HZ. İBRAHİM (A.S) ve HANİFLİK İNANCI
Hilmi ÖZDEN[1]
Hz. İbrahim Dönemi ve Hicret Yolları[2]
“Bir gün peygamberimiz ashabıyla konuşurken başka bir lisanda “Ne güzel üzüm” dedi. Ashabı anlamayarak: -Ya Muhammed Arapça konuş dediler. Bunun üzerine Hz. Muhammed (S.A.V): Durun, yakınmayın, ben köküm olan Hz. İbrahim’in dili ile konuşuyorum, Arap benden ama ben Arap’tan değilim” dedi[3].
Mustafa Kemal Atatürk: “Peygamberimizin ecdadını araştırırsanız belki de Türk olduğunu ispat edebilirsiniz[4]”
Sümer Türk Uygarlığı
Türkler milattan önceki dönemlerde Avrupa, Anadolu, Mezopotamya ve Mısıra kadar çeşitli zamanlarda göç etmişlerdir. Mezopotamya’ya göç eden Türk kavmi Kangar/Kenger/ Kanğlı olarak bilinmektedir. Sümer adı Akad kaynaklarında Sümerler için kullanılan bir isimdir. Kengerler hâlâ yaşayan ve uzun zamandır bilinen bir Türk boyudur. Onların en önemli şehirlerinden birinin Kiş olduğunu görüyoruz. Sümerlerin Mezopotamya'da ilk kurdukları şehir ise Kiş’tir. Aynı isimli yerleri Anadolu'da da buluyoruz. Örneğin, Bitlis'in Hizan ilçesinde Kiş köyü. Malatya'nın Kablı ilçesinde Kişli Köyü, Urfa'nın Bozova ilçesinde Kişkan Köyü vd[5]dir.
Tam burada Levend’nâme’deki “Kişler, Kişiler[6] şiirini hatırlamak gerekmektedir:
“Sibirya’da eski zamanlar/Atalar, dedeler/Su kenarları/Kiş[7]ler, kişiler/Gönler, gönüller. Gönüldür kişiler/Gönden içeri/ Gözüdür, yollarda/Gönüllerde../Gönder’lerde…28 Haziran
Sümerlerin Ur/Uri şehri de çok önemlidir. Üç kez burada Sümer krallığı kurulup dağılmıştır. “Ur” (etrafı surlarla çevrili şehir) ile yapmış yer adlarını hem Asya'da hem Anadolu'da buluyoruz. Adıyaman'da Urgöç, Hilvan'da Urgez, Ardahan'da Ur köyü önümüze çıkıyor. Ardahan'ın Kura nehri yanındaki Ur köyünün Uygur Türklerinin Urtigin soyundan gelenler tarafından kurulduğu söylenmektedir. Uygur beylerine “ur” denmektedir[8].
Türklerle Sümerlerin yer adları bağlantısı önemli bir konudur. Türkler geldiklere yerlere, çıktıkları yerlerin adlarını da birlikte getiriyorlardı. Sümerlilerde de bu gelenek hep devam etmiştir. Sümerler Asya'dan göç ederken bulundukları yerin adını Mezopotamya'ya, Türkler de aynı adları Anadolu'ya taşımışlardır. Anadolu'da böyle birçok yer adları vardır. Moğolistan'da “Sumer” adlı bir dağ bulunmaktadır. Moğol efsanesine göre, dünya yaratıldığında her taraf su imiş. Bu sudan iki dağ çıkmış: “Sumerula”, Moğolcada "ula" dağ anlamına geliyor. “Sumer-ula=Sümer dağı" anlamına geliyor. Türkmenistan'da Madau Tepesi, Madan Dağları var. Sümer dilinde muda-yurt, uygalık yurdu anlamına geliyor. Mezopotamya'daki Lagaş yer adı, Asya'daki Balkaş Gölü'nü anımsatıyor. Görülüyor ki Sümerler geldiklere yerlere kendi kültürlerini taşımışlar. Sümerler, hiç madeni olmayan bir yerde (Mezopotamya) madencilik yapıyor. Sümerlerin anavatanı olduğu savunulan Asya'da 4 bin yıl önce maden işçiliği ve tarım yapıldığı bilinmektedir[9].
