal edilmesi üzerine, Osmanlı devletinin merkezi olarak İstanbul’un işgali ile Osmanlı devleti fiilen bir "sömürge" konumuna düşürülmüştür. İngilizler İstanbul boğazı üzerinden uzak doğu ile ticaretini sürdürmeye çalışırken, Almanya ve Fransa ‘da Avrupa kıtasının diğer büyük devletleri olarak benzeri bir çizgide hem sömürge ilişkilerini sürdürmek istemişler, hem de geçmişten gelen ticaret ilişkilerini güvence altına almaya çaba göstermişlerdir. Eski Osmanlı devletinin bir parçası olan bölgedeki diğer Türk ve Müslüman kökenli halklar ve ülkeler, Osmanlı sonrası yeni dönem için hazırlanırlarken de ikinci dünya savaşına giden gelişmeler, gene Birinci dünya savaşı hinterlandını bu kez ikinci dünya savaşına doğru yönlendirilmiştir. Bu aşamada Osmanlı devleti çökerken, bunun yerine Anadolu merkezli bir ulus devlet olarak Türkiye Cumhuriyeti kurulmuş ve yeni ilişkiler buna göre yeniden düzenlenirken çağdaş bir cumhuriyet devleti olarak Türk devleti kurulmuştur.

Devam edecek

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner5

banner1