(Sinan Ateş’i ve Fırat Çakıroğlu’nu Anarken)..
30 Aralık 2022, Cuma günü Ülkü Ocakları eski Genel Başkanı akademisyen Doç. Dr Sinan Ateş, Ankara'da uğradığı silahlı saldırı sonucu şehit edilmişti. Büyük yankı yaratan ve tepki oluşturan olayı biliyorsunuz. Faili malumlarla ilgili henüz resmi bir açıklama yapılmadı. Benim de bildiklerim var; bekliyorum, şiirim de bitmek üzere yazacağım.
Sinan Ateş'i yakinen tanırdım, görüşürdüm. 2009 yılında FETÖ operasyonuyla okul müdürlüğü görevinden alındığımda Bursa basını ve köşe yazarları haksızlığı haykırmışlardı. “Bu nasıl suçlama” diye adeta kıyameti koparmışlardı. Sinan Ateş, o yıllarda bir partinin milletvekili danışmanıydı. Bana, “evraklarını al, gel ağabey” dedi. Görevden alınma olayımı, hazırladığı soru önergesiyle mecliste gündeme getirmişti. Davamın Danıştay sürecinde de yakından ilgilendi, çok uğraştı. Başsağlığı için babası Musa beyle görüştüm. Acısını paylaştım. Evladını kaybetmiş bir babanın yanan yüreğinin acısını ben de yaşadım. Ülkücülerin şehit edildiği bir dönemi yaşayan ve cezaevinde yatarak bedel ödeyen birisi olarak söylüyorum, Sinan Ateş'in öldürülmesi beni çok sarstı, çok üzüldüm. Bir türlü inanamadın, kabullenemedim.
20 Şubat, hiç unutamadığım bir ülkücü şehidimizin de vefatının 8. yıldönümü. Hatırlarsınız, İzmir Ege Üniversitesi Tarih bölümü son sınıf öğrencisi Fırat Yılmaz Çakıroğlu şehit edilmişti. Ülkemizi yasa boğan, milletimizi derinden etkileyen bu olay yürekleri dağlamıştı, vicdanları sızlatmıştı. Unutulmama ve vefa adına sahiplenilen delikanlımız “efsane” oldu.
Yıl 2015, günlerden 20 Şubat...
Benim, "Destansın Delikanlım" dediğim bir Fırat’ım vardı.
Evet, 8 yıl önce, Ege Üniversitesi Tarih Bölümünde okurken "Tarih olan" ülkücü genç Fırat Çakıroğlu, Türk düşmanı malum teröristlerince şehit edilmişti.
22 yaşında, uzun boylu, yusuf yüzlü, yakışıklı, korkusuz, yiğit, mert, lider ruhlu bu delikanlının öldürülmesi beni çok üzmüştü, Çok etkilenmiştim, tarif edemeyeceğim derin bir duygusal sarsıntı yaşamıştım.
O günlerde oğlum Oğuz Kağan, İzmir, 9 Eylül Üniversitesinde okuyordu. İzine geldiği bir günde bana Fırat Çakıroğlu ile ilgili İzmir’deki durumu anlattı. Şiir yazmamı istedi. KÜRŞAT FIRAT’A AĞIT isimli akrostiş şiirimi yazdım ve bu şiiri kitabıma adlım.
Vefatının 1. yıldönümünde, Bursa Kitap Fuarının Türk Ocağı standında, anma programıyla, bu şiirimi okudum ve imzaladığım kitabımı ücretsiz dağıttım.
Fırat Çakıroğlu’nun annesi Özlem hanımın, Bursa’da Eğitim Vadisi’nde bir ilkokulda öğretmenlik yaptığını öğrendim. Oğlunun ölümünün 1. yıldönümünde acısını paylaşmak üzere ziyaretine gittim. Okul bahçesinin bir köşesinde uzun bir süre görüşmemiz oldu. Oğlu için akrostiş yazdığım bu şiirimi kendisine yarım saatte zor okudum.
O ağladı, ben ağladım...
Bana, "tesellim olan" ve "üzüldüm" dediği iki cümlesini özellikle vurgulayarak söyledi, "Oğluma herkesin sahip çıkmış olması ve çok üzülmüş olmaları, acımızın paylaşılması tesellim oldu" dedi.
Üzüldüğünü belirttiği sözlerini de sordum. "Tarih bölümü son sınıfında idi. Sembolik bir Mezuniyet Belgesi’nin olmasını için müracaatımız oldu, kabul edilmedi, üzüldüm" dedi. "Ege üniversitesinde tanıdıklarımın olduğunu, yardımcı olabileceğimi" söyledim.
Akabinde girişimde bulundum. Tanıdığım, Ege Üniversitesi Edebiyat Bölümü Öğretim Görevlisi Arife Gülsün hanımefendiyle görüştüm. İlgili bölümün yönetiminde olan bir yetkiliyle görüşerek benim görüşmem için telefonunu verdi. Görüştüm ve görüşmesi için de telefonunu Özlem hanıma verdim. Daha sonra bana, görüştüğünü ve isteklerinin kabul edilmediğini söyledi. Üzüldük. Ben 30 yıl müdürlük yaptım. "Günün anısına" diye resmi olmayan pek çok belge verdim. Ege Üniversitesi için de "vefa ve vicdan" adına verilmesinin bu kadar zor olmaması gerektiğini düşündüm. Anlayış, yaklaşım ve bakış açısı diyeyim de gerisini siz anlayın...
Bu ülke, değerleri uğruna çok bedel ödedi. Temennimiz ve tesellimiz ahlak, vicdan, vefa adına sahiplenmek, unutmamak ve unutturmamak olmalıdır. Unutmak ve vefasızlık inkardır, ihanettir. Ahlak ve vicdan sahipleri değerlerine ve davalarına sahip çıkmayı" insan olmanın erdemi" olarak kabul ederler. Neşet Ertaş, “Ağaçtan düşen yaprak kurur, yürekten, gönülden düşenler de unutulur” diyor, Biz aklımızdan, gönlümüzden, yüreğimizden hiç düşürmedik çünkü UNUTMADIK…
Yiğit Fırat’ım, destan delikanlım, ruhun şad olsun, kabrin nurla dolsun inşallah. Rabbim cennetinin rahmetini, hikmetini, bereketini nasip eylesin...
(Şehit Fırat Çakıroğlu’nun annesi Özlem hanımın acısına saygım sebebiyle, görüşme fotoğrafını yayınlamıyorum)
...
KÜRŞAD FIRAT’A AĞIT
F eryat, gökyüzünü çatlattı Fırat,
I rmak olup aktın kara toprağa,
R ahmet, yağmur oldu gözlerimizde,
A teşe attığım yüreğim sendin,
T ahammül etmeye sabır yetmedi
.
Ç attım kaşlarımı, küstüm zamana,
A ğıt destanımsın Alp Er Tunga’dan,
K aç mevsim değişti bir günde bilmem,
I ssız bir köşede dar geldi dünya,
R uhun, hayalindi Kürşad’dan gelen,
O lmuyor, susmuyor sessiz çığlığım,
G ün olmadan yarın, dünü terketti,
L akin vefa da, veda da manalı,
U zaklara senle giden ben oldum...
(BİR BAŞKA SEVDA şiir kitabımdan Bursa, 2015)