Uluslararası alandaki son gelişmeler merkezi coğrafya da gerginliklere sebep olurken, Türkiye’de bir bölge ülkesi olarak sıcak çatışmalar ve savaşa yönelen önemli gelişmeler ile karşı karşıya gelmiştir. Bir kısmı sınırların içinde diğer kısmı ise ulusal sınır boylarının dışında kalan bu sıcak sorunların, zaman içinde ortaya çıkan yeni koşullardan etkilenerek, yeni sorunların ortaya çıkmasına neden olduğu görülmekte ve bu yönde ortaya çıkan durumları gerçekleştirerek dünya tarihinin belirli yönlere doğru gelişmeler gösterdiği anlaşılmaktadır. Tarih denen sürecin zaman içinde değişim geçirmesine yol açan yeni koşullar ve gelişmeler dünya tarihini belirlerken aslında insanlığın ve de insan topluluklarının da geleceğini belirlemektedir. İnsanlık tarihi genel olarak ele alındığında, bu tür durumlar ve sorunların değişen dönemlerle birlikte ortaya çıktığı görülmektedir. Dünya tarihi incelendiği zaman tarihsel olayların ve gelişmelerin birbirlerini izleyerek gündeme geldikleri ve bu doğrultuda büyük devletler ve güçler tarafından izlenip yönlendirilerek belirli hedeflerin seçildiği ya da bu yönlerde oluşturulan siyasal gelişmeler çizgisinde gerçekleşme aşamalarını geride bırakarak, insanlığın gelişiminde kalıcı adımların atılmasında, önde gelen bir etkinlikler sağladığı görülebilmektedir.

Rusya, bugünün dünya haritasında yer alan en büyük devletlerden birisi olarak her zaman insanlığın geleceğinde önde gelen bir yere sahip olmuştur. Bir başka açıdan insanlığın kaderini belirlemekte olan tarihsel süreçte, en önde gelen büyük devletlerden birisi olmuştur. Bu açıdan konu ele alındığında beşinci yüzyılda ortaya çıkmış bir Rus devletinin yirminci yüzyıla kadar geçirdiği değişim ve aşamaların birbiri ardı sıra geldiğini ve birbirine bağlılık çizgisindeki ilerlemelerin, bu büyük devlet ile birlikte sınırları içinde yaşayan halk kitleleri ile birlikte yenidünya düzenlerinin ortaya çıkış evrelerinde etkinlik sağladıkları görülmektedir. Bugünkü Rus devletinin üzerinde kurulu bulunduğu toprakların hem Avrupa hem de Asya ayakları bir arada bütün Rusya ülkesinin hem topraklarını hem de devlet örgütlenmesini kapsayan bir genişlik içinde uzanıp gittiği görülmektedir. Beş yüz yıllık bir geçmişten gelen büyük Rusya devleti, Rus halkının uzanıp giden zorlu yaşam mücadelelerinin sonucunda tarih sahnesindeki yerini almıştır. Onuncu yüzyıl yıllarında tarih sahnesine çıkan Rus halkları daha sonraki aşamalarda öne çıkarken, on beşinci yüzyılın başlarından itibaren, bugünkü Ukrayna devletinin başkenti olan Kiev isimli eski bir Türk devletinin çatısı altında bir araya gelerek, o dönemde etkin olan Hazar imparatorluğunun sınırları içinde toparlanmaya yönelmişlerdir.

