Geçtiğimiz yıllarda Amerika Birleşik Devletleri’nde günde üç kez (onar dakika olmak üzere,) 120 kişilik bir grup ile öfke, hayal kırıklığı, korku, minnettarlık, takdir, iyilik, sevinç ve mutluluk duyguları için bir deney yapıldı. Bu deneydeki amaç “insanların psikolojik durumlarına göre vücudumuzun verdiği bağışıklık tepkilerini ölçmekti…
Hayal kırıklığına uğradığımızda, umutsuzluğa kapıldığımızda, sabırsızlandığımızda, aceleci davrandığımızda, herhangi bir nedenle üzüldüğümüzde veya korktuğumuzda “bağışıklık sistemimizin içimize yönelik çalışmaları otomatik olarak kapanır…”
Çünkü “bu duygular acil durum sinyalleri verir ve tüm enerjimiz dış dünyadan gelecek bir tehdit için yönlendirilir ve iç dünyamızda gerçekleştirilecek büyüme, tamirat, hücre yenileme ve genel bakım için enerjimiz kalmaz.”
Ancak Kaliforniya da yapılan bu deney, vücudumuzun içinde gelişen bu olumsuz durumun tamamen tersine çevrilebileceğini göstermiştir. “Deneklerin psikolojik durumlarını düzeltip, iyilik yapmaya, sevmeye, sevilmeye pozitif düşünüp pozitif yaşamaya başladıktan sonra, sadece dört gün içerisinde, Bağışıklık sistemimizin bakteri ve virüslere karşı kullandığı en güçlü savunma silahı olan İmmunoglobulin A adı verilen kimyasal seviyelerinin %50 arttığı görülmüştür…” (içimizde bulunan sistemler tarafından bizim yapıp ettiklerimize göre salgılanan yani yaradılıştan gelen en etkili grip aşısı…)
Dört günde bağışıklık sistemimizin “antikor üreten genleri düzenleyerek yeni proteinler ve İmminoglobin A üretimini %50 artırması, “psikolojik durumumuza göre vücudumuzun içinde olanlar, dış dünyadan ve dış dünyanın etkilerinden daha az değil, belki de çok daha büyük, çok daha güçlü ve çok daha önemli olduğunu göstermektedir…”
“Yani bilinçli davranıp stres yönetimini öğrenebilirsek, her gün sadece 10 dakika yapacağımız pozitif düşünce meditasyonu, başkalarına yapacağımız basit bir iyilik, güler yüzlü bir sohbet veya ihtiyacı olana yapacağımız küçük bir yardım ile bağışıklık sistemimizi güçlendirebiliriz... “
Araştırma sonucunda, denek olarak kullanılan 120 kişinin vücudunda olan değişiklikler sadece bağışıklık sistemiyle sınırlı kalmıyordu. “Psikolojik değişikliklerin 7500 geni düzenlediği tespit edilerek değişiklikler ölçüldü ve sonuçların müthiş olduğu görüldü…”
“Kanser büyümesini önleyen genler, tümörleri baskılayan genler, zarar görmüş dokuları tamir eden genler, kök hücreleri uyaran genler, oksidatif dengeyi sağlayan genler, kanser karşıtı genler, yaşlanma karşıtı genler, kalp hastalıklarını önleyen genler, inme karşıtı genler ve iltihaplanma karşıtı genlerin doğal olarak (dışarıdan hiçbir müdahale olmadan) artışa geçtiği, Nörojinez geni ile yeni deneyimlere ve öğrenmeye yanıt olarak “yeni nöronların büyüdüğü,” hücrelerde ki mikro tübül adı verilen ve enerji frekans değişimlerine cevap veren, “küçük liflerin yani iplikçiklerin de arttığı tespit edilmiştir...”
Ayrıca “meditasyon çalışmalarının düzenli olarak 60 gün sürdürülmesi halinde, bağışıklık sisteminin güçlendirmenin yanı sıra, DNA’larımızın ucunda bulunan çok küçük ayakkabı bağcıklarını benzeyen telomerlerin uzadığı görülmüştür.” Bu telomerlerin uzunluğu veya kısalığının, “insan ömrünün uzunluğu veya kısalığı ve yaşam kalitesi ile doğru orantılı olduğu da (bilimsel olarak) çok iyi bilinmektedir...”
Bu araştırmalar sonucunda (özellikle Müslümanlar için) çok heyecan verici bir gerçek ortaya çıkmıştır. Çünkü “telomerlerin en hızlı ve en çok büyümesini sağlayan eylemin başkalarına iyilik veya yardım etmek” olduğu görülmüştür. Bu da “Peygamber efendimizin; sadaka ömrü uzatır” sözünü doğrulamaktadır…
Bundan sonra “sadakanızı, fitrenizi, zekatınızı verdiğiniz o mahcup insanlara, bağış yaptığınız ihtiyaç sahibi ailelere, erzak yardımı yaptığınız işsiz babaya, yolda, iş yerinde, otobüs durağında veya herhangi bir yerde şakalaştığınız, gülüştüğünüz insanlara, derdini dinlediğiniz arkadaşlarınıza hatta sokakta beslediğiniz hayvanlara teşekkür edin.” Çünkü “tüm bu eylemler, onlar sayesinde sizin de ömrünüzü uzatıyor… “
Yeni haftanın “iyilik yapmayı seven, iyiliğinden kötülerin rahatsız olduğu, aklını kullanmasını bilen Müslümanların çoğalmasına vesile olması dileğiyle…”