Ankara’ya gitmeyeli bir yıldan fazla olmuş…
Oysa 35 yılımı Başkent’te geçirmiş, avucumun içi gibi ezberlemiştim heryerini. Seneler o güzelim Ankara'yı da, tıpkı yönetimi gibi tanınmayacak hale getirmiş. O mütevazi, sakin, huzurlu memur şehri gitmiş, hızlı dönen bir çark, koşuşan ve yarışan insanlar, ayakta kalma gayretleri ve yükselme hırsları kaplamış ortalığı..
Eskiden Ankara erkekleri traşlı, kravatlı, düzgün kıyafetli gezerlerdi. Şimdi genci de, yaşlısı da sakallı görünüyor. Hepsi değil ama, caddelere göz attığınızda gençlerin kirli sakal denilen bir modanın akımına kapıldığını fark ediyor, bu salgının kafalarına bulaşmamasını diliyorsunuz. Yaşlı insanlara diyeceğim yok ama orta yaşlıların sakalı biraz siyasi gibi duruyor. Hatta biraz filan değil, düpedüz siyasi.. Bu kesime Bakanlıklar semtinde ve lüks resmi arabaların içinde çokça rastlıyorsunuz. Benzerine 25 yıl önce Tahran’da rastlamıştım. İnşallah bizdeki orası gibi kalıcı olmaz da, Türk erkeğinin hasret kaldığımız güzel ve kanlı canlı yüzünü görmeye devam ederiz.
Havaalanından şehre gece geliyorsanız eğer, yıkılan gecekonduların yerine yapılan apartmanların renkli görünüşü çok hoş. Eskiden Ankara’ya gecekonduların arasından köhne bir fotoğrafın içinden geçerek girerdiniz. Şimdi öyle değil, modern bir girişi var Başkent’in. Yapılan güzel ve iyi şeyleri de görmek lazım. Yollar, trafik çizgileri, bazı alt ve üst geçitler, parklar, yeşillenen alanlar güzel olmuş. Ama Atatürk Orman Çiftliği gibi mükemmel bir yeşil alanı mahvetmeyi, ortadan kaldırmayı da affetmek mümkün değil.
Cumhurbaşkanlığının önünden geçirmiyorlar. Olan olmuş, artık anlamsız bir gizlemenin, örtmenin manası yok. Mecburen yandan baktım, Başkanlık Sarayına yeni binalar ekliyorlar. İnşaat makinaları, dizi dizi konteynırlar, karınca gibi işçiler hemen göze çarpıyor. Nedir bunlar, ne yapıyorlar, bilen yok. Yahu 600 milletvekili soramıyor, öğrenemiyor bunları, sana ne be kardeşim? Sana mı kaldı araştırma, soruşturma ?..
Başbakanlık kalktığına göre, bizim güzelim Çankaya köşkümüze ne oldu? Hemen karşısındaki Başbakanlık konutunda kim oturuyor şimdi? Bunları da bilen ve cevaplayacak kimseleri bulamadım. Etrafa şaşkın şaşkın bakınırken, caddelerden geçen lüks resmi arabalardan, siren ve kırmızı-mavi ışıklarla donanmış son model makam araçlarından gözümü alamadım. Adını bile duymadığımız resmi kurumlara, belediyelere ait lüks jiplere rastladım her yerde. Büyük Holdingler bile kullanamıyorlar bu araçları? Bu ne gösteriş merakı, bu ne israf, bu ne masraf, pes doğrusu.. Bu araçların bakımı var, benzini ve mazotu, lastik masrafları, yedek parça giderleri var. Para mı yetişir bunlara.. Bir de unutmadan söyleyeyim, lüks restoranların önünde bekleşen resmi araçlar gördüm. Özel hizmetlerde kullanılan, çoluk çocuğu okula, hanımları alışverişe götüren sivil plakalı resmi araçlar… Gazetecilik yıllarımda bunlara rastladığımda nasıl acımasız haberler yazardım, bunu yapanları ne biçim teşhir ederdim anlatamam. Şimdi aldıran yok.
Dikkatimi çeken bir başka husus da, koruma polisi çokluğu. Üstdüzey yöneticilerin çoğuna koruma polisi vermişler. Yalnız onlara olsa neyse, eşlerini ayrı, çocuklarını ayrı polisler koruyorlar. Şimdikileri geçtim, eskileri de koruyorlar, inanılacak gibi değil.. Çeyrek asır önce bakanlık yapanların bile korumaları ve resmi araçları var. Kimden korkuyorsunuz bu kadar birader? Korkuyorsanız devlet yönetiminde ne işiniz var? Oturun evinizde, çıkmayın dışarı olsun bitsin. Kendini korumaktan aciz ve yüreksiz insanlar, milleti nasıl koruyabilirler ki?..
Birileri bunların hesabını sormalı, vermeli.. Devletin kaç memuru, kaç işçisi, kaç koruması var? Bilemiyoruz ki bunları, hala memur alıp duruyorlar. İşsizliği böyle yeneceklerini sanıyorlarsa, beyhude çabalar bunlar, beyhude… Neyse, biz Ankara turumuza devam edelim ve devletin lüks binalarının sıralandığı Eskişehir yoluna yönelelim. O ne öyle, o ne lüks binalar, o ne muhteşem yapılar. İnanın dünya zengini Amerika’da bile rastlamadım böylelerine. Gösterişe çok meraklı araplarda bile yok. Ama bizde var işte. Hele İçişleri Bakanlığı'na bağlı Afet İşleri'nin bir binası var ki, Parlamento onarımdayken bizim Meclis burada rahat çalışabilir. Medeniyet, güzel ve şık binalar, pahalı mobilyalarla döşenmiş resmi daireler iyi güzel de, biz bu kadar zengin miyiz? Bu kadar israfa günah değil mi? Neyse yazılacak çok şey var ama kağıt fiyatları çok pahalandı, yazımızı yayınlayan gazeteler “Aman kısa kesin, artık uzun yazıya yer veremiyoruz. Malüm kağıt darlığı” dedikleri için, konuyu burada kesiyorum.
“Tasarruf tasarruf..” deniliyor da, nasıl yapılacağı söylenmiyor, anlatılmıyor.
Tasarruf yapacaksanız eğer, devletin en tepesinden en altına kadar ineceksiniz. Ayağınızı yorganınıza göre uzatacaksınız. Lüksten ve gösterişten hemen uzaklaşacaksınız. Yetimin hakkını gözeteceksiniz. Bunları ciddi ve etkili bir şekilde yapmadıkça, tasarruf denilen ve uykuyu kolaylaştıran hikayeleri daha çoookk dinleriz..