Bayramda herkes Bodrum’a gelirken ben İstanbul’a kaçtım. Tavsiye ederim, son yıllarda yaklaşık 8-9 güne çıkarılan dini bayram tatillerinde İstanbul, çok sakin ve huzurlu bir kent oluyor.
Turistler de olmasa, koskoca şehir İstanbul’a özlem duyan yerli konuklara ve tatile çıkacak mali gücü olmayanlara kalacaktı. Turist dedim de Avrupalı filan sanmayın. Neredeyse tamamına yakını Arap’tı. Bizim mültecileri de hesaba katarsanız, İstanbul’a değil de Bağdat’a veya Beyrut’a gelmiştik sanki. Arap turistler iyi para harcıyor olmalılar ki, cadde ve sokaklarda gezerlerken ellerindeki paketlerden sadece yüzleri görünüyordu.
Bayram boyunca gündüzleri İstanbul hayli tenha, trafik çok rahat, dükkânların Beyoğlu ve Bağdat Caddesi hariç çoğu kapalıydı. Ama akşam oldu mu, millet sahillere, lokanta ve kafelere hücum ediyordu adeta. Boğaz kilitleniyordu geceleri, araçlar dur-kalkla yol alabiliyorlardı ancak. Özlemiştim doğup büyüdüğüm İstanbul’u, bu yüzden bir turist gibi sindire sindire dolaştım her yerini. Mısır çarşısından başladım, Eminönü’ne geçtim, bir İstanbul simidi alarak yiye yiye Mahmutpaşa ve Kapalıçarşı’yı gezdim.
Gerek Mısırçarşısı ve gerekse Kapalıçarşı çok düzenli ve bakımlıydı. Ama eski canlılığı yoktu ikisinin de. Yiyecek bölgesi her zaman olduğu gibi muhteşemdi. O peynirciler, zeytinciler, baharatçılar, turşucular, sucuk ve pastırmacılar seyrine doyulmaz bir şölen yaratıyorlardı bakanlara. O ne bolluktu, o ne çeşitlerdi öyle, Allah devlete millete zeval vermesin, çok zengin bir ülkede yoksulluk çekiyor çoğunluk. Mahmutpaşa bile düzene girmiş, o bağırıp çağıran, kolundan tutup çekiştiren esnaf kalmamış ortalıkta. O her şeye saldıran, her gördüğünü almak isteyenler de yoktu bu sefer. Ekonomimiz iyi değil ki, iştahlı müşteri azlığı dikkati çekiyordu.
Öyle diyoruz ama, akşamları restoranlar tıklım tıklım doluydu. Hani ekonomi kötüydü, millette para kalmamıştı. Millette para kalmasa tatil bölgeleri böyle hücuma uğrar, eğlence yerleri tıka basa dolar mıydı? Ağlaşan bir toplum ve kapı gıcırtısına bile oynayan, keyfi için borca harca bakmayıp cömertçe para harcayan insanlar. Ben bu işi anlamadım. Anlayanına da hala rastlayabilmiş değilim.
Neyse bu işi uzmanlarına bırakalım ve biz İstanbul’u dolaşmaya devam edelim. Bayram diye köprüler, vapurlar, otobüsler bedavaydı. Benim bu işe de aklım yatmıyor. Hem gırtlağa kadar borçta yaşa, hem de 4-5 gün bedava gez güzelim kenti. Turistler bile şaşırdılar bu işe. Vapurla bedava bir Haliç gezisi de yaptık bu arada. O çamur deryası Haliç ne hale gelmiş, inanamadım doğrusu. Her yer pırıl pırıldı, sahilleri ve parkları harikaydı. Yolunuz İstanbul’a düşerse, mutlaka vapurla bir Haliç keyfi yapın.
Sultanahmet yeni düzenlenmiş haliyle muhteşemdi doğrusu. Yerebatan sarayında öyle bir kuyruk vardı ki, Rusya’daki Hermetaj müzesi halt etmiş. Ucu bucağı yoktu kuyruğun.
Öyle olunca Arkeoloji müzesini gezdik. Kültür ve Turizm Bakanlığı burayı da restore ediyordu. Müzenin açık bölümlerini gururla dolaştık, iftihar ettik sergilenen eserlerle. Bakanlık tüm Türkiye’de olduğu gibi İstanbul’da da önemli işler yapıyor. Kültür parkurları, kültür parkları, yeni müzeler, tüm tarihi anıtların restorasyonu, konser ve gösteri salonları, galeriler.. Sessiz sedasız ama büyük işler yapılıyor.
Boğazda vapur gezisi, tarif edilemeyecek kadar güzel bir yolculuk. Hele martılara simit yedirmek, akşam güneşinin batışını fotoğraflamak, gemideki amatör müzisyenleri dinlemek büyük bir keyif… Millet bayramda vapurla adalara da üşüştü. Öyle bir kalabalık kapladı ki adaları, bırakılan pislik kolay temizlenecek gibi değil. Ada sakinleri, adalarda yaşayanlar çok şikâyetçiler durumdan. Tüm adaların korunmaya alınmasını, milli park ilan edilmesini ve buralara ücretle girilmesini istiyorlar. Laf aramızda adaların pek adalığı da kalmamış sayılır. Nerede eskinin o gezmeye doyulamayan adaları, nerede bugünkü kargaşa ortamı? Balık lokantalarından çok kebapçı, çiğ köfteci, lahmacuncu dolu. Özetle eski havaları dağılmış adaların.
İstanbul çok güzeldi bayramda. Keşke her günü bayram gibi olabilse…
Büyük bir zevkle okudum! Eline, bileğine ve o güzel yüreğine sağlık sevgili Can abiciğim.