Beşinci yüzyıllarda tarih sahnesine çıkmış olan Rusların, onuncu yüzyıla doğru bir imparatorluk oluşturmaya yönelmelerinde, Hazar devletinin çöküşünün önemli boyutlarda rolü olmuştur. Onuncu yüzyıl döneminde Kiev’in başkent olarak kurulduğu Rus devletinin daha sonraki yıllarda bir dönem Asya’dan gelen Moğol ordularının yönetimi altına girdiği ama daha sonraki yıllarda bu büyük ordunun gerekli olan nüfus yapılanmasını kurarak kalıcı bir büyük devlet kuramaması yüzünden Moğollar ile Ruslar uzun süre savaşarak birbirlerinin güçlerini kırmışlardır. On ikinci yüz yıldan on beşinci yüzyıla kadar üç yüz yıllık bir dönemde Rus toplumu üzerinde egemen olan Moğolların daha sonraki aşamada geri çekilerek bir Asya tipi siyasal yapılanmaya yönelmeleri nedeniyle Moskova şehrini merkez ilan eden Ruslar, hızla kendi devletlerini kurarak dünyanın önde gelen büyük devletleri ile bir medeniyet yarışına girişmişlerdir. Moskova devleti hızla yükselirken ortaya çıkan yeni yapılanma döneminde Romanovların kalkınma çabalarına karşı ülke içinde karışıklıklar birbirini izlemiş ve bu yüzden Rus devleti içine kapanık bir dönem içinde gelişme ve ilerleme şanslarını yerinde kullanamamıştır. Böylesine bir süreç içinde aydın ve entelektüel kadroların yönetiminde Rusya yirminci yüzyıla gelmiştir. Batı ülkelerinde görülen kapitalist gelişmelere karşı devrimci ve sosyalist hareketler burada tepki olarak gelişmişlerdir.

Avrupa kıtasındaki sosyalist hareketlerin hızla yükselmesi çevreye dönük tepkilere yol açarken, Almanya merkezli bir dünya sosyalist hareketinin dünya çapında örgütlenmesi öne çıkmış ve bu doğrultuda dünya sosyalist birikimi Berlin merkezli bir siyasal yapılanma yerine Moskova merkezli bir başka oluşumun içine girmiştir. Amerikalıların destekleriyle güçlenen Japonya ordusu batılı ülkelerin Avrupa üzerinden geliştirdikleri saldırıların sonuç vermemesi üzerine, Rusya merkezini Asya toprakları üzerinden hedef olarak seçince, Rus Çarlığı iflas etmiş ve dünyanın en büyük toprakları üzerindeki Rus devleti, böylesine bir çöküntü olayının sonucunda yok olmuş ve Rusya ülkesi uzun süre yönetimsiz kalınca, Rusya’daki burjuva sınıfı ülkeyi kurtarmak üzere hiçbir girişimde bulunmamıştır. Bunun üzerine ABD’nin en önde gelen entelektüel potansiyelinin içinden öne çıkan sosyalist önderlerin öncülüğünde ciddi bir devrim çalışması yapılmıştır. Tam bu aşamada bir tarım ülkesi olan Rusya’daki insan potansiyelini devrimci bir çizgiye doğru sürükleyen Amerika kökenli Bolşevikler harekâtı, Avrupa kökenli sosyalist kadroların etkin olduğu bir yapılanma içine ülkeyi sosyalist bir devrime doğru sürüklerken, Bolşevik harekâtının öncülüğünde bir sosyalist devrim Asya kıtasının geniş toprakları üzerinden örgütlenerek yeryüzüne çıkartılmıştır.

Fransa’daki Jakobenlerin öncülüğünde nasıl bir devrim yapıldıysa, Rusya’daki Bolşevikler de sahip oldukları siyasal birikimi kullanarak, benzeri bir biçimde işçi sınıfı adına sosyalist bir devrimi gerçekleştirmiştir. Fransız devrimi burjuvaziye dayanırken Rusya’daki Bolşevik hareketi de işçi sınıfının var olmadığı bir ülkede alt tabakalar ve ara sınıflar üzerinden sosyalist bir devrim oluşumu gerçekleştirilmiştir. Rusya’da Ekim devrimi gerçekleştirildikten sonra, sıkı bir Sovyet rejimi Sovyetler Birliği adı altında örgütlenerek Rus halkı ile Rus devletini, yirminci yüzyılın başlarında yeni bir dünya düzeni arayışının merkezindeki büyük bir devlet ve bölgesel bir yapılanma olarak ortaya çıkarmıştır.

