Kurulacak olan birlik bir devletler birliği olacağı için, ülkeler siyasal rejimleri arasındaki farklılıklar ikinci planda kalacaktır. Her ülke kendi içişlerinde özgür olacak, bağımsız devlet statüsü ile dışarıya açılacak ama bölgenin güvenliği ve ortak gereksinmeleri için işbirliği yapacaktır. Güvenlik ve ekonomik gereksinmeler doğrultusunda başlayacak merkezi ülkeler işbirliği zamanla daha da gelişecek; sosyal ve kültürel alanlarda da ortak çalışmalar öne çıkabilecektir. İşbirliği çalışmaları sırasında hiçbir ülke diğerinin siyasal rejimine ya da içişlerine karışmayacak; birlik üyesi ülkeler işlerine geldiği noktada bağımsız devlet olarak hareket etme hakkına sahip olacaklardır. Türkiye'nin laik cumhuriyet rejimi ile İran'ın İslam demokrasisi rejimleri arasındaki farkları ülkeler ikinci planda bırakacaklar önceliği kendi güvenliklerine ve kalkınmalarına vererek, emperyalistlere karşı ortak bir dayanışma sergileyeceklerdir. Rejim farklılıkları devletler arasındaki yakınlaşmayı, dayanışmayı ve ortak hareket etme düzenini hiçbir zaman sarsmayacak, böylece emperyalist güçlerin Orta doğu ve Hazar bölgesine egemen olabilmek için bölge ülkelerini birbirine düşürme ya da karşılıklı savaştırma provokasyonlarının önü kesilecektir. Ortadoğu'ya gelmeden önce Amerika, Irak'ı İran'a karşı kışkırtarak savaştırmış ve sekiz yıllık savaşın getirdiği çöküntüden yararlanarak Irak'ı işgal etmiştir. Şimdilerde benzeri bir senaryoyu Atlantik emperyalizmi İran ve Türkiye arasında denemek istemektedir. Dünyanın merkezinde yer alan iki büyük ülke Atlantik emperyalizminin ya da Siyonizm'in kışkırtmalar karşısında kesinlikle birbiriyle savaşmamalıdır. Bu tür bir savaş, Irak örneğinde görüldüğü gibi hem İran'ın hem de Türkiye'nin çökmesine neden olacak, böylece hem Büyük Ortadoğu hem de Büyük İsrail projelerinin önü açılacaktır. Böylesine savaş provokasyonlarının önlenebilmesi için de Merkezi Devletler Birliği'ne gereksinim bulunmaktadır.

Merkezi Devletler Birliği, eğer gerçekleşirse, dünyanın ortasında çıkacak yeni bir süper güç olabilir. Avrasya'nın ortalarından çıkacak böylesine büyük bir yapılanma, üç milyon kilometre karelik tesir alanı, iki yüz milyonluk nüfusu ile dünyanın büyük güçlerine karşı bir denge unsuru olabilecektir. Merkezi Devletler Birliği çatısı altında bir araya gelecek dört ülke, dünyanın diğer büyük güçlerinin, tarihte örnekleri görüldüğü gibi, merkezi alana yönelik bir emperyalist işgale kalkışmasını önleyecektir. Bölge dışı süper güçlerin bölgeyi işgale yönelme planları bu tür bir büyük siyasal yapılanma ile önlenebilecektir. Hiçbir emperyal devlet böylesine bir büyük siyasal yapılanmanın bulunduğu merkezi alanı işgale kalkışamayacaktır.

