Geçen hafta yapay zekânın tarihçesini paylaşıp “doğru sonuç alabilmek için doğru soru sormanın, prompt (yönlendirici) yazmanın” önemine işaret etmiş ve “tıpkı hayatın kendisi gibi” demiştik.
Devam edelim.
Soru sormanın önemine dair harika bir deyiş vardır.
“Bir defa neden diye sorarsan bilim insanı olursun, ikinci defa neden diye sorarsan filozof olursun, ikiden fazla neden diye sorarsan artık beş yaşında bir çocuksundur ve bütün dünya senindir.”
Soru sormak bu kadar önemli!
1993 yılının ekim ayında Uludağ Üniversitesi Bilgisayar Programcılığı bölümünde ilk defa bilgisayarla ve yazılım dünyasıyla tanıştım. Ardından da mesleğimi, her an yenilenen sistemleri çoğu zaman kendi kendime öğrenip uygulayarak kamu ve özelde 20 yıl icra ettim.
Okulun ilk günlerinde hocalarımızın söyledikleri halen kulağımdadır.
“Yazılım olmadan, yazılımcılar olmadan bilgisayar boş ve aptal bir kutudan ibarettir. Hangi programlama dilini kullanırsanız kullanın programlarınızı yazarken, algoritmalarınızı oluştururken dünyanın en aptal insanına anlatır gibi adım adım ve detay vererek kodlamalısınız.”
Aradan 30 yılı aşkın süre geçti. Aslına bakarsanız insan faktörünün öneminin azalmadığını, aksine arttığını düşünüyorum.
Her türlü “eyvah; yapay zekâ işlerimizi, mesleklerimizi elimizden alacak” kaygılarına rağmen…
Gerçek şu ki yazılımlar ve onların habitatı başta bilgisayarlar olmak üzere ilgili tüm cihazların, temeldeki “işlemek için kaliteli veriye ihtiyaç duyma zorunluluğu” henüz değişmedi.
Ayrıca mesleği icra etme biçiminin değişmesi, çoğu zaman mesleğin yok olması anlamına gelmeyeceği gibi değişen şartların, aynı meslekler içinden farklı bakış açılarını, hatta farklı meslekleri de doğurması kaçınılmazdır.
Şunu net olarak söyleyebiliriz.
Yine temelde veri tabanından veri çekme işi ile öğrenebilen (bir bakıma kendi veri tabanını oluşturabilen) yapay zekâ modellerinden istediğimiz sonucu almak arasında mantıksal bir fark yok.
Veri tabanından veri çekme işi basit -arama motorlarında yapılan aramalar gibi- “sorgular” ile yapılıyor; yapay zekâ uygulamaları ise daha spesifik “yönlendirmelere-promptlara” ihtiyaç duyuyor.
Yani halen sonuç alabilmek için “temel bilgiye sahip insan faktörü” ön planda.
“Sorgulama” ve “soru sorma” dedim de…
Malum, her ikisi de son yıllarda yaz kış uygulanan yaz saati ile de iyice içine sokulduğumuz Ortadoğu bataklığına uzak kavramlar…
Oysa çocuklarımıza sorgulamayı, soru sormayı, talep etmeyi öğretmemiz gelişmenin baş şartı. Bunun için de onlara kendilerini tanıma, keşfetme ve birey olma şansı ve sorumluluğu verilmeli kanaatindeyim.
Bugün bu mümkün mü?
İleri görüşlülük, verimli sorular soran, cevapları sorgulayan, “daha iyi nasıl yaparım” derdindeki insanların önlerini açan bir değerdir ancak.
İnternetin yaygınlaştığı ve internete telefon hatları üzerinden girildiği günlerden bu yana çok değil, en çok 25-30 yıl geçti.
O yıllarda çoğumuz gibi ben de evime “telefonlu internet” bağlatmıştım. Aylık saat sınırlaması vardı galiba ve çok yavaştı. Bu durumdan şikayetimi ifade ettiğim ve mesleki bilgisine çok güvendiğim bir meslektaşım “fazla interneti ne yapacaksın, ne var ki orada?” diye sormuştu.
Bu “yanlış bir soruydu” kuşkusuz.
Çünkü aynı zaman diliminde muhtemelen “bununla (internetle) ne yapabilirim” diye soran Mark Zuckerberg’in arkadaşlarıyla beraber facebook üzerinde çalıştığını kısa bir süre sonra gördük. Sonrası malum… Kurdukları şirketin bugünkü ederi, dünyada birçok devletin bütçesinden fazla!
Bu basit bir örnek ama bakış açısını ifade etme açısından kıymetli.
İnsanlığın önemli keşiflerinden olan internetin geleceğinin nereye varacağını öngeren insanlar ve ülkeler mesafe kat ettiler, etmeye de devam ediyorlar.
Yapay zekâ konusunda da farklı bir şey olmayacaktır.
“Kullanıcısı mı olacağız, kendi yapay zekâ modellerimizi mi oluşturacağız?” sorusu da mühimdir ve başta üniversitelerimiz olmak üzere bu alanda ar-ge yaptığı söylenen kamu ve özel tüm kurumlarımıza büyük sorumluluk düşmektedir.
Tabi öncelikle olmayan eğitim sistemimizin elden geçmesi gerek.
Kimi tamamen ücretli, kimi kısmen ücretsiz hali hazırda kullanıcılarının yönlendirmeleriyle (prompt) metin, görsel, video hatta müzik üreten modellerin üretici kurumlarına dünya çapında kazandırdıkları konusunda müneccim olmaya gerek yok sanırım.
Yanı sıra…
Hali hazırda yabancı menşeili, “eğiticileri yabancı olan” yapay zekâ modellerinin gerek görsellerde gerekse müzik oluşturmalarda Türk ya da Türk (Sanat) Müziği temalı promptlara karşı çıkardığı sonuçlar ne yazık ki fazla “Arabik” ve “arabesk” olmakta…
Bu da durumun bir başka boyutu ve Türkiye olarak içinde olmamızın gerekliliği…
Sözün kısası…
Meleklerin cinsiyetinden, neyin oruç bozup bozmadığından ya da bize birçok bakımdan patinaj yaptıran, bir yere götürmeyen sorulardan…
Saç, sakal, bıyık ve etek boyu muhabbetlerinden…
Üretimden uzak rant kafasından…
Sağlık ve eğitim hizmetlerini “sektör” olarak görmekten…
“Yapay zekâ ile işlerimiz elimizden alınacak” kaygılarından…
Kurtulmamız şart!
Ortak geleceğimiz için…
Haftanın Notu:
Cumhuriyetimizin 101. yılını kutlamaya sayılı günler kaldı. Bu vesileyle sizinle sözleri ve video düzenlemesi bana, bestesi ve icrası yapay zekâ uygulamasına ait “Yaşasın Cumhuriyet” adlı şarkımı paylaşmak istedim. Buradan dinleyebilirsiniz!