Ozan Arif (Şirin)

Ozan Arif  (Şirin)

 Aşık geleneğine çocuk yaşlarda tutulan, bağlamaya yürekten sevdalanmış, aşık geleneğinin dönemimizde yaşamış özel sanatçılarından Ozan Arif’in hayat hikayesidir…

İnsan bu kuş misali, ne zaman göçüp gideceği hiç belli olmuyor. Aşık geleneğinin bizim dönemimizde yaşayan güçlü seslerindendi Ozan Arif. Ülkücü camianın da hep savunucusu oldu. Şimdi Alparslan Türkeş ile sevgi dolu anları da, Devlet Bahçeli ile çekişmeli, polemikli geçen zamanları da bir avuç toprak oluverdi.

Ozan Arif, dün sabaha karşı uzun zamandır savaştığı kansere yenik düştü…

Ruhu şad olsun!

.....

Çocukluğu ve eğitim hayatı

Ozan Arif, 10 Haziran 1949’da, Giresun’un Alucra ilçesine bağlı Hapu köyünde, Fatma Hanım ve Mehmet Bey’in oğlu olarak dünyaya geldiğinde ailesi, ona, “Arif Şirin” adını verdi. Annesi Fatma Hanım, komşu köyleri Demirözü’nden pek sevilen rahmetli Gençağa Eskünoğlu’nun kızıydı. Babası Mehmet Bey ise, Hapu köyü yöresinin sevilen isimlerinden rahmetli Muharrem Çavuş’un oğluydu.

Arif’in hayatında zamanla pek çok şey değişecekti; hepimizin hayatında olduğu gibi. Doğduğu köyün adı bile aynı kalmayacaktı. Köyü daha sonra Yükselen köyü oldu. Hem şu hayatta aynı kalabilen çok az şey vardı. Babası memurdu ve oldukça kalabalık bir ailesi vardı Arif’in. Hayatında değişen ilk şey babasının memuriyeti sebebiyle Giresun’dan ayrılmak oldu. Arif, ilk ve ortaokulu Samsun’da bitirdi.

Kalabalık ailesinin geçimine katkıda bulunmak için çabuk büyümenin bir yolunu bulmak istiyordu. Kısa zamanda para kazanır duruma geleceği iyi bir iş sahibi olmak için Ordu’da bulunan, Perşembe Erkek Öğretmen Okulu’na başladı. Öğrencilik sürecini de iyi değerlendirmek istemişti. Kışları okula gitti, yazları ise rençper olarak çalıştı. 1969-1970 döneminde mezun oldu.

Ülkücü camia yakından tanıyordu Ozan Arif'in en ayrıntılı hayat hikayesi

Bağlama tutkusu

Arif, Leyla ile Mecnun’u, Kerem ile Aslı’yı, Karacaoğlan’ı, Köroğlu’nu ve daha nicelerini çocuk yaşlarında okumuş; aşk cönklerini ezber etmişti. Ortaokul ikinci sınıfta da bağlamanın sesine aşık oldu. Karadeniz’de, çocukluğunun geçtiği bu yörede doğaçlama Türkü söylemek öyle yaygındı ki, nasıl olmasındı? Şimdi ona kavuşmanın, tellerini tıngırdatmanın bir yolunu aramaya koyulmuştu. Zira anne ya da babasına gidip, “Ben bir bağlama istiyorum” diyemezdi. Aile bütçesinin ne demek olduğunu ve bu bütçede bağlamaya varasıya kadar pek çok önceliğe ancak yetişildiğini öğreneli çok olmuştu. Sessiz sedasız harçlıklarını biriktirmeye başladı; sabırla. Zaman aldı elbet ona ulaşmak. 1964’te, İstanbul’da bulunan Şemsi Yasıtman Sav Evi’nden 15 liraya aldı ilk bağlamasını…