Merkezi Devletler Birliği, dünyanın jeopolitik merkezinde yeni bir kutup merkezi olacak ve dünyanın bozulmuş olan dengelerinin çok kutupluluk çizgisinde yeniden oluşmasına katkıda bulunacaktır. Avrupa ve Batı'nın dev ülkeleri ile Asya'nın dev ülkelerine karşı dünyanın merkezinde benzeri bir büyük gücün ortaya çıkması gerekmektedir. Üç Türk ülkesinin bir araya gelmesi, Suriye'nin de buna katılması ile oluşacak, bir Türk varlığı entegrasyonu, dünyanın merkezini büyük emperyal güçlerin saldırılarından uzak tutacak bir yeni siyasal gücü ortaya çıkaracaktır. Merkezi Devletler Birliği yeni bir kutup başı olarak gündeme gelirken, Ön Asya'daki Türk varlığını örgütleyecek ve gelecekteki Avrasya yapılanmasının da Türk ağırlıklı olmasını sağlayacaktır. Avrasya'nın Türk ağırlığı olarak örgütlemesi açısından da Türkiye-Azerbaycan-İran üçgeninde Merkezi Devletler Birliği etkili olacak; Rusya, Çin, Amerika ve Avrupa emperyalizmlerinin Avrasya'da kendi çıkarları doğrultusunda bir siyasal oluşuma yönelmelerine izin vermeyecektir. Merkezi Devletler Birliği hem Ortadoğu'nun hem Hazar bölgesinin hem de geleceğin Avrasya'sının güvenlik sorununu çözerek dünya barışına da katkıda bulunacaktır. O zaman Teksaslı kovboy on bin kilometre öteden gelerek dünyanın petrol ve maden zenginlilerine el koyma cesaretini kendinde göremeyecektir.

Merkezi Devletler Birliği hem Türkiye'nin hem İran'ın hem Suriye'nin hem Azerbaycan'ın devlet olarak varlıklarını sürdürebilmeleri açısından önemli bir şanstır. Böylesine bir şans zamanında değerlendirilemezse o zaman, bölge dışı emperyalistlerin saldırıları bu dört ülkeyi ortadan kaldırarak araziyi onların çıkarları doğrultusunda düzenlemelerine fırsat bırakılabilecektir. Dünya haritasına bakıldığı zaman, her bölgede belirli bir otoriteye dayanan örgütlenmelerin geliştiği görülmektedir. Atlantik emperyalizmi ile İsrail merkezli Siyonizm'in merkezi alandaki otorite boi1uğunu kendi çıkarları doğrultusunda doldurmak istemeleri; diğer büyük güçleri ve kutup merkezlerini rahatsız ederek yeni bir dünya savaşına elverişli bir ortam yaratacaktır. Dünya barışı ve üçüncü dünya savaşının önlenebilmesi için de Merkezi Devletler Birliği'nin kurulması acilen gereklidir. Türk dünyasına yönelen Turancılık planları bile buna bağlıdır. Ön Asya'da Türk egemenliği olmasa Orta Asya Türklerini Anadolu Türkleri kurtaramaz; Avrasya bölge dışı güçlerin denetimine girerken Turan bölgesi de yeniden emperyal işgal alanına dönüşebilir. Ön Asya'da Türk varlığı Merkezi Devletler Birliği ile güçlendirilmeli ve ondan sonra ikinci adım olarak Orta Asya Türkleri bu birliğin içine alınarak Merkezi Devletler Birliği Türk egemenliğine dayanan bir Avrasya Birliği'ne dönüştürülmelidir. Türkiye Cumhuriyeti'nin ayakta kalabilmesi işte bu B Planı'nın gerçekleşmesine bağlı görünmektedir. Aksi takdirde Anadolu'da Türk varlığını kimse koruyamaz.

