Allah insanı zikrederken tevhit oluyor da ben insan deyince neden tevhit olmuyor? İşte, ben kendime, “Ben” derken, Allah’tan gayrılık anlamında, ikilik çıkartarak ben diyorsam, Allah’ın tevhitliği içerisinde, zan dahi olsa şirk oluyor. Hangi esmayı zikredersem zikredeyim aynı şekilde şirk oluyor. Ağaç derken de kul derken de ben derken de öyledir çünkü ayırdığım için ikilik var zikrimde. Cümle yaratılmışlığın varlık âlemindeki mevcudiyetinin bir isim ve suretle mümkün oluşu, benim de onu o esmayla zikredişimi beraberinde getiriyor. Ama o esmayı zikredişim müsemmasından ötekileştirmeden gerçekleşiyorsa tevhit oluyor.
Hz. Muhammed tevhit elbisesi dikti insanlara. Yani Allah’ı cahilane zikretmekten, arifane zikretmeye davet etti ve yöneltti. İşte o telkin edilen zikrullah da cahilane zikretmekten arifane zikretmeye dönebilmemiz içindir. Mesela Niyazi sultan,
Derman arardım derdime, derdim bana derman imiş
Bürhan sorardım aslıma, aslım bana bürhan imiş
diyor. Derdi derman eyleyen nedir? Zikrullahtır. Ümmi Sinan Hz’nin, onun gönlüne telkin etmiş olduğu o zikrullah derdi dermana dönüştürdü. Aslına bürhan ararken aslının bürhan oluşunu sağlayan ne oldu? Yine zikrullah oldu. Çünkü o zikrullah görmez gözü görür, işitmez kulağı işitir, fikretmez kalbi fikreder hale getirir. İsimler ve isimlerin zikri vardı ama bir şey yoktu ve o olmayanı tamamlamaya geldi Hz. Muhammed. O olmayan neydi ki tamamladı sorusunun cevabını, Hz. Muhammed neyi temsil ediyorsa odur demiştik. Peki, Hz. Muhammed neyi temsil ediyor? Yine Cenab-ı Resulullah Efendimiz bunun cevabını veriyor. Neyin olmadığını ve gelerek neyi tamamladığının cevabını genel tanımıyla,
“Ben güzel ahlakı tamamlamak için geldim”
diyerek veriyor. O güzel ahlak diye zikrettiğinin içinde ne var? Onun içinde Şehadet var, tevhit var, zikir var, sevgi, saygı, aşk, irfaniyet, eminlik, edep erkân var. Bütün bunlar güzel ahlak dediğimiz bütünlüğün içinde. Hz. Muhammed’in gelişiyle olmayan bu ahlak olur hale, tamamlanmış hale dönüştü. Hz. Muhammed’in gelişiyle, bizim idrakimize zikrullahın telkin edilişi aynı şeyin devamlılığıdır. O zikrullahın bizde neyi oluşturduğuna bakarsak, neden aynı şeyin devamı olduğunu da görebiliriz. Allah inancı vardı ama gayıpta, Allah zikri vardı ama gayıpta, Allah muhabbeti vardı ama gayıpta, Allah’a kulluk vardı ama gayıpta. Peygamberin gelmiş olduğu cahiliye dönemi diye zikrettiğimiz o dönemdeki insanlarla aramızda ne fark var? Onlarda tevhit yoktu ve tamamlamaya geldi. Bizde de yoktu. Hz. Muhammed’den önce olan şirkti, olmayan tevhitti. İnanç da gayıptaydı, ibadet de gayıptaydı, zikir de gayıptaydı. Allah’ın varlık âlemindeki Kendi tecellisinden ötekileştirilmiş halini zikir, ötekileştirilmiş haline inanç, ötekileştirilmiş halini biliş, ötekileştirilmiş halini fikrediş üzerineydik. Dolayısıyla Allah deyişimiz Allah’a ulaşmıyordu, kulluğumuz Allah’a ulaşmıyordu. Üzerimizde bir elbise vardı ama elbise yanlıştı, kirliydi, eskiydi. Allah’ın Kendisini zikrettiği yerde biz kendimizi zikrediyorduk.
Hallac-ı Mansur Hz’ine soruyorlar, “İblis de “Ben” dedi sen de “Ben” dedin. Onunki neden şirk oldu da seninki tevhit.” Şu cevabı veriyor hazret, “İblis “Ben derken gayrılık çıkarttı, biz “Ben derken tâbiliğimizi ortaya koyduk” bunu anlayan tâbiliğini ortaya koyabilendir.
Gayrılık anlamında müstakillik yoktur ama tabilik anlamında müstakillik vardır. Nasıl? Sonuçta ikisi de müstakillik, birisi gayrılık, birisi tabilik ama müstakillik. Yani ikisi de “Ben” ve yaratılmışlık denilen Cenab-ı Allah’ın şehadet âleminde tecelli edişidir. Yani zatın sıfatına tecellisiyle, sıfatın varlık âleminde mümkün hale gelmesidir. Sıfatlar, buna biz kesret diyoruz, sonsuzdur. Anlatabilmek için rakam zikredelim çünkü akıl bir şeyi başka bir şeyle kıyaslayarak anlamlandırma yapabiliyor, Allah’ın tecellisi binse insan bu bin tecellinin, bin sıfatın içinde on tanesini bilebiliyor, o da en alası. On tane bildiği ama bilmediği dokuz yüz doksan tanesi daha var. O nedenle anlatabilmek için ona bütün diyor, cümle diyor. Bu Allah’ın zatının sonsuzluğundan gelir. Çünkü her sıfat zatına tâbî Allah’a ait bir sıfat, zatına ait bir özelliktir.
.....
Yazının devamı için tıklayınız
.....