Atatürk’ün Mevlevilik ve Mevlana’ya olan muhabbeti ile ilgili birçok hatıra bulunmaktadır. Bunlardan Ali Güler’in Atatürk ve İslâm eserinde naklettiği hususlar şunlardır:
Atatürk’ün ailesinde önemli sayılabilecek düzeyde bir “Mevlevilik” geleneği bulunmaktadır. Bu hem aile fertlerinin anlatımlarında hem de aile ile birinci dereceden yakınlıkları bulunan kişilerin anlatımlarında görülmektedir.
Kardeşi Makbule Hanım’ın, “... Büyükbabam Feyzullah Efendi’nin büyük amcası Konya ’ya gitmiş, Mevlevi dergâhına girmiş orada kalmış. Yörüklüğü tutmuş olacak...." şeklindeki ifadesi bu bakımdan önemlidir. Bu Zübeyde Hanım tarafındaki Mevlevilik ilişkisini belirleyen bir anlatımdır.
Baba tarafında ise daha önemli bir ilişki söz konusudur: Ali Rıza Efendi’nin ablası Hatice Hanım Selanik Mevlevi Kapu Şeyhi’nin gelinidir. Yine Zübeyde Hanım’ın Ragıp Beyle ikinci bir evlilik yapması için ikna edilmesinde önemli rol oynayan kişi bu Şeyh Rıfat Efendi olmuştur. Bu konuda dikkat çeken bir diğer ilişki de Atatürk’ün büyük amcası Kızıl Mehmet Emin Efendi’nin oğlu Salih Efendi’nin ikinci eşi Müberra Hanım’ın “Selanikli Mevlevi Şeyhi-Zadeler Ailesine mensup olmasıdır ki[1]; Atatürk’ün baba tarafından soyunun günümüze ulaşan iki kolundan biri Salih Bey-Müberra Hanım evliliğinden devam eden koldur.
Atatürk’ün Mevlana ve Mevlevilik ile ilişkisi de daha öğrencilik yıllarında başlamıştır. Okul tatillerinde Selanik’e gelen Mustafa Kemal Mevlevi Tekkesi’ni ziyarete gider, orada Mevlevi ayini dinler, sema seyrederdi. Gördükleri ve duydukları ilgisini çektiği için, sonraki yıllarda Mevlâna’nın Mesnevi ve Divan-ı Kebir isimli eserlerinin tercümelerini okumuştur.[2]
Aileyi yakından tanıyan ve Mustafa Kemal’in çocukluğunu ve gençliğini yakından bilen Kılıçoğlu Hakkı Bey, Falih Rıfkı Atay’a gönderdiği bir mektupta, Mustafa Kemal’in tekke ayinlerine katıldığını şu cümlelerle ifade etmektedir: “Ailece pek yakındık. Zübeyde Molla’yı ikinci defa kocaya veren[3] benim büyük kaynatam Şeyh Rifat Efendi’dir. Mustafa Kemal, tatillerde Selanik’te sılaya geldiği vakit büyük kaynatamın tekkesine gelir, ayin günlerinde dervişler halkasına katılarak huuu huuu diye kan ter içinde kalıncaya kadar döner dururmuş...”Kılıçoğlu Hakkı Bey’in bahsettiği Selanik Kapu Tekkesi (Mevlevi Tekkesi) Şeyhi Rifat Efendi’dir.
Atatürk’ün Konya ve Mevlâna ile ilgisini de bu bakımdan yeniden düşünmek durumundayız. Çünkü Atatürk’te derin, samimi bir Konya sevgisi vardır. O Konya Türk Ocağı’nın defterine yazdığı gibi Konya’yı “asırlardan beri tüten büyük bir nurun ocağı, Türk kültürünün esaslı kaynağı' olarak tanımaktadır. “Konya’nın, milli hâkimiyetin istikrarında en kudretli istinat noktalarından biri olacağına büyük kanaatim var" demektedir.