Görüldüğü üzere Orta Doğudaki Türk varlığı bilinen yakın tarihten çok önceleri oluşmuştur. Mezopotamya'daki Sümer medeniyeti zaman içinde zayıflamaya başlamış, kuzeyden gelen Akad'lar önceleri Sümerlerin egemenlikleri altında yaşamışlar, bu arada tarım, ziraat, ticaret yaparak zenginleşmişler ve zamanla Sümerler içinde dillerini ikinci dil olarak kabul ettirmişlerdir. Bu etkiler zaman içinde büyüyerek yönetimin paylaşılması aşamasına gelmiş, nihayetinde de Sümer ülkesine hâkim olmuşlardır. Onların hâkimiyeti sonucunda Sümerler çeşitli bölgelere göç etmek zorunda kalmışlardır. Bu göçlerin izlediği yola bakacak olursak, güney inip Yemen bölgesinde yerleşmiş ve burada da bir medeniyet kurmuşlardır. İrem su bendinin büyük bir deprem sonucu yıkılması ile burada da tutunamamışlar ve Hicaz bölgesine göç etmişlerdir. Diğer bir göç dalgası ise, kuzey yönünde meydana gelen göç dalgasıdır. Kuzeye gidenler Ur şehrinden çıkıp önce Harran'a, (Urfa) sonra da oradan Filistin'e göç etmişlerdir. İşte Hz. İbrahim ve ailesi, Ur kentinden çıkıp kuzeye hareket eden, bir süre Harran'da kaldıktan sonra Filistin'e intikal eden kol içinde yer almıştır[10].
Sümerlerin ve Hz. İbrahim'in bu yolları izledikleri bütün tarihi ve dini kaynaklarda anlatılmaktadır. Bu göç yollarının doğruluğunda şüphe yoktur. Bilindiği üzere Hz. İbrahim bütün ailesiyle birlikte Sümer'in Ur kentinden yola çıkmış önce Harran'a uğramış, bir süre sonra da Filistin bölgesine göç etmiştir. Mısır’a gitmesi ve geri dönmesi bundan sonra olmuştur. Doğal olarak bu yolu tek kullanan Hz. İbrahim ve ailesi değildir. Daha pek çok Sümerli bu yolu kullanarak Hicaz bölgesine kadar inmişlerdir[11].
Aynı dönemde Sümer illerinden güney yönüne doğru da göçler yaşanmış ve bu kafileler de Basra körfezi kıyılarını izleyerek, Arap yarımadasının güneyini dolaşıp Yemen e kadar gelmişlerdir. Yemen'de de büyük medeniyetler kurmuşlardır. Büyük bir deprem sonucu Ma'rep su bendinin ve bölgede kurulan büyük şehirlerin Yıkılması sonucu Yemenden kuzeye doğru tekrar göç etmişler ve Hicaz bölge ine gelip yerleşmişlerdir. Bu göç kafilelerinden, aynı köke dayanan Ev ve Hazreçlerin Medine civarına yerleştikleri bilinmektedir. İşte peygamberimiz Hz. Muhammed'e Kabe'de biat edenler ve kendisini Medine'ye davet edenler bunlardır[12].
Hz. İbrahim ve onun soyundan gelen peygamberleri Arap ve Yahudi tarihine dâhil etmek mümkün değildir. Çünkü Hz. İbrahim çocuklarını farklı ulusların içinde bırakmış ve tevhit inancını yaymalarını istemiştir. Yoksa onun hiçbir çocuğu ne Arap ne de Yahudi’dir. Kendisi de Hanif dinini tebliğ için kendi ülkesinden dışarı çıkmış birçok ülkeye giderek insanları Allah inancına çağırmıştır. Onun diğer uluslara da Sümer Türkçesi ile hitap etmesi beklenemezdi. Gittiği her ulusa onların dili ile hitap edecek bir yeteneğe sahip olması da çok tabii görülmelidir. Yahudilerin ve tahrif edilmiş Tevrat’ın anlattığı gibi o Yahudilerin atası değildir. Tüm uluslara çocuklarını göndermeye çalışmış ve bunda da başarı olmuş; Tevhit’in ve ulusların manevî atası olan bir Allah elçisi olma şerefine nail olmuştur. Âl-i İmrân Suresi 67. Ayet’de “İbrahim ne bir Yahudi idi ne de bir Hıristiyan. O, sadece Hanîf bir müslümandı/Allah'a teslim olandı. O müşriklerden değildi” buyrulmuştur. Bu ayete göre Hz. İbrahim’i Hanif’liğin haricine isnat etmek mümkün değildir.
Devam edecek..
__________________________________
[1] Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Türk Dünyası Uygulama ve Araştırma Merkez Müdürü
[2] Prof. Dr. Ahmet Bedir, Tevhidin Yurdu Kur’ân-ı Kerim Atlası, İstanbul, 2010, s. 213.
[3] Muharrem Kılıç, Gizlenen Türk Tarihi Hazreti Muhammed, İstanbul, 2007, s. 177.
[4] A.g.e., s.177.
[5] Turgut Buğra Akdoğan, Türklerin Atası Gılgameş, Balıkesir, 2012., s.29.
[6] Levent Ağaoğlu, Levend’nâme, İstanbul, 2022. s. 154.
[7] Kişler: Güney Sibirya bataklıklarında su samurları. A.g.e., s.154.
[8] Turgut Buğra Akdoğan, A. g. e., s. 29.
[9] A.g.e., s.30.
[10] Muharrem Kılıç, a.g.e., s. 95.
[11] A.g.e., s. 95-96.
[12] A.g. e., s.96.