 Sonuç

Amerika ve İsrail'in son saldırganlığı karşısında, Hatay üzerindeki iddialarından vazgeçen ve Hatay'ın Türkiye'ye bağlı olduğunu kabul eden Suriye, tam olarak Türkiye ile yakınlaşmaya başlamış ve Türkiye ile ekonomik açıdan bütünleşmek istediği doğrultusundaki iradesi ortaya koymuştur. Büyük Ortadoğu ya da Büyük İsrail projeleri doğrultusunda parçalanacağını ve yok olacağını gören Suriye devleti, kendini kurtarmak üzere hem Türkiye ile yakınlaşmış hem de İran ile bir savunma anlaşması imzalayarak, emperyal saldırılara karşı kendisini güvence altına almak istemiştir. Suriye, yarım yüzyıllık düşmanlık politikasından vazgeçerek Türkiye'ye yönelerek; Büyük Ortadoğu ve Büyük İsrail gibi bölgeyi darmadağın edecek emperyal girişimlere karşı kendiliğinden Merkezi Devletler Birliği oluşumunu gündeme getirmektedir. Ulusal Kurtuluş Savaşı yıllarında Suriyelilerin Atatürk'e gelerek ortak mücadele etme önerilerine Mustafa Kemal, her ülkenin önce kendisini emperyal saldırılardan kurtarması gerektiğini belirtmiş, daha sonra merkezi bölgenin devletlerinin bir araya gelebileceğini ve ortak bir federasyon çatısı altında eskiden Osmanlı donamında olduğu gibi beraberce yaşayabileceklerini ifade etmiştir. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusunun da politikası, bölge dışı emperyal güçlerin Ortadoğu bölgesine sağdırmalarına karşılık, merkezi bölge ülkelerinin bir araya gelerek güçlerini birleştirmeleri ve dışa karşı ortak bir savunma yapılmasıdır.

Mustafa Kemal'in, Kuvay-ı Milliye'nin başına geçmesinden sonra, Irak bölgesindeki milliyetçi Araplar ve Türkmenler arasında Kemalist bir hareket baş göstermiş ve Irak'tan bir heyet de gelerek, Mustafa Kemal'den yürüttüğü kurtuluş savaşı içine Irak bölgesini de dahil edilmesini talep etmişlerdi. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Suriyelilere gösterdiği tavrın benzerini Iraklılara göstermiş, her ülkenin kendi kurtuluş savaşını vermesini gerektiğini, ancak ondan sonra merkezi bölge ülkelerinin bir araya gelerek eski Osmanlı döneminde olduğu gibi beraber yaşayabileceğini ve bölgesel bir konfederasyon düşünülebileceği ni açıkça belirtmiştir. Eski Osmanlı ülkelerine beraberce yaşama önerisi getiren Mustafa Kemal, cumhuriyetin ilanından sonra da İran ile yakınlaşmış ve II. Dünya Savaşı öncesinde Sadabat Paktı ile bir bölgesel ortaklığa yönelmiştir. Osmanlı İmparatorluğu öncesinde Selçuklu İmparatorluğu'nun bulunduğu; Anadolu ve İran bölgesinin de birlikte aynı devletin çatısı altında yer aldıkları göz önüne alınırsa böylesine bir gelişmenin tarihsel temelleri ortaya çıkacaktır. İran, Irak ve Suriye ile beraber Azerbaycan da eski Selçuklu alanının devleti olarak böylesine bir birliktelik için uygun bir ortak olarak görünüyordu. Sovyetler Birliği dönemindeki demir perdenin ortadan kalkması ile beraber Azerbaycan'da Selçuklu hinterlandındaki yerini alarak eskiden beraber olduğu ülkelerin devletleri ile ortak bir gelecek arayışına zaten yönelmişti.