İşte belki de o gün başladı Ozan Arif olmaya. Yöresi ona pek çok şey öğretmiş, içindeki cevheri dışarı çıkarmıştı. Allah’ın bir yetenek verdiği kuşkusuzdu; ama gerisi için de çok çabalamıştı. Zamanla destan satıcıları Ozan Arif’e destanlar yazdıracak, bunlar basılıp dağıtıldıkça da adı daha uzak köylere, daha uzağa, daha uzağa derken, ülkeye yayılırcasına duyulabilecekti…

Ülkücü camia yakından tanıyordu Ozan Arif'in en ayrıntılı hayat hikayesi

Öğretmen Ozan Arif

Arif’in öğretmenlik mesleğinde ilk görev yeri ailesinin hala yaşamaya devam ettiği Samsun oldu. Samsun’da bulunan Karaoyumca köyünün ilkokuluna gitmişti. Burada geçen bir yıllık stajyerlik döneminden sonra Samsun’da bir başka köye, Devgeriş’e tayin oldu. Burada 5 yılı öğretmenlik, 4 yılı okul müdürlüğü olmak üzere 9 yılı geçecekti.

Arif, çocukluğundan bu yana inandığı şeylerden vazgeçmeyen kişiliğini korumuştu. Ancak mesleğinde bu inançlarından, prensiplerinden taviz vermeyen yanı döneminin yöneticileri ile çatışmasına sebep olmuştu. Aslında mesleğini çok seviyordu; ama istifa etmeyi seçmişti…

Ülkücü camia yakından tanıyordu Ozan Arif'in en ayrıntılı hayat hikayesi

Ozan Arif evlendi

Devgeriş köyü, Arif’in sadece mesleğini aşkla yaptığı yer olmakla kalmadı; aşkı bulduğu yer oldu. Süheyla Hanım ile burada tanıştı. O da buraya stajyer olarak gelmişti. Ömrü boyunca Arif’in en çok yanında olacak, ona en çok destek verecek kişiydi.

1972’de evlendiler…

Darbe dönemi

1980’e kadar verdiği birçok konserde defalarca saldırı girişimine uğramış, tehditler almıştı. Hatta bir konserinde kendisi odaklı planlanan bir bombalı saldırıdan kıl payı kurtulduğu için şanslıydı.

Ve 12 Eylül 1980, tüm Türkiye için yaşanırken, Arif için de yaşanıyordu. Milli ve manevi değerlere sahip çıkan, memleketi için yürekten savaşan birçok vatansever gibi yanlış değerlendirilmiş olmanın üzüntüsünü yaşıyordu. Çok değil, 12 gün sonra, 24 Eylül 1980’de, Almanya’ya gitti. Karısını, çocuğunu, ailesini ardında bırakmak üzüyordu, evet; ama en çok ülkesini bırakıp gidiyor olmanın acısı tarifsizdi.

Gittiği yerde de vazgeçmedi aslında. Dünyada nerede bir Müslüman Türk’e rastlasa, milli duygularının filizlenmesi ve kabarması için elinden geleni yaptı. 11 yıl süren bu ayrılığın ardından 5 Kasım 1991’de, ülkesine döndü. Onu karşılamaya yaklaşık yarım milyon insan gelmişti. Bu rakam, o zamana dek kayıtlara geçmiş en büyük karşılama töreni idi…

Ülkücü camia yakından tanıyordu Ozan Arif'in en ayrıntılı hayat hikayesi

                                                                           (Alparslan Türkeş ile)

Ülkücü camianın sanatçısı

Ozan Arif, özellikle 70’ler ve 80’ler boyunca doldurduğu kasetlerle, ülkücü camianın önemli sanatçılarından olmuştu. Özellikle 1980’de, 12 Eylül yönetimi tarafından gözetimde tutulan Alparslan Türkeş için yazıp seslendirdiği parçası “Bırakın bırakın Türkeş’i” ile oldukça ses getirmişti.