Konya’ya her gelişinde Konya gençliğine güvenini tazeleyen Atatürk, Konya’nın Abditolu Köyü’nden yaşı seksene ulaşmış zeki bir köylüye (Hacı Hüseyin Ağa) “sen benim babamsın, sana baba diyeceğim" diyerek Yörük geleneğine göre onu “babalığa" seçmesi, Atatürk’ün Konya’ya ilgisi ve sevgisinin örneklerinden biridir.
Bu sevginin kaynaklarından biri de Atatürk’ün Mevlâna ve fikirlerine karşı duyduğu hayranlık olmalıdır. Bir keresinde Konya’ya gelirken, tren penceresinden Mevlâna Türbesi’nin Yeşil Kubbesi’ni görmüş, yanındaki bir dostuna: “Ne zaman bu şehre gelecek olsam, içimde bir heyecan duyarım. Mevlâna düşünceleriyle benliğimi sarar. O çok büyük bir dahi, çağlar açan bir yenilikçi..." demiştir.
Çankaya Köşkü’ndeki dil çalışmaları toplantısına Konya Mevlevi Dergâhı eski postnişinlerinden Veled Çelebi İzbudak da davet olunmuştu. Söz dönüp dolaşıp Mevlâna’ya gelmiş, Atatürk şunları söylemiştir: “Mevlâna, Müslümanlığı Türk ruhuna intibak ettiren büyük bir reformatör. Müslümanlık aslında geniş manasıyla hoşgörülü ve modern bir dindir. Araplar onu kendi bünyelerine göre anlamış ve tatbik etmişlerdir. Sıcak bir iklimde oturan, suyu nadiren kullanan, genel bir hareketsizlik içinde ömür süren Bâdiye Arapları için günde beş vakit abdest ve namaz, çok ileri seviyede bir yaşama hareketidir. Hazreti Muhammed insanları uyuşukluktan harekete sevk etmiştir. Sarp dağlar, yüksek yaylalarda at koşturan, erimiş kar suları ile yıkanan Türkler için abdest ve namaz çok tabii olmuştur. Mevleviliğe gelince o tamamen Türk geleneklerinin Müslümanlığa nüfuz örneğidir. Dönerek ayakta ve hareket halinde Allah ’a yaklaşma fikri, Türk dehasının en tabii ifadesidir[4] [5]."
Dil çalışmalarının bir toplantısında eski bir medreseli olan Konya milletvekili Naim Onat'ın güya Mevlâna'yı yermek istemesi üzerine Atatürk, “Eğer Mevlâna'yı sizler gibi kavramak gerekseydi, o büyük insanın rûhu dertlenir, biz de belki bir saygısızlık göstermek zorunda kalırdık. Mevlâna'yı ululuğuyla kavrayabilmek için medresenin dar kapısından geçmemiş olmak gerekir” demiştir[6].
Atatürk ölümüne kadar Konya’ya 12 defa gelmiş ve bazı gelişlerinde Konya’da günlerce kalmıştır. Konya’ya her gelişinde Mevlâna Türbesi’ni saygı ve heyecanla ziyaret eden Atatürk, beşinci gelişleri olan 21 Mart 1923’te, Dergâh ’ta sema ayinini seyretmiş, bu kültür ve sanat ocağının ilerde müze olarak ziyarete açılmasının uygun olacağını düşünmüştür. Nitekim bir yıl sonra Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması Kanunu çıktığı zaman Atatürk "Mevlâna Dergâhının müze haline getirilmesi" fikrini ortaya atmıştır.[7] Atatürk o günlerde müzenin eşyalarını tespit etmek için Milli Eğitim Bakanlığından üç kişilik bir heyeti Konya’ya göndermişti. Milli Eğitim Bakanı Vasıf Çınar, müze olarak açıldığı zaman halkın buraya akın edeceği endişesini dile getirince Atatürk ona şunları söyledi: “İyi ya! Ben de onu istiyorum. Mevlâna’yı her ziyaret edeni irticaın kucağından kurtarır, inkılâba ve vicdan hürriyetinin safına kazanırız. Mevlâna Dergâhı Müze olarak derhal açılmalıdır.” Nitekim kısa bir süre sonra 6 Nisan 1926 tarihinde, Başbakan İsmet İnönü’nün bakanlığındaki Bakanlar Kurulu: "Tarz-ı mimari nokta-i nazarından kıymetli ve etnografyaya müteallik asarı ihtiva eylemesi hasebiyle Konya’daki Mevlâna Tekkesi’nin Müze ittihazı" kararını aldı. 3 Mart 1927 tarihinde de, "Mevlâna türbesi ve Dergâhı Konya Asar-ı Atika Müzesi" adıyla resmen ziyarete açıldı.[8]
Atatürk'ün Mevlâna hakkındaki düşüncelerini kendi sözlerinden aktaralım.
