Başbakanlık Arşivi’nin kapatılması ve bunun yeni sistemde Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivi Başkanlığına bağlanması birçok alanda sıkıntı yaratıldığı belirtiliyor. Nitekim konu hakkında medyada çıkan yazı ve yorumlarda özellikle bu arşivlerde görev alan 500’ün üzerinde uzmanın ve çalışanının mağduriyetlerinin nasıl giderilebileceğinin belirsizliğini koruduğuna dikkat çekiliyor.

Örneğin, Hürriyet Gazetesi’nden tarihçi hocamız İlber Ortaylı, konu ile ilgili yazısında “Arşivlerin Cumhurbaşkanlığına bağlanması doğrudur, lakin tayinlerin sorgulanması gerekir” diyor.

Yeni Çağ Gazetesi’nden Arslan Tekin de köşesindeki yazısında “Arşivde deprem, tarihe ihanet” cümleleri ile konuyu gündeme taşımış.

Yeni Şafak Gazetesi’nden Zekeriya Kurşun, 16 Ağustos 2018 tarihli köşesinde, “Devlet arşivlerine ne oluyor?” diye soruyor. Başbakanlık Arşivinin Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivi Başkanlığına bağlanmasıyla ilgili olarak da, “Osmanlı Arşivi tarih oldu” vurgusunu yapıyor.

Zekeriya Kurşun, yazısında özellikle arşivlerde görev yapanların şimdiki durumlarına da değiniyor ve şu görüşlerini ortaya koyuyor:

“Ben bir daha anlatayım: Yeni sisteme göre Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı kurulunca, Başbakanlık Osmanlı Arşivi ilga edildi. Bu kurumda çalışan uzmanlar da diğer Başbakanlık çalışanları gibi personel havuzuna düşmüşler. Son bir aydır sonuçlarının ne olacağını merakla bekliyorlarmış. Doğrusu ortaya çıkan sonucu da tahmin eden olmamış. Zira beş yüz küsur çalışanın; daha doğrusu nadir yetişen uzmanların yarısı (ki sayı kesin değil), kendilerini ilgilendirmeyen başka kurumlara tayin edilmiş. Üstelik tercihleri de sorulmadan. Haklı olarak, “bu ilk mi, ne bu heyecan? Binlerce tarihçi, arşivci vs. iş ararken, bunlar işlerini koruyabildiler ise neden şükretmiyorlar”, diyebilirsiniz. Ben de söyledim, ama işin aslı öyle değil. Bu arşivler bugüne kolay gelmedi. Pek çok badire atlattı ama bunun yanında büyük gelişmelere de sahne oldu. Osmanlı Arşivleri atıl bir durumda iken merhum Turgut Özal ve Hasan Celal Güzel’in inisiyatifleri ile yeniden canlandı. Genel müdürlük ve yardımcılık yapan Atilla Çetin, İsmet Binark, İsmet Miroğlu, Yusuf Halaçoğlu, Yusuf Sarınay, Necati Gültepe, Mustafa Budak ve şimdi Devlet Arşivleri Başkanı Uğur Ünal’in gayretleriyle de önemli bir seviyeye taşındı. Belgelerin bir bölümü tasnif edildi, manuel ve dijital kataloglar yapıldı, araştırma hizmetleri alanında yüzümüzü ağartan sonuçlar alındı. Hizmetler arttıkça, hem Türkiye’de hem de dünyada bu arşivlere dayalı yüzlerce kitap, binlerce makale yazıldı. 1986’dan önce pek çok yabancı ve yerli araştırmacı çalışmalarının önsözlerinde, Türk arşivlerinde çektikleri çilelerden bahsederken, bu dönüşümden sonra Osmanlı Arşivlerinin hizmet şekli, dünya arşivlerine örnek gösterilmeye başlandı. Bunlar nasıl mı oldu? Arşivlerin önemi kavranarak alınan inisiyatif ve arşivci yetiştirmek üzere istihdam edilen kaliteli elemanlar sayesinde oldu. Kısacası bu başarı, şimdi başka kurumlara tayin edilen arşiv uzmanları eliyle sağlandı. Özel bir alan olduğu için de bu başarı hikâyesi hiç dile getirilmedi. Ancak arşivden istifade eden yerli ve yabancı araştırmacıların dillerine pelesenk oldu, kitaplarına girdi.

Zekeriya Kurşun, yazısında arşivlerin önemine dikkat çekiyor. Büyük zorluklarla ve önemli deneyimlerle yetişen arşivcilerin varlıklarının küçümsenmemesi gerektiğini belirtipUnutmayalım ki, arşiv milletin hafızası ise arşivin hafızası da uzun zamanda yetişen bu tecrübeli uzmanlarıdır” diyor.

Konu hakkında birçok gazetede aşağı yukarı aynı ayarda yazılar ve yorumlar yazıldı. Bu konuda fazla eklemeye gerek görmüyoruz. Önemli olan, kolay yetişmeyen bu kadroların dağıtılmaması ve gerçek görev alanlarında değerlendirilmesidir.

Yazımızı Zekeriye Kurşun’un yazısının bir başka bölümünden aşağıdaki alıntı ile noktalamak istiyoruz:

“Arşivler “milletlerin hafızası” olarak tanımlanır. Dünyada tarihi devlet arşivlerine sahip olan ülkeler bununla övünür ve esasında dünya mirasına verdikleri katkı da arşivleri ile ölçülür. Nitekim Türkiye’nin tartışmasız en büyük zenginliği de arşivleridir. Saygın tarihçilerin kanaatine göre; milyonlarca belgeyi içinde barındıran (eski) Başbakanlık Osmanlı Arşivi tamamıyla çözümlenmeden dünya tarihi asla yazılamayacaktır. İnsan, “Böyle bir yapıya nazar mı değdi” diye sormadan edemiyor. Elbette bu akıl almaz tasarrufta bulunanlar, bir şeyler düşünmüşler ve bir açıklamaları vardır. Ama unutmayalım ki, arşiv milletin hafızası ise arşivin hafızası da uzun zamanda yetişen bu tecrübeli uzmanlarıdır. Maazallah, “hafıza” da hafızasını kaybederse, varın gerisini siz düşünün.”

Son söz:

Yapılan uygulamada bir yanlış varsa, bunun en kısa zamanda düzeltilmesi yolunda olumlu adımların atılacağı görüşündeyiz. Nitekim son gelen haberler bu konuda arşivdeki kadroların dağıtılmasının önlenmesi konusunda umut verici olduğunu gösteriyor. Temennimiz ve beklentimiz de bu yöndedir.

.

necdetbuluz@gmail.com

www.facebook.com/necdet.buluz

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.