Türk'ün atası Atatürk'ü anlatmak için o kadar çok sebep var ki, her bir yönünün anlatmakla bitmeyecek kadar geniş ve zengin olduğunu söylememiz mümkündür.
Atatürk'ü, sizlerin de bildiği pek çok veciz sözünde anlatmak istedikleriyle anlamanız ve değerlendirmemiz de gereklidir. Türklüğüyle övündüğü sözleri, cumhuriyetin erdemleri, bağımsızlık, egemenlik vurguları; medeniyet, bilim, edebiyat, dil, tarih, sanat, spor, eğitim vs gibi pek çok konudaki sözleri, günümüzde geçerliliğini korumakla birlikte geleceğimize de ışık tutmaktadır.
Bakın, "Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur. Ne mutlu Türküm diyene, Kudretsiz dimağlar, zayıf gözler hakikati kolay göremezler" sözleri, anlayanlar için ne kadar da anlamlıdır.
O, cepheden cepheye koşan bir asker, bir komutan olurken, düşmandan kurtardığı yurdundan yeni bir devlet kuran lider, önder olmuştur. Sanayi ve tarım alanındaki gelişmemizin mimarıdır. İlke ve inkılaplarıyla yenilikçi, medeni, modern büyük devlet adamlığının yanında, eğitimde başöğretmenliği, sanata ve spora hayranlığı, kadın haklarını önemsemesi, demokrasi ve insan hakları anlayışıyla son yüzyılın en büyük lideri ünvanını almaya hak kazanmış olmaktadır. Bir başka devletin liderinin bu ünvanı alması ve bu kadar çok sevilmesi mümkün görülmemektedir.
Daha önceki köşe yazımda, "Atatürk demek" diye Ata'mızı anlatmaya çalışmıştım. Bugün de birkaç anı ile anlatmaya çalışayım da zekasına dikkatinizi çekmiş olayım.
"Vatan" ve "millet" sevgisiyle ilgili şu iki anısı, Atatürk'ü ne güzel anlatmaktadır.
Atatürk, vatanını çok severdi: İngiliz Kralı Eduard, Türkiye'ye gelmiş. Sahilde, kayıktan inerken sarsılmış, düşerken eli toprağa değmiş. Atatürk, elini uzatıp kaldırmak istemiş. Kralın, mendili ile tozlanmış elini silmesine fırsat vermeden elinden tutarak, "majesteleri, verin elinizi, o, benim vatanımın toprağıdır, elimi kirletmez" demiş.
Atatürk, milletini çok severdi: Bir gün, yabancı devlet adamlarını Türkiye'ye davet etmiş. Akşam yemeği yenirken servis yapan garsonlardan birinin parmağı, tuttuğu tabaktaki yemeğe değecek gibi olmuş. Bunu gören Fransız delegesi tiksintiyle gülmüş. Durumu fark eden ve anlayan Atatürk, "beyefendi, ben bu millete her şeyi öğrettim de hizmetçilik yapmasını öğretemedim" demiş.
Atatürk'ü çok iyi tanımalıyız. Dünya siyasetinde, içinde bulunduğumuz tarihi ve coğrafi şartlarımızın bir gereği olarak dış güçlerin, "ezen düzen" sisteminde, ona, ne kadar çok ihtiyacımız olduğu bir gerçektir.
Kendisine sert sert bakan genç bir Yunan subayı Atatürk'ün dikkatini çekiyor. Yaverine, "sor, öğren" diyor. Yaveri, "paşam, bu adam Çanakkale'de babasını öldürdüğünüzü söylüyor." Atatürk de, "babasının Çanakkale'de ne işi varmış, sor bakalım" diyor.
Ankara, Ulus meydanını bilirsiniz. Ben de, ilkokulu Ankara'da okuduğum için çok iyi bilirim. Bu cadde çok geniştir. Atatürk, arkadaşlarıyla birlikte muhabbet masasındadır. Memleket meselelerini görüşmektedirler. Bir ara, iki mühendis yanına gelir. "Efendim, yarın Ulus meydanına yol yapımına başlayacağız. Caddenin kaç metre olmasını istersiniz?" diye sormuşlar. Atatürk, kısa bir düşünme süresinden sonra başını kaldırarak "40 metre yapın" demiş. İki mühendis şaşırmışlar, birbirlerine bakmışlar, biri diğerinin kulağına, "sarhoş olmalı, ne dediğini bilmiyor, yarın yanına uğrarız, ayık kafayla sorarız" demişler. Ertesi gün, Atatürk, çalışma odasında iken yanına girmişler, aynı soruyu sormuşlar. Atatürk de, "ben, size, dün akşam, 40 metre olsun demiştim" demesi üzerine, caddenin 40 metre genişliğinde yapıldığı söylenmektedir. Atatürk'ün ileri görüşlülüğüne güzel bir örnektir.
Mustafa Kemal Atatürk'ün anılarla dolu anlamlı hayatında, belki de cevap veremediği tek kişinin Mersin'de sakallı bir ihtiyar olduğu söylenmektedir. Atatürk'ün bu çok anlamlı anısını duymuşsunuzdur.
Atatürk, Mersin'e yaptığı seyahatlerden birinde, şehirde gördüğü büyük binaları işaret ederek sormuş:
- Bu köşk kimin?
- Kirkor'un...
- Ya şu koca bina?
- Yargo'nun...
- Ya şu?
- Salomon'un...
Atatürk biraz sinirlenerek sormuş:
- Onlar bu binaları yaparken ya siz neredeydiniz?
Toplananların arkalarında bir köylünün sesi duyulmuş:
- Biz mi nerede idik? Biz Yemen'de, Tuna boylarında, Balkanlar'da, Arnavutluk dağlarında, Kafkaslarda, Çanakkale'de, Sakarya'da savaşıyorduk paşam...
Atatürk bu anısını naklederken: "Hayatımda cevap veremediğim tek insan bu ak sakallı ihtiyar olmuştur" der...
Ve daha anlatmakla bitirilemeyecek kadar pek çok anı...
SÖZÜN ÖZÜ: Dünyanın bile hayranlığını kazanarak pek çok ülkede heykelinin dikilmesi, adının verildiği yerlerin bulunması büyük devlet adamı, önder, lider olmasının bir ifadesidir. "Bu memleket tarihte Türk'tü, bugün de Türk'tür ve ebediyen Türk olarak yaşayacaktır" sözü her şeyi anlatmaya yetmektedir. "Değerli" olmak hiç de kolay değildir. Değerleri sahiplenmek de bir o kadar önemlidir. Ata'mız, Türk milletinin nadide bir değeridir. Atatürk'ü anlıyoruz, aradığımızın da bilinmesini istiyoruz. Anlatacağız, çünkü unutmayacağız, unutturmayacağız...