Sovyetler Birliğinin kurucusu ve önderi olan Bolşevik kadro, Sovyet rejimini tam olarak oluşturduğu 1917 yılından 1989 yılına kadar ayakta kalabilmiş ama daha sonraki siyasal gelişmelerin ortaya çıkardığı cihan savaşları ve siyasal çekişmeler, batının kapitalist blokuna karşı kutup merkezi olarak çıkartılmaya çalışılan doğunun sosyalist bloku, ikinci kutup merkezi olarak inşa edilmiş ve batının emperyalist dünyasının karşısında uluslararası alanda bir dünya dengesi amacıyla kurulmuş olan Sovyetler Birliği, bu büyük siyasal yapılanmanın öncüsü konumundaki Rusya Federasyonunun bu siyasal birlikten çekilerek, sisteme bağlı on beş sosyalist cumhuriyetin serbest bırakılmasıyla birlikte sona ermiştir. İşçi sınıfının olmadığı bir ülke olan Rusya’daki zoraki sosyalist sistem batı dünyasının ekonomik ve teknik alanlardaki büyük gelişmeleri karşısında dışlanarak önü kesilmeye çalışılmış ve bu nedenle de bu rejim hem içeriden hem de dışarıdan zorlanarak yıkılmaya çalışılmıştır. Sovyet Rusya yapılanması batının dışındaki kıtalarda, var olan tüm üçüncü dünya ülkelerini kapsayacak derecede ileri bir model olarak, üççeyrek yüzyıllık bir birikimi uluslararası alanda bir alternatif model olarak öne çıkarabilmiştir.

Dünyanın en geniş toprakları üzerinde inşa edilmeye çalışılan emekçilerin imparatorluğu tam olarak gerçekleştirilemeyince, emperyalist batı bloku devreye girerek küresel bir sürecin gerçekleştirilmesinde önde gelen bir rol oynamışlardır. Batı dünyası sürekli olarak ekonomik ve teknik alanlarda güçlü yenilikler oluşturarak rekorlar kurarken, emek imparatorluğu çok gerilerde kalmış ve bu nedenle de Rusya devletinin öncülüğü ile oluşturulmaya çalışılan dengeler kurulamayınca, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği, kurucusu olan Rusya devleti aracılığı ile ortadan kaldırılarak ve iki kutuplu dünyanın karşı kutbu tasfiye edilerek, ABD’nin öncülüğünde tek merkezli bir dünya düzeni sosyalizmi dışlayarak ve kapitalist düzeni esas alarak kurulmaya çalışılmıştır. Bir yüzyıla yaklaşan sosyalist sistem deneyinin başarısız kalması yüzünden Rus devleti kısa bir zaman içinde sosyalist sistemi tasfiye etmiş ve batı dünyasının öncülüğündeki kapitalist sistem dünya ekonomisinin ana yapılanması olarak belirlenmiştir.

I989 yılına gelindiği zaman dünyanın önemli ölçülerde değiştiği, iki kutuplu dünyada oluşturulan dengelerin artık eskisi gibi yürümediği ortaya çıkınca, büyük bir teknolojik dönüşümden geçen batı blokunun sosyalist doğu blokuna karşı her alanda üstünlük sağladığı ortaya çıkmış ve bu doğrultuda sosyalist doğu blokunun birlik ve bütünlüğünü sürdürme konusunda çok büyük zorluklar çektiği görülmüştür. Ekonomi üzerinden dünyaya açılan batının kapitalist bloku, uluslararası alandaki ekonomik ve ticari yapılanmalardan yararlanmaya devam etmiştir. Böylesine bir süreç içinde zenginleşen dünya ülkeleri içinde batı blokunda yer alan ülkeler daha da büyürken, sosyalist ideolojinin üretimi gerçekleştiremeyen boyutları içinde durgunluk almış başını gitmiş ve bu durumun sonucunda üretimi olmayan yapıların zaman içinde yoksulluk çemberi içinde iyice fakirlik çıkmazına sürüklendikleri aşamada, sosyalist doğu blokunun artık eskisi gibi devlet yardımları ile yürüyüp gitmediği bu nedenle de on beş sosyalist halk cumhuriyetinin giderek durgunluk ve yoksulluk üzerinden iyice çöküş ve göçüş noktalarına geldiği ortaya çıkmıştır. İnsanlığın geleceğinde sol ve sosyalist görüşler çerçevesinde paranın gücüne karşı insanlık değerlerinin korunabilmesi için çabalar gösterilmiş ve bu çizgide para ile ölçülemeyecek değerde birçok olumlu yaklaşım, sol ve sosyalist dünya görüşlerinin getirdiği gibi her türlü dengenin korunması ve gelecekte yeni bir dünya düzenine giden yolda sağ kanattaki demokratik açılımlara karşı sol kanattaki cumhuriyetçi açılımlar sol çizgideki plan ve programlarla doldurulmaya başlanmıştır. Ne var ki, bu gibi devletçi katkılar uzun süreli etkili olamamış ve batı blokunda yer alan kapitalist şirketler büyürken kamu düzenleri yeterince etkili olamamış ve bu yüzden özel sektör ve kamu sektörü eski dengeler içinde birbirine yakın bir büyüme gösterememiştir. Doğu bloku böylesine bir oluşum süreci içinde gerilemeye başlayınca çok hızlı bir çöküş aşamasına gelmiştir.

