Fobi, bir nesneye, duruma veya aktiviteye karşı duyulan aşırı ve mantık dışı korku diye tanımlanıyor.

Türlü şey insan için fobiye dönüşebilir.

Beri yandan…

Fobi haline dönüşmese de herkes uçurumlardan ‘en azından’ ürker mesela…

Uçurumun derinliği, içindeki bilinmezlik, düşüldüğü anda başa gelebileceklerin verdiği kaygı korkutur insan evladını.

Uçurumla karşılaşma “uzak ihtimali” bile insanı korkuturken, fobi yaratırken tekerlekli sandalye kullanan insanlar için karşılaştıkları “merdivenler” nasıl hissettirir bilir misiniz?

Evden çıkamamak…

Çıkınca az ya da çok basamak fark etmeksizin bir merdivenin başında öylece kalakalmak…

Erişememek…

Türlü çabayla o basamakları aşsa da girdiği binada ya da şehrin herhangi bir noktasında kendine uygun tuvalet bulamamak ve böyle bir yerde sıkışıp zor durumda kalmak…

Yaşadığın şehre hatta ülkeye ait olmadığını hissetmek…

Bunların her biri birer “uçurumdur” aslında tekerlekli sandalye kullanan bir insan için…

Hayata dahil olması adına…

Çoğu kez şımarık bir fobiden öte korkudur, kaygıdır, endişedir.

Hani öyle “mantık dışı” falan da değildir. 2024 hatta ne yazık ki 2025 model “yeni” yaftalı “eski ve köhne kafalı” Türkiye’nin gerçeğidir.

Madalyonun bir de bir başka yüzü var engelliler açısından…

Şahidi olduğum son 30 yıla damgasını vuran anti empatik iklim, aslında hiç var olmamış ama olduğu her anlamda “var sayılan” engelli bilincini de etkilemiştir.

Bu noktada biraz da iğneyi kendimize batıralım engelli camiası olarak…

Geçtiğimiz günlerde tekerlekli sandalye kullanmayan bir sakat arkadaşımla konuşurken şu cümleyi sarf etti.

“Ya sıkıldım ben artık evden çıkamama, erişilebilirlik muhabbetlerinden…”

İyi de erişilebilirlik sorunları “sıkılacak kadar” çözülmedi ki! En azından sorunu yaşayanlar için… Kaldı ki erişilebilirlik eğitimden istihdama, oradan sosyal hayata hayatın her safhasını hatta her engel grubunu ilgilendiren boyutta.

Birkaç yıl öncesinden bir hatıra…

Bursa Tofaş Spor Salonunda bir basketbol milli maçı olmuştu. O dönemde iktidar milletvekili olan tekerlekli sandalye kullanıcısı vekil de maça geldi o gün. Engelli-engelsiz birlikte maç seyrettiğimiz “engelsiz tribüne” davet ettik kendisini. Tribüne gelmedi ve pota altından tek başına seyretti maçı.

Şaşıp kalmıştım.

Yanı sıra…

Mevcut iktidar 3-5 engelliye, kimi engelli STK’larına paye ve imkân vererek “sınıf atlatıp(!)” pasivize etti senelerdir de aynı hastalık ne yazık ki diğer partilerde de bulunmakta…

Beri yandan sağlamcı zihniyet her yerde.

Yani ülkemizde siyaset ve sözde “duyarlılar” engellileri “konu mankeni” olarak kullanma konusunda sabıkalı. Sadece iktidar bu konuda “elindeki güç itibari ile” açık ara birinci. Hepsi bu.

Bu da ayrı ve hayli “derin” bir acı!

Sonuçta aynı sosyal hastalıklardan mustarip toplumun farklı konumlarda, farklı yollar seçmiş bireyleriyiz.

Zihniyette yok birbirimizden farkımız.

“İşim görülsün yeter”, engelli-engelsiz çoğu insanın şiarı bu topraklarda…

Bu yüzden birlik olamıyor engelli camiası…

Çözüm üretmeyen, sorunlara odaklanmayan tartışmalar arasında haklarını arama noktasında hem motivasyonlarını hem enerjilerini kaybediyorlar.

Bunlar da engelli hakları mücadelesinde önemli “sorun” ve “engeller.”

Hayat lokal konumlarda yaşanıyor çoğunlukla.

Her konumun ayrı sorunları var ama…

Çoğu insan, kendi “erişebildiği” konumdan bakıyor hayata.

Kendi şartlarınca haklı sebeplerle son erişebildiği konumda karşısına çıkan farklı sorunlarla mücadele ediyor.

Ya da birey olarak sorunlarını bir şekilde çözen/çözdüğünü zanneden biri olarak “başka şeylerin” peşine düşüyor.

Basit bir örnekle anlatalım. Gerektiğinde her türlü merdiveni çıkabilen, hatta uçabilen ama herkesin sahip olamadığı bir tekerlekli sandalye olmuş olsun. Buna sahip bir tekerlekli sandalye kullanıcısı için erişilebilirlik sorunu çözülmüş demektir, ama böyle bir imkana sahip olmayan ve hatta olması da pek mümkün olmayan yürüme engelli biri için sorun bir “uçurum” olmaya devam etmektedir.

Ki merdiven çıkan tek tük ve çok pahalı modeller olsa da basamakları uçarak aşan bir sandalye de mevcut değil bugün…

Sonuç olarak, ağaçlar ve ormanlar farklı farklıysa da hepsinde “ateş sadece düştüğü yeri yakmaya” devam ediyor.

Ha unuttunuz belki ama deprem bölgesinde de engelliler var.

Hatırlatalım.

3 Aralık Dünya Engelliler Farkındalık Günü geçti.

Ama geçmeyen çok şey, çözülmesi gereken çok sorun var.

Çoğu engelli birey ve onların aileleri, yakınları, çoluk-çocukları, eşleri için…

O yüzden bu hafta da geçen haftaki gibi bitirelim yazıyı.

Yolumuz çok uzun olsa da…

Hak temelli mücadeleyi esas almış engelliler, aileleri ve STK’lar tüm sorunlar çözülene, haklarını alana kadar ve çoğunlukla olduğu gibi yine tek başlarına mücadele etmeye devam edecekler!

Hiçbir kişiye, gruba, partiye ya da sarı STK’ya ram olmadan…

Çünkü…

Hak verilmez, alınır!

Çünkü…

İnsan hayatı, hiçbir vicdanın eline bırakılamayacak kadar değerlidir!

Haftanın Notu:

Az laf, çok iş hanımlar, beyler! Bakım Yasası bir an evvel çıkmalıdır.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.