Avrupa Birliği süreci için her devlet bölge meclislerini oluşturmuş ve bölgecilik akımının öne geçmesiyle her bölge için yerel devletçilik uygulamaları eyaletleşme aracılığı ile devreye girmiştir. Bu durumda yerel topluluk üyelerinin hakları ve talepleri anlamında bazı ilkeler uluslararası ve bölgesel metinlerde yer alarak uygulamaya geçmektedir. Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Özerklik şartı 1985 tarihinde kabul edilerek, uygarlığın beşiği olduğu öne sürülen bu kıtada kamu düzeni yerel bölgeler üzerinden yeniden yapılandırılmıştır. Özerklik statüsüne bütün Avrupa vatandaşlarının alınması ve tam anlamıyla halkın katılımı öngörülürken, Avrupa kıtasında yer alan bazı ulus devletler ile birlikte yerel yönetim yapılanması birlikte yürütülmeye çalışılmıştır. Yerel halkların hak ve özgürlüklerinin düzenlenmesi ile ilgili olarak 1992 yılında Maastricht anlaşması ile bu doğrultuda ikinci bir sözleşme üye ülkelerin katılımı ile kabul edilerek uygulama alanına getirilmiştir. Yerel halklar ya da yapılanmalar ile ilgili daha sonra bir üçüncü adım atılarak Avrupa Birliği Kentsel şartı da kabul edilerek, merkezi yönetimlerin yanı sıra bir de yerelleşme olgusu benimsenmiştir. Avrupa bölgesel yönetimleri kurulu bulundukları bölgenin yerel koşullarına tam olarak uyum sağlayacak biçimde örgütlenirken, yerellik olgusu öncelik kazanmaktadır. Bölgelerin yasal düzenlemeleri sırasında merkezi devleti temsil eden başkentler ikinci planda bırakılarak, kentlerdeki hukuk düzenleri vatandaşların hak ve özgürlükleri üzerinden yönlendirilmeye çalışılmıştır. Avrupa kentlerinde yaşayan Avrupa vatandaşlarının her türlü hak ve özgürlükleri öncelikle sağlıklı bir çevre yaratmak açısından, Avrupa hukuk belgeleri ile güvence altına alınmaktadır. Bu amaç doğrultusunda Avrupa vatandaşları her türlü hak ve özgürlükleri güvenli bir biçimde kullanabilmektedir. Yerel yönetimlerde etkin yurttaş katılımları ile demokratik ortamlar yaratılarak güvence altına alınmaktadırlar.
Avrupa ülkeleri sahip oldukları jeopolitik konumlarına göre hareket ederek kendi hukuk düzenini kurarken, yüksek düzeyde bir siyasal özerklik düzeyi elde edebilmek çizgisinde yoğun girişimlerde bulunmaktadırlar ve bu nedenle var olan temel kamu düzenine uygun bir biçimde merkezi düzeni tamamlayıcı bir biçimde, bazı ülkelerde yerel yönetimlerin merkezi yönetim ile yan yana gelerek ortak çalışmalar yapmaları gerekmektedir. Avrupa’nın önde gelen ulus devletleri olarak Almanya, Fransa, İtalya gibi bu geleneği temsil eden büyük devletlerde merkezi yönetim öncelikli kamu düzenleri bulunmaktadır. Bazı yerel yapılarda valilerin hak ve yetkileri genişletilerek yerel hak ve özgürlükler kısıtlanabilirken, diğer yerel yönetim bölgelerinde bunun tamamen tersi bir çizgide bir yol izlenerek merkezi yönetim ile birlikte valilerin hak ve yetkileri sınırlanabilmektedir. Yasal ve de siyasal çizgideki özerkliklerden birisi öne geçerken diğeri geride kalabilmektedir. Avrupa Birliği bir kıtasal devlete yönelirken otuzdan fazla devleti kendi çatısı altına alarak bir model geliştirmeye çaba gösterirken, ABD ve Kanada gibi Avrupa dışı devletler kendi özel konumlarına uygun bir biçimde merkezi ve yerel otoriteler arasındaki ilişkileri düzenleyerek kendi gerçeklerine uygun düşen bir biçimde kendilerine bir çizgi çizebilmektedirler. Son yıllarda batı ülkelerinde yapılan yönetim reformları sırasında, katılımcıların sahip oldukları hak ve özgürlükler genişletilirken, merkezi yönetimin otoritesi sınırlanarak demokratik açılımlara daha geniş yer vermek gibi bir çağdaş uygulama bilinçli bir biçimde uygulama alanına getirilmektedir. Fransa’da yasal özerklik artırılırken, siyasal özerklik te bunun tersi bir çizgide siyasal özerklik sınırlandırılabilmektedir. Kanada’da yerel özerklik sınırlı kalırken yerel yönetimler yeterince desteklenmemektedir. Bu ülkede belediye örgütlerinin sınırlı kalarak yetirince örgütlenmemesi, yerel hizmetlerin yürütülmesinde olumsuz etkiler yaratmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri ise kendisine bağlı elliden fazla yerel yönetim yapılanması olduğu için yerelleşme açısından bir federal devlet olarak büyük bir potansiyeli merkeze bağlı olarak yönetmektedir. Bu büyük ülkede bir genellemeye gitmek mümkün olmamakta ama her eyaletin bölge koşulları, yapılan yönetsel yapılanmalarda öncelikli olarak ele alınmaktadır. Merkezi devletin kaynak aktarma konusunda istenen düzeylerde olmaması gibi durumlarda, yerel yönetimler devreye girerek merkezin eksiklerini tamamlamaya çalışmaktadır. ABD yerel özerklikler açısından düşük hukuk düzeyi göstererek aşırı masraflarla zayıf kalırken, siyasal özerklik açısından orta özelliklerde kalmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti bir ulus devlet olarak kurulduğu için bütünüyle üniter bir yapılanmaya sahiptir. Merkezi devletin sahip olduğu sınırlar açısından bir bütünleşme söz konusu olduğu için üniter devletler çatısı altında yerel yönetimlere daha az yer verilir. Üniter devletler açısından devletin birliği ve bütünlüğü esastır ve bu doğrultudaki bir yaklaşım ile anayasal hukuk düzeni kurularak yola çıkılır. Dünyada bulunan devlet tipleri arasında üniter devlet modeli en fazla görülen ya da karşılaşılan bir özel model olarak siyasal alanda gündeme gelmektedir. Latin kökenli batı dillerinin hemen hemen hepsinde var olan üniter kavramı tek, tekçi ya da tekil sözcüklerinin anlam karşılığında bütünleşmiş bir siyasal yapıyı ya da devlet modelini temsil etmektedir. Latince kökenden gelen bu kavram, merkezi noktada kurularak, devletin bütün siyasal sınırları içinde bulunan toprakları ya da alanları kapsayan tek merkezli bir siyasal düzeni ifade ederek, merkezdeki bütünleşmiş güç potansiyelini temsil eden tek kutuplu ve siyasal sınırları ile bütünleşmiş devlet yapılanmasını temsil etmektedir. Genel olarak parçalı ya da çoklu devlet modellerine karşı çıkan üniter devlet bütüncül bir yapılanmayı temsil ederek devreye girdiği zaman, ortaya çıkan devlet tipini tek ya da basit devlet olarak görmek mümkündür. Üniter devlet modeli içinde devletin ülke, ulus, egemenlik ve örgüt gibi unsurları ile bir bütünlük yaratılmaya çalışıldığı için devletiyle ve milletiyle kaynaşarak bölünmez bir bütün haline gelen ya da tek bir bütün olarak çeşitli unsurları bir arada tutan siyasal yapılanmanın adı üniter devlet olarak öne çıkmaktadır. Üniter devlet modelinde devletlerin her temel unsurundan birer adet olmalıdır. Bu nedenle temel unsurların birden fazla olması bu devlet modeli içinde söz konusu olamaz. Tek devlet, tek anayasa, tek bayrak, tek ülke, tek ulus, tek dil ve tek hegemonya gibi değişik alanlardaki devlet unsurlarının tek bir siyasal bütünü oluşturmak üzere dile getirildiği, ortak devlet biçimine kamu hukuku alanında üniter devlet adı verilmektedir.
Üniter devlet düzenlerinde devletin tek ve bir bütün olarak hukuk devletiyle düzenlenmiş bölünmez bir bütüncül hukuk düzeni yapılanması söz konusudur. Her devletin üzerinde kurulu olacağı bir toprak parçasına ya da bir alana ülke unsuruna sahip olabilmek açısından tek vatan ilkesi çizgisinde gereksinme vardır. Bir üniter devlet içinde hiçbir unsur tek başına bir anlam ifade etmez ama bunların hepsi kuruluş modelinin içinde oluşturdukları bütünsellik ile yaratılan bir devletin unsurları olarak siyasal güç boşluğunun doldurulması sırasında bütünlüğü tamamlamak açısından birbirleriyle bir araya gelerek bir siyasal sentez oluşumu olarak kurulmakta devleti ortaya çıkaran ya da yaratan bir oluşum operasyonunun parçalarıdır. Tek başına bir anlam ifade etmeyen devletin yaratıcı unsurları bir araya getirilirken, bir bütünün parçaları olarak yeni kurulmakta olan devletlerin temel dayanak noktası olan parçaları öne çıkarırlar. Her devlet kuruluşu sırasında yasama, yürütme ve yargı olarak üç temel güce dayanarak ortaya çıkmaktadır. Bu üç esas hukuk kaynağı olarak öne çıkan yasama, yargı ve yürütme, diğer temel unsurlar gibi üniter devletin çatısı altında tek ve güçlü bir biçimde düzene konulmak durumundadır. Üniter devletin kurulu bulunduğu başkent, merkezi devletin ana noktası olarak var olurken devletin anayasasına göre örgütlendiği örgütlenme merkezi içinde bütün devlet unsurlarının bir araya gelerek birbirlerini tamamladıkları bir büyük siyasal organizasyon olarak, var olan ulus devletlerin dünya siyaset sahnesine çıkmışlardır. Devletlerin siyasal merkezinde örgütlenmeler tamamlanırken her temel unsurun sırasıyla dikkate alınması ve diğer unsurları bir araya getirerek bütün parçaları ile üstün bir güç merkezi olarak kurulmakta olan devlet yapılanmasının, her devletin kuruluşu sırasında bütün unsurları kapsayan bir karma yapılanmanın, unsurların birbirlerini tamamlamasıyla öne çıkartılması gerekmektedir. Bir ülkenin oluşturacağı hukuk devleti çatısı altında kurulacak kamu düzeninin her yönü ile tamamlanması öncelikli olarak gerekmektedir. Kuruluş sonrasında ülkelerin kamu yönetimi yapıları kurulabilmektedir. Bütün devletler sahip oldukları hegemonya gücünü kamu hizmetlerini gördüğü sırada kamu kurumları aracılığı ile örgütleyerek kurabilmektedir. Üniter devletler aynı zamanda ulus devlet niteliği taşıdıkları için ulus devlet yapılanmasının daha güçlü bir biçimde gerçekleştirilmesinde önemli rolleri üstlenebilmektedirler. Dışa doğru bakıldığında ulus devletler ile üniter devletler iç içe bir konumda kendilerini savunabilmektedir.
.....
Yazının devamı için tıklayınız
.....