Avrupa içinde 19.yüzyılın teorik ve pratik sosyalizm denemeleri bu kıtanın içinde uluslararası alana uygun bir sosyalist düzen oluşturamayınca, bu birikimi temsil eden filozofların Almanya’dan İngiltere’ye başta Karl Marks ve Frederic Engels isimli teorisyenler olmak üzere, göç ettikleri bütün kıtayı kapsayan sosyalist toplumsal birikimlerin de, çeşitli sol siyasal örgütler aracılığı ile Avrupa birikimini Rusya Çarlığı aracılığı ile Asya kıtasına ve geniş Rus topraklarına taşıdıkları anlaşılmaktadır. Avrupa’daki 19 yüzyılın birikimi olarak sosyalizm ve kadroları ile örgütleri, Bolşevikler aracılığı ile Berlin’den Moskova’ya taşınmıştır. Sovyetler Birliği çok uluslu bir federal devlet olarak kurulmuş ama aynı zamanda doğu dünyasının sosyalist birikimine sahip olan doğu tipi bir sosyalist demokrasi modelini gündeme getirmiştir. Bir anlamda sosyalist bir demokrasi içinde çok uluslu bir devlet kurulmuş ve böylece geleceğin çok kültürlü demokrasi modeline geçiş için bir her tarafı Sovyetlerle örülmüş olan şehir devletlerinden oluşan yeni bir konfederasyon modeline geçiş için küreselleşme dönemi öncesinde, çok uluslu, çok kültürlü ve çok merkezli bir toplum yapılanması ulus ötesi bir toplumsal oluşum içinde ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır.

Çok uluslu bir toplum düzeni kurulurken aynı zamanda merkezin güçlülüğü savunulmuştur. Komünist bir partinin egemen bir statüsünün bulunduğu bu çok uluslu federasyon çatısı altında çağdaş hak ve özgürlüklerin en iyi düzeyde korunabilmesine çalışılırken aynı zaman süreci içinde merkezci bir Rus yönetiminin nasıl baskı ve zulme yöneldiği açıkça görülmüştür. Bir ortak pazar ya da piyasa oluşturamayan sosyalist sistem hem teorisyenlerin hem de sol ve sosyalist örgütlerin baskı ve ideolojik yönlendirmelerinden uzak duramayınca, çekişmeler kavgalara ya da birliğin içindeki devletlerin Macaristan, Çekoslovakya ya da Doğu Almanya ile Gürcistan’da olduğu gibi ülke ve devletlerde rejime karşı çıkışlar, isyanlar ve iç çatışmalar birbiri ardı sıra gündeme getirilmiştir. Doğu bloku kurulmuş olan sosyalist düzene zarar vermeme ilkesi doğrultusunda birlik korunarak savunulmuştur. Düşünce özgürlüğünü hedefleyen bir siyasal düzen, zaman içerisinde bunun tamamen tersi bir çizgide her türlü siyasal düşünce ve akımların yasaklandığı ya da baskı altında önlenmeye çalışıldığı bir çıkmaz sokak konumuna getirildiği birçok sosyalist ülkede görülmüştür. Çokluluk ilkesinin hedef olarak seçildiği bir ortamda tek yönlülük çizgisinin gündeme gelmesi sistemi çökertmiştir.

Devamı için tıklayınız

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.