Fransa İkinci Dünya Savaşı'nda Almanlar tarafından işgal edilmişti. Ünlü Fransız general Charles de Gaulle Fransızlara şöyle sesleniyordu:
"Fransa'nın sevgili çocukları!
Açsınız çünkü düşman ekmeğimizi, etimizi yiyor.
Üşüyorsunuz, çünkü düşman odunumuzu çalıyor.
Acı çekiyorsunuz çünkü düşman size yenildiğimizi söylüyor, söyletiyor!
Ben General Gaulle söz veriyorum: zafer gelecek!"
Malum, bir iki sene içinde Fransa işgalden kurtuldu.
Demek doğru kanallardan doğru mesajlar vermek halkı da doğruya yönlendiriyor... Doğruların bilinmesi onun için çok önemli!
Türkiye coğrafyası ise inanılmaz olaylarla karşı karşıya!
Yani birbirine benzemez ve çoğunluğu toplum aleyhine olan yüzlerce olay aynı gün içinde gerçekleşiyor...
Böyle olaylar gelişmiş dediğimiz ülkelerde olsa emin olun ki oraların halkları hemen abandone olur. Biz ise maşallah çok şerbetli olduğumuzdan dolayı dayandıkça dayanıyoruz!
Ancak bu olaylara dayanma sebeplerimizden biri belki de en önemlisi yaşananlardan habersiz oluşumuzdur.
Bu haberleri nereden öğreneceğiz?
Elbette televizyon, gazete, internet siteleri, haber ajansları, köşe yazarları gibi insanların bu olayları yazmaları, çizmeleri ve yayınlamalarından öğreneceğiz!
Sizce Türk toplumu olan bitenden bu kaynaklarca doğru ve objektif olarak yeterince bilgilendiriliyor mu?
Türkiye kağıt üzerinde bir hukuk devleti ama sadece kağıt üzerinde! Bu devlet denetim görevini de yapmıyor ve basın-medya da, sizi bilgilendirmiyor, ne yapacağız o zaman?
Basın - medya işi özünde bir kamu hizmetidir ve halkı bilgilendirmek ve aydınlatmakla görevlidir. Ancak bu gerçekleşmiyor!
Medya binbir türlü iş yapan sermayenin elinde! Onlar ellerinde olan bu gücü kendi menfaatleri uğruna kullanıyorlar... Ve halka istediklerini istedikleri kadar aktarıyorlar. Kimi iktidarın kimi muhalefetin sesi olmuş! Halkın sesi olanı arada bulasın!
Bu Türk toplumuna çok zarar veren bir olay. Devletin denetlemesi olmayınca, yargı emirle hareket edince ve medya da menfaatleri uğruna istediğini ve istediği kadar halka aktarınca olan halka oluyor.
Böylece halk, bireysel ve toplumsal hayatının nasıl etkilendiğinin, geleceğinin nasıl karartıldığının farkına varamıyor!
Ormanlar tükeniyor, su kaynakları yok ediliyor, sahiller halka kapanıyor, madenler peşkeş çekiliyor, rant yüzünden depremlerden binlerce insan ölüyor, açlıkla imtihan edilen kitleler oluşuyor, kadın cinayetleri tavan yapıyor, ahlaksızlık had seviyede ama biz sanki hiç bir şey olmamış gibi yaşıyoruz!
Halbuki medya-basın aslında kamu hizmeti olan görevini objektif bir biçimde layıkıyla yapmış olsa böylesine pelteleşmiş bir toplum haline gelirmiydik?
Devlet görevini yapmayan medyaya bir çeki düzen veremiyor vermek istemiyor! Çünkü oda toplum adına denetleme görevini yapmıyor... Sanki gizli bir el halkı gerçeklerden habersiz bırakmak istiyor
Ancak basın ve medya kuruluşlarının sorunlardan kurtuluşumuzda çok önemli bir rol oynaması gerekir...
Ama yok, yok, yok!
Kaynanalar yarışıyor, gelinim mutfakta, kim nerede bikinisi ile denize girmiş, bıktıran siyaset geyikleri, kadrolu yorumcular ve halka verilecek konuları dozajları ile belirleyen sansür heyetleri vesaire, vesaire!
Böyle bir medya anlayışı ile olan biteni ve başımıza gelenleri anlayamayız! Bir tek elimizde doğru kullanırsak etkili olabilecek olan "sosyal medya" var. Onu da elimize yüzümüze bulaştırmış durumdayız!
Unutmayın düşüncelerimiz medya eliyle yaratılan algılarla sakatlanır! Bugün bunu yaşıyoruz...
Toplumun aydınlanması için basının görevini hakkıyla yapması gerekiyor. Yoksa işimiz daha da zorlaşacak!
26 Temmuz 2024 / İzmir