Arşivimi düzenlerken, Bursa Arena E Gazete’de 13 Mayıs 2017 tarihinde yayımlanan ilk yazım ve başlığı ilgimi çekti. O günleri hatırladım ve bugünkü gelişmelerle ilinti kurdum haliyle.
Başlığı ‘Trump ne diyecek?.’ olan yazımın Suriye ve Trump ile ilgili bölümü şöyleydi:
‘ABD Başkanı Donald Trump’ın, PYD'ye ağır silahlar verilmesi kararını imzalaması büyük bir hayal kırıklığı yarattı. Zira, Trump’ın başkanlık seçimi yarışını sürdürürken Suriye ve ortadoğudaki gelişmelerle ilgili yaptığı açıklamalar herkesi umutlandırmıştı. Uzun bir süredir Suriye, Irak ve ortadoğudaki gelişmelerle yakından ilgilenen Erdoğan, 16 Mayıs’ta (2017) görüşeceği Amerikan Başkanına "Çok yoruldum Trump gelme üstüme" demez herhalde. Trump’ın ise, "Fetullah Gülen’i iade edeceğim, PYD'nin de ķulağını çekeceğim. Durumu idare et" karşılığını verip vermeyeceği de meçhul !.. Şaka bir yana, ekibinin ön görüşmelerini “peşrev” olarak değerlendiren Erdoğan, demek ki yaman bir güreşe hazırlanıyor.
Şimdi de Trump’a kafa tutma zamanı. Ancak, bunun için yüzde 51 destek yeterli değil. Destek yüzde 51 artı 49 olmalı. Bunun yolu ise, Türkiye’de her alanda yaşanan haksız uygulamaların ortadan kaldırılması ve mağduriyetlerin giderilmesinden geçiyor. Bu yapıldığı taktirde içerde rahatlama sağlanır, dışa karşı da güçlü bir Türkiye görüntüsü verilir. Ayrıca, Avrupa Birliği ile soğuyan ilişkiler de ısınmaya başlar.’
MALESEF ÖYLE OLMADI
Ancak Erdoğan, Türkiye’deki iktidar uygulamalarıyla birlik ve beraberliği sağlayamadı, bu nedenle, Trump’a kafa tutacak güçlü Türkiye görüntüsü verilemedi, Avrupa Birliği’ne üyelik görüşmeleri de buzdolabında tutuldu.
Buna karşılık Trump, Suriye’deki Barış Pınarı Harekâtı nedeniyle Erdoğan’a yazdığı mektupta ‘Sert adamı oynama. Aptallık etme!’ deme küstahlığını gösterdi. Aynı Trump, (yaptırım uygularım tehdidiyle) Türkiye’de tutuklu olarak yargılanan rahip Brunson’u serbest bıraktırıp ABD’ye gönderilmesini sağladı. Aynı dönemde F35 ve F16 krizleri de cabası oldu.
BAŞIMIZ BELADA
Günümüzde, (20 Ocak 2025 tarihinde Başkanlık görevini devralacak) Trump yine gündemde.
Beşar Esad döneminin (BAAS REJİMİNİN) bittiği Suriye’de, İsrail bu ülkeyi neredeyse komple imha etti, Rusya ve İran’ın gücünü zayıflattı, topraklarını genişletmeye başladı, Lübnan’ı bu ülkenin içine hapsetti, Gazze’yi unutturdu. PKK/YPG konusu ise şimdilik muamma!
Bu tablo karşısında ikinci Trump dönemi başlıyor.
İşin özeti: Başımız belada
SURİYE PLANI NAPOLİ’DE Mİ HAZIRLANDI?
Gelelim bugünkü yazımın başlığına.
Suriye’de Esad döneminin sonlandırılması operasyonu neden bu kadar kısa sürede ve kolay oldu. Bu konuda çeşitli senaryolar siyasi kulislerde uçuşup dursa da sahipleneni yok, yani anonim.
