KADRO hareketini yaratan oluşum Türk devrimidir. Sovyet devrimi sonrasındaki koşullarda, Kemalist devrim devrimci açılımı Rusya’dan Türkiye’ye doğru çevirmeye başladığı aşamada, Türk devrimi de Rus devrimi gibi dünya kamuoyunda tartışılmaya başlanmıştır. Osmanlı devleti orta çağ uzantısı bir eski imparatorluk olarak çökerken Anadolu’nun ortalarında Ankara kentinde yeni bir devlet yönetimi kuruluyordu. Orta çağ uzantısı imparatorluklar yeni bir çağa geçerek çöküş dönemine girerken, bu aşamada dünya güçleri yeni çağların devlet modeli olarak gündeme gelen ulus devletlerin önünü açacak düzeyde, savaşları ve benzeri kaos ve karışıklık oluşumlarını gündeme getirerek var olan devlet yapılarını zorluyorlardı. Bu gibi zorlamalar sürecinde dünyanın çeşitli yer ve bölgelerinde otorite boşlukları öne çıkarken, bu gibi bölgelerin halkları ortaya çıkan yeni koşullara uygun yeni devlet modelleri arayışlarına doğru yöneliyorlardı. Osmanlı devletinin yıkıldığı bir aşamada eski Osmanlı topraklarında otoriteye dayanan kamu düzeni de çöküşe sürüklenerek, belirli alanlarda devlet ve siyasal düzen boşlukları yaratıyorlardı. Eski devlet düzeni yıkılırken ortaya çıkan yeni devletlerin oluşum süreci siyasal gündemleri belirleyerek hem uluslaşma hem de bu doğrultuda ulus devlet oluşumlarının önünü açıyordu. Böylesine bir geçiş döneminde devrimler ve toplumsal isyanlar ortaya çıkarak, bölge halklarının geleceğinde etkin olabilecek siyasal eğilimlerin öne çıkmasını sağlıyorlardı. Birinci dünya savaşı sonrasında ortaya çıkan bu gibi durumlar merkezi alanda da yansımalar yapınca, Osmanlı devletinin yerine Türkiye Cumhuriyeti’nin gelişi kendiliğinden tarih sahnesine çıkmıştır. Sosyal ve siyasal gelişmeler birbirini izlerken yaşanan olaylarda her ülke ve toplum kendi yolunu belirlemeye çalışmıştır. Bu tür oluşumlar sırasında zaman zaman ortaya karizmatik liderlerin çıktığı ve bunların devrimin başına geçerek yeni toplum ve devlet düzenlerinin oluşumunda öncü ve kurucu önder konumuna geldikleri görülmektedir. Bu tür süreçlerde bir toplumun ya da devletin karizmatik önderin öncülüğünün arkasında yer alabildikleri görülmektedir.
