İnsanlar dünya yaşamının sadece maddesel tarafında yaşadıkları için onların algılayışları, hayata bakış açıları da maddesel, suret boyutuyla, şekil boyutuyla oluyor. Kendilerini içinde bulundukları yanılgı ve cehaletle kayıtlıyorlar. Zahirinin, bunun maddeselliğinin var oluşu kendisindeki taşıdığı o hakikat sırrı olan maneviyatına işarettir. Bunu nasıl anlayabiliriz? Cenab-ı Allah’ın Kur’an’ı Kerim’de, Bakara suresi 144. Ayeti kerimede,
Gerçekten de yüzünü göğe çevirip arandığını görmekteyiz. Seni, razı olacağın bir kıbleye yönelteceğiz. Hadi, yüzünü Mescidi Haram'a çevir. Siz de nerede bulunursanız bulunun, yüzlerinizi o tarafa döndürün. Kendilerine kitap verilenler de bilirler ki bu, Rablerinden gelmiştir, yerindedir, gerçektir ve Allah, onların yaptıklarından gafil değildir.
buyurarak emretmiş olduğu yeri, “Kıble” ismiyle zikretmiş. O Kâbe’nin insan eliyle örülmüş dört duvardan oluşan kare bir bina oluşu, taştan örülmüş oluşu neye işaret? Dünyadaki maddesellik, zahirlik yönüne işaret. Ama onu kutsal yapan, bütün inananları ona döndürüp, ona secde ettiren şey, taşıdığı, maddeselliğinin işaret ettiği, sembolü olduğu hakikat yönüdür, oranın Allah’ın evi olarak zikrediliyor oluşudur. Onun taştan dört duvar oluşu, Allah’ın evi diye zikrediliyor olmasının sebebi değildir. O zaman her dört duvarı olan binaya da dönüp secde etmen gerekirdi.
İnsanların kendi eliyle yaptığı herhangi bir şeye secde etmek şirk oluyor da yine insanların kendi eliyle yaptığı o Kâbe ismi verilen binaya secde etmek şirk olmuyor, farkı ne doğuruyor? Senin ona yüklemiş olduğun değer, senin ona yüklemiş olduğun anlam, onu şirk veya tevhit yapıyor. Yaşamın da aynı Kâbe gibi bir maddesel yönü vardır, bir de o maddenin taşıdığı ve sana işaret ettiği, sembolü olduğu bir mana boyutu, bir bâtınî yönü vardır.
Zahiri yönüyle bayram, tanımlanmış, adı konulmuş bir günde, yine Cenab-ı Allah ömür vererek nasip ettiği için erdiğimiz ve kutladığımız bir değerdir. Zahiri anlamıyla bayramlarda eş dost ziyareti yapılır, küskünler bayramın yüzü suyu hürmetine barışır, birlik beraberlik sağlanır, birlikte yenilir içilir, bu günkü anlayışla tatile gidilir, en lüks, en beş yıldızlı otele giden bayramını en iyi şekilde değerlendirmiş olandır. Maddeyse eğer, bu maddesinin kralını yapabilen demek ki bayramı sana ve bana göre daha güzel bir şekilde değerlendirip o bayramdan en güzel şekilde istifade eden oluyor. Maddesel yönüyle ele alırsan öyle değil mi? Öyle oluyor.
“Yalancılar mahallesi” neresidir? Mezarlıklar! Ehlullah mezarlıklara neden yalancılar mahallesi demiştir? Tecelliyi nispet ediyordu, mülk benim diyerek yaşamın içerisinde ilahlık, Rablık iddiasıyla bulunuyordu. Hani neredesin sen şimdi? “Mal da yalan mülk de yalan var biraz da sen oyalan” diyor Yunus Sultan. Hani senindi o mal mülk, bak yalan söylediğin ölünce ortaya çıktı. Bu yalanı kendine söylüyordun. Gerçekle ölünce yüzleştin. Yalan söylediğini hakikatine erince fark ettin. Yalancılar mahallesinde bulunanlar bizim içinde bulunduğumuz bu zaman ve mekânın içinde de bulunmuş olmuyorlar mı? Bugün bizim için beş Haziran, onlar da beş Haziran’ın içinde. O zaman onlar da şimdi bayrama erdiler. Onlar gezip tozabiliyorlar mı, akraba ziyareti yapabiliyorlar mı, yiyip içip eylenebiliyorlar mı? Hele Ramazan’da yiyip içemediler kendilerine göre. Sahurda üç kişilik, iftarda beş kişilik yedi. Gün içinde yiyip içemedi ya açığı kapatması lazım. Bayram o, orucu midesine tutturduğu için bayramı da midesine yaptırıyor.
.....
Yazının devamı için tıklayınız
.....