Sahiplenilen tek senaryo ise usta gazeteci Yılmaz Özdil’e aitti.
Yılmaz Özdil, ‘bu iş nasıl oldu da böyle kolay oldu?’ sorusuna cevap olarak şu iddiada bulunuyor:
‘9 ay önceydi. 4 farklı ülkeden 4 kurmay subay İtalya’ya çağrıldı. Napoli’deki NATO Karargâhına. Amerikalı, İngiliz, Fransız ve İsrailli 4 Kurmay binbaşı, isimleriyle Napoli’deki NATO Müşterek Kuvvetler Komutanlığı’na çağrıldı. Niye çağrıldıklarını bilmiyorlar, ne görev yapacakları kendilerine söylenmemiş, birbirlerini tanımıyorlardı, tanıştırıldılar. Bu 4 subayın ortak özellikleri yüksek lisanslarını, doktoralarını Ortadoğu, özellikle Suriye üzerine yapmış olmaları. Yani Suriye uzmanı elit subaylar. İkisi bir otele, ikisi de bir başka otele yerleştirildiler. Görev belli değil, beklemeye başladılar. 10 gün kadar Napoli’de hep birlikte dolaştılar. Aslında bu 10 günlük dönem bir oryantasyon süreciydi. Uzman bir istihbarat ekibi tarafından takip ediliyorlardı. Uyumları nasıldı, anlaşabiliyorlar mıydı… Neticede, son derece uyumlu bir dörtlü olduklarına kanaat getirildi.
Karargaha çağrıldılar, komutanlık bünyesinde özel korumalı konutlar tahsis edildi, özel birer kart verildi. Karargâhta ses yalıtımlı, son derece hassas bir bölüm ayrılmıştı. O bölüme, verilen özel kartları kullanarak sadece bu dörtlü girebiliyordu.
Önce brifing verdiler, sonra da görevleri emredildi: Şu aktörlerle şu çerçevede şu nihai amaç için harekat planı hazırlayacaksınız, 6 ay süreniz var.
Bu seçkin 4 subay 6 aylık titiz bir çalışma sonucunda harekât planını hazırladı. Bu plan İngiliz kurmay binbaşı tarafından Roma’ya götürüldü, İngiltere Büyükelçiliğinde, İngiliz istihbaratına teslim edildi.
Suriye’de şu ana kadar seyrettiğimiz ve bundan sonra daha neleri seyredeceğimizi bilmediğimiz harekât planı böyle hazırlandı.
NATO’nun bu 4 ülkesinin planı, İngiliz istihbaratının organizasyonuyla gerçekleştirildi.
Hangi gün hangi saatte düğmeye basılacak, birbirinden bağımsız silahlı grupların komuta zinciri nasıl olacak, nasıl sağlanacak, kimler hangi güzergâhları kullanacak, havadan hangi önleme vuruşları yapılacak, Ruslar nasıl güvenle tahliye edilecek, o kadar muhteşem bir harekât planıydı ki, dikkat ederseniz kimsenin burnu bile kanamadı, böylesine madalyalık bir harekât planı. Esad’ın, önce ailesi sonra kendisinin hangi şartlar oluştuğunda ülke dışına uçurulacağı, Şam’daki başbakanlık devir teslimi nasıl yapılacak, hangi demeçler verilecek, Colani Emevi camiinde nasıl konuşacak, neler söyleyecek. Colani’nin o gün giyeceği kıyafetin şeklini bile, kumaşını bile seçtiler. Bu iş böyle oldu.
Ankara’nın bunlardan haberi var mıydı? Olmaması mümkün değil. (Acaba, iktidardakilerin, ‘İsrail'in Türkiye'ye saldırma ihtimalinin çok yüksek olduğunu’ söylemeleri bundan mı kaynaklanıyor?).. Ancak, bana göre bu operasyonda en kârlı ülke İsrail, en zararlı ülke ise Türkiye oldu!’
---
İYİ HAFTALAR
remzidilan48@hotmail.com