Atatürk, Konya ziyaretinde Türk Ocağı defterine "Asırlardan beri tüten büyük bir nurun ocağı, Türk kültürünün esaslı kaynağı" diye yazarak Mevlâna ve kültürüne verdiği önemi açıkça ortaya koymuştur.
Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde, tekkelerin kapanma kararı alınmadan önce, Atatürk'ün, Konya Mevlâna Dergâhı son Postnişîni ve ilk Büyük Millet Meclisi Birinci Reis Vekili, Abdülhalim Çelebi'ye Mevlevilik hakkında söyledikleri aynen şöyle: “Siz Mevleviler, asırlardır cehaletle, yobazlıkla mücadele ettiniz. İrfanla, ilme ve sanata katkıda bulundunuz. Devrimde ayrıcalıklı bir muamele yapmamak için, Tekâ’ya ve Zevâ'ya kanunu kapsamına Mevlevi Tekkelerini de almak mecburiyetindeyiz... Ancak Mevlana düşünceleri ve ilmi sonsuza dek yaşayacaktır. Gelecekte daha köklü bir şekilde zuhur edecektir inancındayım.” Bugün dünyanın her yerinde Mevlana'ya ve düşüncelerine gösterilen ilgi Atatürk'ün söylediklerinin kehanet değil öngörü olduğunu kanıtlamıştır[9].
Atatürk, Konya seyahatlerinde, Mevlana Dergâhı’nı büyük bir memnuniyetle ziyaret etmiştir. 20 Mart 1923 tarihinde Konya'ya geldiğinde, Postnîşin Abdülhalim Çelebi ve beraberindekiler tarafından istasyonda törenle karşılanmıştır. Mevlâna Türbesini ziyaret eden, Semazenhane'de yapılan Semâ gösterisinden çok memnun olan Gazi Mustafa Kemal, yanındakilere, "Mevlana büyük, çok büyük..." diyerek duygu ve düşüncelerini dile getirmiştir.
Bütün tekkelerin kapanmasından sonra, Atatürk Konya'ya gelip Türbeyi ziyaret ediyor. Yanındakiler ile birlikte gezip tetkiklerde bulunuyor. Konya milletvekili (Ereğlili) Fuat Gökbudak'a duvarlarda asılı olan levhaları tercüme ettiriyor. Bir levhâyı tercümeden çekinen Fuat Bey'e ısrarla tekrar ederek, "Korkma tercüme et," diye emrediyor. Halen Türbe'de asılı duran bu levhaysa, Mevlâna'nın Cenab-ı Hakk'a hitaben söylediği aşağıda yazılı rubâîdir.
"Garip, senin kapından başka bir yere yol bulamasın diye bütün kapılar kapanmıştır;
Ey keremde, yücelikte, nûr saçıcılıkla Güneş'in de, Ay'ın da, yıldızın da kendisine kul-köle kesildiği güzel, ancak senin kapın açık."
