Sizler, adı ve tadı 40 yıllık dostluğun hatırını ifade eden kahvenizi içerken ben de, bayram sohbeti ile sizlere eşlik edeyim.
“Her gününüz günü gibi olsun” diyelim de, bayram mutluluğunuza katkı sağlamış olayım.
Tebessümünüzün sıkıntılarınızın tesellisine sebep olmasını diliyorum ve esprilerle, fıkralarla keyifli olmanıza vesile olmak istiyorum.
Fıkra ve espri zeka işidir. Çok zeki millet olduğumuz için fıkra ve espri kültürümüz oldukça zengindir. Özellikle yöresel olanlar bilgi vermesi bakımından ilgi çekmektedir.
Kurban Bayramı olması sebebiyle bir Temel fıkrasıyla başlayayım.
Fadime’ye aşık olan Temel, kurban hayvanlarının satıldığı pazarı gezerken kurbanlıklara bakan Fadime’yi görmüş. Kurban hayvanı almak için bakındığını öğrenince “ben sana kurban olurum Fadime” demiş. Fadime de “bu sene öküz kesmeyeceğim” diye cevap vermiş.
Temel Fadime’yi çok seviyormuş. En sonunda “seni ölene kadar seveceğim Fadime” diye ikna etmiş. Yıllar sonra Temel ölmüş. Aradan biraz zaman geçtikten sonra Fadime’de ölmüş. Bakmış ki Temel hurilerin, perilerin arasında. “Vay kör olasıca Temel, hani bana ne söz vermiştin” demiş. Temel de “sana ölene kadar dedim ya Fadime” diye cevap vermiş.
***
Muttalip dayı, harman yerinde çalışırken yorulmuş. Sırt üstü yatıp gökyüzünü seyretmeye başlamış. Bir uçağın geçtiğini görmüş. Dikkatlice bakmış, incelemiş, “buna teyyare diyorlardı, bundan ben de yaparım” demiş. Ertesi gün, evinin damında, iki kalası uçağa benzeterek T şekline getirmiş. Gazyağı ile çalışır diye dolu tenekeyi de bağlamış. Komşularını çağırmış, ön kısmına oturarak, “teyyare yaptım, hadi, siz arkadan itin, bu uçacak” demiş. Komşuları, “yok, olmaz” dese de, ısrarı sonucu itmişler. Muttalip dayı, damdan aşağı yere çakılmış. Komşular korkmuşlar, telaşla yanına koşmuşlar. Muttalip dayı yerden kalkarken, “Allah, Allah !, nerede hata yaptım ki, uçmadı.” demiş.
***
Gençlik yıllarımda futbol oynuyordum. İlçeler arası amatör küme maçları çok heyecanlı oluyordu. Büyüğümüz olan Mustafa ağabeyimiz çok renkli bir simaydı. Futbol anılarını anlatırlardı.
Çok önemli bir maç yapılıyormuş. Sarıkaya Spor 1-0 galip durumdaymış. Maçın 89. dakikasında zamanın geçmesi için oyuncu değişikliği yapılmak istenmiş. Mustafa ağabey değiştirilirken saatine bakmış. "Ne oldu be kardeşim, niye beni değiştiriyorsunuz, daha yeni ısınmıştım" demiş.
Yine önemli bir maç. Mağlup durumdayız. Beraberlik, şampiyon olmamıza yetecek. Penaltı oldu. Mustafa ağabey, "durun, ben, Hollanda'da futbol oynamış adamım, bu penaltıyı ben atacağım," dedi. Topu aldı, penaltı noktasına koydu, geri geri gitti, kaleye, kaleciye dikkatlice baktı, ölçtü, biçti, hızla gelip topa öyle bir vurdu ki, top taca çıktı…!
***
Hemşehrimin biri, ilk defa gittiği bir şehirde gezerken, vitrinde gülümseyen mankeni görmüş.
"Bu güzel bayan benden hoşlandı herhalde" diyerek el, kaş, göz hareketleri yapaya başlamış.
Bu tipik jest ve mimik işaretlerini gören mağaza sahibi dışarı çıkmış.