Türk devrimi gerçekleştirilirken toplumun ve devletin yaşanan devrime göre biçimlenmesi ya da yenidünya düzeninde yerlerini almaları gerekmektedir. Bu tür gerçekler Türk devrimi ve ulusal kurtuluş savaşı dönemlerinde de diğerlerine benzeri bir biçimde Türkiye’de ortaya çıkmıştır. Bir yandan savaş meydanlarından ulusal kurtuluş savaşının önderi karizmatik bir lider olarak öne çıkarken, o dönemin aydınları ve bilim adamlarının içinden de KADRO hareketi gibi bir toplumsal oluşum öne çıkmıştır. Savaş koşulları altında devlet kuruluşu tamamlanmaya çalışılırken, ülkedeki aydın potansiyeli içinden farklı kadrolar ortaya çıkabilmiş ve bu nedenle de KADRO dergisi yayınları arasında birbiriyle ters düşen bazı makalelerin yayınlanması söz konusu olmuştur. Türkiye bulunduğu jeopolitik konumu gereği batıya bakınca kapitalizm, doğuya bakınca sosyalizm gibi ters ideolojilerin baskılarını yaşamıştır. Bir de çağdaş dünyaya ayak uydurulmaya çalışılırken, kuzey yarıküredeki laik düzenlere karşı güneyden gelen dinci yapılanmaların da baskıları fazlasıyla yeni devleti uğraştırmıştır. Bir küçük burjuva devrimi olan Kemalist rejim diğer ülkelerde olduğu gibi zaman içinde büyük sermaye ve büyük burjuvazinin kontrolü altına girdiği için daha sonraki aşamalarda belirli çıkar grupları, uluslararası tekelci sermaye ile birlikte şirketlerle ortak çalışan dini grupların da baskıları altına girmiştir. Ülkelerarası karşılaştırmalarda dünya ülkelerindeki büyük burjuvazinin küçük burjuva gruplarını ve aydın kamuoyunu satın alması yüzünden, devletler ve toplumlar zengin ve güçlü büyük burjuvazinin denetimi altına girmiştir. Bu gibi durumlarda aydın kamuoyunu oluşturan ve yönlendiren bilim adamı ve yazarlar iç ve dış merkezlerin baskıları altında farklı görüşleri savunarak, KADRO dergisinde olduğu gibi ters düşerek farklı görüşler peşinde toplumu karıştırabilmişlerdir. İşte bu gibi kaotik durumların ortaya çıkmaması için, ulusal kurtuluş hareketi ve savaşından gelen bir lider olarak Atatürk, öne çıkarak belirleyici olmuş ve zaman içinde benimsenen ilkeler ile bir altı ok sistemi kurarak, ulusal ve bölgesel senteze dayanan ve tamamen Türkiye’nin özel koşullarından yararlanan ayrı bir devlet modeli oluşturarak, KADRO hareketinin geliştiremediği ulusal sentezi tam bir karizmatik önder ağırlığı altında oluşturarak, toplumun her kesimine ve KADRO hareketi içinde yer alan çeşitli toplum kesimlerinin temsilcilerine de benimseterek, Türk ulus devletini kurmuştur.
Bürokratlardan oluşan devlet ile askerlerden oluşan ordu birlikteliğine dayanan Türkiye Cumhuriyeti, aynı zamanda milliyetçilik akımı ile halkçılık akımlarının birlikteliğine dayanan yeni bir sentez devlet modeli ile öne çıkmaya yönelince, KADRO hareketi istenen birlik ve bütünlük görünümünü verememiş, devletin her yönü ile yönetilmesi sorun olmaya başlayınca, KADRO’nun kamuoyu oluşturma misyonu sona ermiş ve karizmatik önderin yönetimi ve söylevleri ile belirlenen bir yeni sentez devleti modeli, merkezi alanda çekişmelerin önünü kesecek derecede etkili bir biçimde uygulanmaya çalışılmıştır. Osmanlı döneminden gelme zengin toprak ağaları ile birlikte yabancı büyük şirketlerin yerli temsilcileri olarak yeni oluşturulmaya çalışılan orta burjuvazi, siyaset sahnesinin destekçileri olarak ağırlık kazanırken, dünya savaşı sürecinde emperyal ve küresel merkezlerin ülke siyasetini doğrudan etkilemeye çalıştıkları görülmüştür. İttihat Terakki partisi döneminde Avrasya milliyetçiliği yapılırken, Misakı Milli sınırları içindeki cumhuriyet devleti de ulusal sınırlar içindeki ülkenin üniter ve merkezi yapılanmasını yeni milliyetçi girişimlerle gerçekleştirmeye çaba göstermiştir. Kemalist devrim bir toprak reformu yaparak işe başlayamadığı için bunun eksikliği her dönem sorun yaratmış ve ülkedeki sınıflar arası uçurumun zamanla derinleşmesi gibi olumsuz bir süreç öne çıkmıştır. İttihatçılar Turancılık yaparken, Ulusçular memleketçilik yapmışlardır. Türk dünyasının yaygın Avrasya topraklarına dağılması, Rusya’dan göç ederek gelen Türkçü grupların Anadolu yarımadasını vatan yaparak ülkeleştirmesine giden yolu açmıştır. Türkler düzenledikleri Türkçülük Kurultayları aracılığı ile üzerinde yaşadıkları yarımadayı Türklerin merkezi anavatanı olarak ilan etmişler ve daha sonra da Avrasyacı politikalarla Türk dünyasının bütünlüğünü gerçekleştirmeye çaba göstermişlerdir. KADRO hareketi hem dışarıdaki hem de Misakı Milli sınırları içerisindeki Türkçülük akımları ile yakından ilgilenerek, onlarla ortak hareket edebilmenin yollarını aramıştır.