Bu rubaiyi dinleyen Mustafa Kemal “Ey koca Mevlâna doğru söylemişsin, hakikaten senin kapın kapanmaz...” diyerek, yanındaki görevlilere Türbenin müze haline dönüştürülmesi hususunda emir vermiştir[10].
Atatürk'ün bulunduğu bir toplantıda birisi Hasan Ali Yücel'i yermek amacıyla, "O iyi adamdır amma Mevlevidir" der. Atatürk, "Yâ, bunu bilmiyordum, bana hiç söylemedi. Çok memnun oldum. Ben Mevlâna'yı çok severim..." der[11]. Asırlar öncesinden Mevlana’nın şu dizeleri Atatürk’e çok güzel uymaktadır: Mevlana Mesnevi’de şunları söyler:
“Ne mutlu o Türk'e (kâmil insana) ki; çekinmeden, korkmadan konuşmasına devam eder ve atını ateşle dolu hendekten sıçratıverir (ölümü bile) göze alarak, çok tehlikeli bir iş olan hakikatleri söylemeyi başarır).
O, heyecanla, İlâhî aşkla atını öyle bir hızlı sürer, öyle şahlandırır ki, onu ötelere, göklerin üstüne çıkarmayı düşünür! O yalnız Allah'ı düşünür. Ne kimseyi görür, ne kimsenin hasedine bakar. Her şeyden gözünü yummuştur; ateş gibi kuruyu da yakmıştır, yaşı da…[12]”
Prof. Dr. HİLMİ ÖZDEN
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi
Türk Dünyası Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü
.....
Yazarın tüm yazıları için tıklayınız
.....
_______________________________
.[1] Ali Güler, a. g.e.,s .47., Salih Bey ve Müberra Hanım'ın kızı Vüsat Erbatur'un 11 Kasım 1969 günü vefatı üzerine Ulus Gazetesi'nde çıkan ölüm ilanında "aziz Atatürk'ün amcaları merhum Salih Bey ile Selanik eşrafından Mevlevi Şeyhi zade merhume Müberra Hanım'ın kızları..." ifadeleri okunmaktadır. Ali Güler, Atatürk'ün Saklanan Şeceresi, 2. Baskı, Yeditepe Yayınları, İstanbul, 2013.
[2] Ali Güler, a. g.e.,s .47., Sadi Borak, Atatürk ve Din, İstanbul, 2002, s. 96.
[3] Ali Güler, a. g.e.,s .47., Zübeyde Hanım'ın Ragıp Bey ile yaptığı ikinci evliliği kastedilmektedir. Bu evlilik hakkında ayrıntı için bakınız: A. Güler, Benim Ailem, Atatürk'ün Saklanan Ailesi,
[4] Erol Mütercimler, a. g. e., s.410.
[5] Ali Güler, a. g.e.,s .49.,
[6] Erol Mütercimler, a. g.e., s.409.
[7] Ali Güler, a. g.e.,s .49., M. Önder, Atatürk Konya'da, s. 2-3. Atatürk'ün Konya ziyaretleri ve buradaki konuşmaları hakkında Sayın Önderin bu eserinde ayrıntılı bilgi bulunmaktadır. Ayrıca bakınız: İ. Ilgar, Atatürk ve Konya, Arı Basımevi, Konya, 1981.
[8] Ali Güler, a. g.e.,s .50., A. Taneri, Mevlâna Ailesinde Türk Milleti ve Devleti Fikri, Ocak Yayınları, Ankara, 1997, s. 18.
[9] Erol Mütercimler, a. g.e., s.408.
[10] Erol Mütercimler, a. g.e., s.409.
[11] Erol Mütercimler, a. g.e., s.410.
[12] Mevlana, Mesnevî, 3613- 3615. Beyitler, Tercüme: Şefik Can, Ötüken Yayınevi, Üçüncü ve Dördüncü Cilt, 1999, İstanbul, s. 286.