Cenevre Sözleşmesi 1951 yılında imzalanmıştır. 1954 yılında yürürlüğe girmiştir. Türkiye bunu 1961 yılında onaylamıştır. Üstelik Türkiye çekinceler koymuştur. “Türkiye 1951 sözleşmesini kabul ederken sözleşmeden doğan tercih hakkını kullanarak sözleşmeyi COĞRAFİ KISITLAMA ile 359 Sayılı Kanunla 1961 tarihinde kabul etmiştir. Türkiye, 1951 Sözleşmesi’ne Ek 1967 Protokolü’nü 5 Ağustos 1968 Tarihinde mevcut kısıtlamasını muhafaza ederek kabul etmiştir. Yalnızca Avrupa’dan ülkemize gelerek iltica etmek isteyen yabancıları sözleşme kapsamında mülteci olarak kabul edeceğini beyan etmiştir.

Görüldüğü gibi bu topraklar her zaman için göçe açık bir konumdadır. Bunda ise hem bir köprü konumunda olması hem de tarihi dinsel ve etnik özelliklerinden kaynaklanmaktadır. Türkiye’nin Cenevre Sözleşmesine taraf olurken getirdiği ve daha sonraki yıllarda da sürdürdüğü mültecilerin tanımına ilişkin coğrafi sınırlama, büyük ölçüde Türkiye’nin içinde bulunduğu istikrarsız coğrafyadan ve güvenlik endişelerinden kaynaklanmaktadır. Ülkemizin, “COĞRAFİ ÇEKİNCE” den dolayı Avrupa dışından gelenleri mülteci olarak kabul etmemesi,1994 yılında yayımladığı iltica ve sığınma konularındaki ulusal mevzuatımızı düzenleyen Yönetmeliğine göre; yabancılara geçici sığınma hakkı tanıması nedeni ile sığınmacılara uluslararası korumanın verilmesi uluslararası hukuk ve uygulamalar açısından bir zorunluluk olarak görülmekte ve uygulamalar buna göre yapılmaktadır. 1994 tarihli İltica/sığınma Yönetmeliği ile Avrupa ülkeleri dışından ülkemize gelen ve mülteci kriteri taşıyan yabancıları da, sığınmacı statüsünde tanımıştır (Emniyet Genel Müdürlüğü Yabancılar Hudut İltica Dairesi Başkanlığı).

İster Suriyeliler isterse iç savaş nedeniyle Afrika’dan gelen kişiler Türkiye’nin uygulamakla yükümlü olduğu ilgili uluslararası mevzuat gereği mülteci sayılmamaktadırlar. Bunların hukuksal tam karşılığı “Geçici Koruma Statüsü altındaki insanlar”dır. Geçici Koruma Statüsü; Resmi olarak iltica başvurusunda bulunmayan misafir statüsündeki zorunlu göçe tabii olmuş insanlardır. Sığınmacı ise iltica başvurusunda bulunmuş ve yanıt bekleyenlere denilir.

İltica başvurusu kabul edilenler ise mültecidir.

Çünkü Türkiye Güneyden gelen Arap tehlikesini yüzyıllardır bilmektedir. Henüz 1916 yılında Mekke Şerifi Hüseyin'in İngilizlerle Kahire'de bir anlaşma yaparak Mersin, Adana Şanlıurfa, Gazi Antep yöreleri de dahil olmak üzere Arap İmparatorluğu'na katmak isteme düşüncesi hafızalardan silinmemiştir.

Fakat İngilizler Fransızlarla, Sayks-Pikot (1916) anlaşmasını yaparak Araplara bu kadar geniş bir sahayı vermemiş bu coğrafyayı kendileri işgal etmişti

Fransızlar ve İngilizler arasında pay edilen Türkiye coğrafyası Sevr Antlaşması (1920) ile Türk'ün elinden top yekun alınmak istemiştir.

Millî mücadele'den önce Antakya'da kurulmak istenen bir Arap Devleti ile İngilizlerin İskenderun limanını işgal etme girişimleri ve Mustafa Kemal Atatürk'ün gerekirse savaşma düşüncesi bilinmektedir. Atatürk'ün Hatay’ın bağımsızlığı ve anavatana katılması çalışmaları aynı kaygılardan kaynaklanmaktadır.

Atatürk Hatay Türk halkına “kırk asırlık Türk yurdu düşman eline terk edilemez” demiş ve bu sözünü gerçekleştirmiştir. Ömrü boyunca Hatay'ın yeni baştan anavatana katılması için uğraşmış, bu benim “Şahsi Meselem” diyerek dünyaya ilan etmiştir.

Tayfur Sökmen’i görevlendirerek Hatay meselesinin Türk kamuoyunda daima canlı tutulmasını sağlamıştır. 1938'de hastalığının en ileri döneminde Mersin ve Adana'ya yapmış olduğu ziyaret ve askeri birlikleri teftiş etmesi ile bu konudaki düşüncesini ortaya koymuştur. Hatay'ın bağımsız devlet olması ve Atatürk'ün vefatından sonra anavatana katılması bu uğraşın sonucudur.

(Devam Edecek)

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.