Avrupa Birliği, Hıristiyan kimliği ile Ortadoğu bölgesine "Yeni Bizans" projesi ile yönelirken; Türkiye'yi bu alanın merkez ülkesi olarak Sevr haritası doğrultusunda eyaletleştirmeye öncelik verirken; Amerika Birleşik Devletleri de "Yeni Osmanlı" vizyonu ile Türkiye'yi Balkanlar'da Avrupa Birliği'nin karşısına çıkarmaya hazırlanmaktadır. Türkiye'nin Müslüman kimliği. Balkanlar'ın Avrupa Birliği'nin eline geçmesinin önlenebilmesi için stratejik olarak kullanılmakta ve Balkanlar'ın Müslüman halkları yeniden Osmanlı vizyonu ile Türkiye'ye yönlendirilerek Avrupa Birliği'nin doğuya açılmasının önü kesilmek istenmektedir. ABD'nin NATO'yu kullanarak Balkan ülkelerinde askeri üsler kurması da bu projenin tamamlayıcı bir adımı olmuştur. Yeni Osmanlı vizyonu, ABD ile beraber İsrail'in de Türkiye'yi yönlendirmeyi amaçladığı bir proje olarak gündeme gelmektedir. İsrail, Ortadoğu'nun Müslüman toplumu içinde rahatça barınabilmek için, Osmanlı millet sistemine geri dönüşü ve cemaatler halinde yaşamayı bölgede geçerli kılmayı düşünmekte, "Yeni Osmanlıcılığı" Orta doğu bölgesinde geçerli kılmak istemekte ve lobileri aracılığı ile de Türkiye'yi bu doğrultuda yönlendirmeye devam etmektedir.

Anadolu ve Trakya'da bir ulus devlet kurmuş olan Türk ulusu, 21. yüzyılda Atatürk'ün cumhuriyetini bir üniter ve ulusal devlet olarak korumak istiyorsa hem Avrupa'nın Yeni Bizans modeline hem de İsrail ve Amerika ikilisinin Yani Osmanlı vizyonuna karşı çıkmak zorundadır. Her iki projede Türkiye'yi şimdiki yapısından hızla bölgesel yapıya dönüştürmeyi hedeflemekte, etnik ayırımcılık ve bir siyasal İslamcılık olarak Türk Cumhuriyeti'ni tehdit etmektedir. Türkiye'nin yeni yüzyılda her iki projeye karşı gündeme getireceği vizyonun adı "Yeni Selçuklu Projesi" olacaktır. Çünkü Selçuklular zamanında Türkler Orta Asya'dan kopup gelerek, Kafkaslara, İran'a, Suriye'ye, Irak'a ve son olarak da Anadolu'ya yerleşmişlerdir. Selçuklu yönetimi bir Türk imparatorluğu olarak, dünyanın merkezi bölgesindeki bu komşu ülkelerin halkını Türkleştirmiştir. Ön Asya bir bağımsız Türk devleti olarak ayakta kalmak isteyen Türkiye Cumhuriyeti Yeni Selçuklu vizyonu ile Selçuklu İmparatorluğu'nun Türk asıllı ülkelerini ve halklarını dünyanın merkezi bölgesinde Merkezi Devletler Topluluğu olarak bir araya getirmelidir. Böylesine büyük bir proje ile Ön Asya' da kurulacak Merkezi Devletler Birliği ikinci aşamada Orta Asya Türk devletlerini de içine alarak Türk toplulukları tabanına dayanan bir büyük Avrasya Birliği'nin gerçekleşmesini sağlayacaktır. Ön Asya'daki Merkezi Devletler Birliği hem dünyanın ortasında Türk hegemonyasını devam ettirecek hem de gelecekte Avrasya Birliği'nin Türk kimlikli halkların birlikteliğinin de gerçekleşmesine yardımcı olacaktır. Bu proje ile bütün emperyalist güçleri kızdırabiliriz ama onların projelerinin ardından çeşitli yönlere sürükleneceğimize, kendi projemiz doğrultusunda belirlenmiş hedefimize yönelerek; onların oyuncağı olmaktan kurtulabiliriz.  Dünyadaki yeni gelişmeler bütün dünya halklarının gözleri önünde çok farklı bir bölgeselleşme yapılanmalarını öne çıkarmaktadır. Sermaye sahiplerinin küresel bir proje olarak gündeme aldıkları emperyalist hegemonya saldırı ve işgallerinin eskisi gibi gizli metotlarla birlikte uygulama alanına getirilmesi artık önlenemeyecek bir oluşum olarak dünya devletlerini ve halklarını daha güçlü oluşumlara dönüştürülecek gelişmeler olacaktır.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.