"Ne yapıyorsun be adam, deli misin, çekil, git..." diye kızmış.
Hemşehrim de ,"kusura bakma, senin kızın olduğunu bilmiyordum" demiş.
***
Çok güzel siyasi fıkralar ve espriler de vardır.
Bir gazeteci, rahmetli Süleyman Demirel'e, Bush ile görüşmesini sormuş, "kızıyorsunuz ama, elini sıkmışsınız efendim" demiş. Süleyman Demirel de, "ne yani, bir başka yerini mi sıkacaktım" diye cevap vermiş.
Rahmetli Süleyman Demirel, başbakan iken gazetecilerin sorularını cevaplandırıyormuş.
"Bakın, bu söylediklerim çok önemli, altını çizin" demiş.
Bir gazeteci, "olmazsa ne yapacaksınız, efendim" diye sorunca,
"O zaman siz de bu sözlerimin üstünü çizersiniz" demiş.
***
Bir dönem, başbakanlık yapmış olan rahmetli Yıldırım Akbulut'a danışmanı, "efendim, yarın Fenerbahçe-Galatasaray maçı var, gidecek misiniz?" diye sormuş.
"Gerek yok. Ben, o maçı geçen sene gördüm" demiş.
Görevli, Yıldırım Akbulut'a, "efendim, arşivlediğimiz evrakları koyduğunuz depo doldu, ne yapalım" diye sormuş.
"Birer fotokopisini alın, yakın gitsin..." demiş.
***
Tımarhanede üç deli, akıllandıklarını iddia ederek çıkarılmaları için müdüre müracaat etmişler.
Müdür, karşısındaki üç deliye, "madem akıllandığınızı iddia ediyorsunuz, size bir soru soracağım, vereceğiniz cevaba göre karar vereceğim" demiş.
"Pazar günü, yolda yürüyordum. Bana bir araba çarptı. Elim, kolum, gözüm, burnum... etrafa dağıldı. Kalktım, topladım. Eczaneye gittim, yapıştırttım. Olur mu, olmaz mı?" diye sormuş.
Birinci sıradaki deli, "olur, hem de çok daha iyi olur" demiş.
İkinci deli de "eskisinden daha iyi olur" demiş.
Üçüncü deli, "olmaz" demiş.
Müdür, "tamam, sen akıllanmışsın" diyerek akıllı raporunu yazmış, tam imzalayacağı sırada, "peki, neden olmaz dedin" diye sormuş.
Deli de, "pazar günü eczaneler kapalı olur" diye cevap vermiş.
***
Temel fıkrasıyla başlamıştım, Temel fıkrasıyla bitireyim.
Temel, Dursun, Cemal birbirlerini çok seven üç kardeşmiş. Ne alırlarsa, ne yaparlarsa birbirleri için de olmasını, alınmasını isterlermiş. Mesela, Temel gömlek alacağı zaman kardeşleri Dursun ve Cemal için de alırmış. Bu üç kardeş, kendi aralarındaki bu geleneklerini sürdürmüşler. Fıkra bu ya, bir gün ayrılmışlar, başka ülkelere gitmek zorunda kalmışlar. Bir gün Temel, Almanya'da bir meyhaneye girmiş, garsonu çağırmış, "Bana üç bira getir" demiş. Garson, "Siz bir kişisiniz, neden üç tane istiyorsunuz?" diye sormuş. Temel de, "Biri benim, diğerleri kardeşlerim Dursun ve Cemal için, biz böyle anlaştık" diye cevap vermiş. Bu durum birkaç ay devam etmiş. Yine bir gün Temel garsona, "Bana iki bira getir" diye seslenmiş. Garson şaşırmış. "Hep üç tane isterdiniz, neden iki tane, ne oldu?" diye sormuş. Temel de "Ben içkiyi bıraktım" demiş.
Kurban Bayramı, milletimiz ve memleketimiz için hayırlara vesile olsun. Günlerinizin “Bayram Günü” güzelliğinde ve özelliğinde olması dileği ve duası ile bayramınız kutlu, gönlünüz mutlu, geleceğiniz umutlu olsun...