KADRO hareketi, emperyalist devletlerin Türkiye’yi işgalinden sonra ortaya çıkan bir tepki hareketi olan Kuvayı Milliye mücadelesinin paralelinde gündeme gelen bir düşünce eylemidir. KADRO hareketi daha sonraki yıllarda fazlasıyla ele alınarak incelenmiş bir düşünce hareketidir. O dönemin koşullarında her türlü olumsuz koşula rağmen, Ulusal kurtuluş savaşı başarıya ulaşınca, çeşitli fikir hareketleri öne çıkarak gelinen aşamadaki dünya ve Türkiye’nin konumlarını karşılıklı olarak incelemişlerdir. KADRO hareketi bunların içinde en etkili olan ve geleceğe dönük bir açılımı, Türkiye için gündeme getiren düşünce akımı olarak, yurtiçinde olduğu kadar uluslararası alanda da yeni Türk devleti ile ilgili olan bütün sorunlara bilimsel ve ulusal birikim çizgisinde eğilerek, genç Türk devleti için çıkış yolu ortaya koymaya çalışmış ama ne yazıktır ki, iç ve dış çıkar çevreleri her türlü eleştiri ile birlikte karalama ve çamur atma senaryolarına başvurarak, Türkiye’nin önünü kesmek için her yolu denemişlerdir. KADRO hareketinin içinde bulunduğu durumu ve konumunu inceleyen onlarca bilimsel çalışma yapılmış ve bunların bir kısmı yayınlanarak Türk düşünce ve bilim hayatına olumlu katkılar getirmiştir. Birinci dünya savaşından ikinci dünya savaşına doğru dünya yönlenirken, savaş koşulları önde gelen büyük ülkelerde yeni siyasal akımlar yaratarak dünyanın yeniden biçimlenmesine yol açmıştır. Rusya’da Komünizm, Almanya’da Nazizm, İtalya’da Faşizm, İspanya’da Falanjizm ve Çin’de Maoizm gibi siyasal modeller gündeme gelince, Türkiye Cumhuriyeti’nde de kurucu önder Atatürk’ün çizgisinde kurulan devlet ve siyasal yapılanma modeline Kemalizm adı verilmiştir. Türk sisteminin diğer devletlerden farkı, sahip olunan özel koşulların ülkeler ve siyasal rejimler arasında yaratmış olduğu ayrılıklar olarak öne çıkmıştır. Ne var ki, savaş koşullarına tepki olarak gelişen bu siyasal rejimler ve devlet yapıları daha sonraki koşullarda ele alınarak incelenirken, savaş dönemleri ürünleri olarak otoriter rejimler yeryüzünde büyük ülkelerde öne çıkmış ve bu yüzden de mukayeseli siyaset bilimi alanının başlıca çalışma alanı olmuştur. Otoriter rejimler savaş yıllarında önde gelen devletlerin yönetiminde etkin olduğu için, o dönemin koşullarını ele alan bilimsel çalışmalarda Türk siyasal sisteminin modeli olan Kemalizm akımı da Faşizm, Nazizm, Komünizm ve diğer baskıcı rejimler ile dönemsel beraberlik çerçevesinde inceleme konusu yapılmışlardır. Uluslararası kapitalist sistemin bütün dünyayı işgale yönelmesine karşılık, her büyük devlet kendi güvenlik sistemini kurmuştur.