Alparslan Türkeş ile özel bir bağları vardı. Türkeş, Ozan Arif’i “manevi oğlum” diyerek kabullenmişken, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile pek çok kez polemikler yaşayacaklardı. Türkeş, 4 Nisan 1997’de hayata veda ettiğinde, manevi oğlu işte şu şiiri yazmış, yüreklere dokunmuştu:

"Dört Nisan Doksan Yedi, alelade gün değil,
Kara günsün, kara gün bu bir gerçek, kin değil,
O kadar karasın ki tarifin mümkün değil.
Başbuğ’un başımızdan çekildiği günsün sen,
Dünyanın başımıza yıkıldığı günsün sen!

Çekildiği diyorum, sor bana hele niye?
Çünkü dilim varmıyor ona öldü demeye,
Varmasa da mecburum, mecburum söylemeye,
Bize yetim gözüyle bakıldığı günsün sen,
Dünyanın başımıza yıkıldığı günsün sen!

Çok acılar görmüştüm, ama bu kadar derin
Olanı görmemiştim, bu da senin eserin
O kara akşamında, kapkara bir haberin,
Beynime kurşun gibi sıkıldığı günsün sen,
Dünyanın başımıza yıkıldığı günsün sen!

Belki senin suçun yok, belki benimki hata,
Her can günün birinde göz yumacak hayata,
Fakat sen bir başkasın, sen var ya sen, adeta,
Ciğerimin yerinden söküldüğü günsün sen,
Dünyanın başımıza yıkıldığı günsün sen!

Altaylar’dan Tuna’ya libas giymiş hüzünden,
Özünden ağlıyor bak, bütün Turan özünden.
Müslüman Türk evladı olanların gözünden,
Yaş yerine kanların döküldüğü günsün sen,
Dünyanın başımıza yıkıldığı günsün sen!

Başbuğ Türkeş yok artık, bulabilmek imkansız
Herkesin acısını bilebilmek imkansız,
Her yüreğe tercüman olabilmek imkansız,
Her yürekte bir ağıt yakıldığı günsün sen,
Dünyanın başımıza yıkıldığı günsün sen!

Türkeş gibi bir lider ne çıkmıştır, ne çıkar
Yıkar onun acısı, Arif ’i artık yıkar,
Ateşin kanunudur düştüğü yeri yakar,
Bozkurtların boynunun büküldüğü günsün sen,
Dünyanın başımıza yıkıldığı günsün sen!"

Ülkücü camia yakından tanıyordu Ozan Arif'in en ayrıntılı hayat hikayesi

                                                                            (Alparslan Türkeş ile)

Ödülleri

Elbette her sanatçı gibi o da pek çok ödül aldı. Ancak en büyük ödülünü şöyle ifade ediyordu Ozan Arif: "...ortaokul çağlarında çocuk yaşta bu sevdaya gönül vermişim. O yaşlardan beri verdiğim mücadelenin karşılığını, tertemiz yüreklerde sevgi sarayları kurarak aldım. Ülküdaşlarımın sevgi ve muhabbetinden daha büyük beşeri ödül olamaz".

Sanat söz konusu olduğunda ödüller almaya pek erken yaşta başlamıştı. Okul dönemlerinde şiir ve resim alanında birincilikler ile başladı ödül almaya. Özellikle şairliğe kabiliyeti yadsınamazdı. Yaşı ilerledikçe yöresinin dışına çıkmış, ülkesinde tanınmaya başlamıştı. Birçok şiir ve Halk Edebiyatı yarışmalarında ödülleri bulunan Ozan Arif, Türk Halk Edebiyatı’nın şiir, irticalen şiir söyleme, atışma, lebdeğmez, güzelleme gibi pek çok alanında Türkiye birincilikleri aldı.

Ayrıca Konya’da düzenlenen Türkiye Aşıklar Bayramı’nda farklı dallarda birincilikler kazandı. Ayrıca yine bu kapsamda, 1976, 1977, 1978 yıllarında her dalda altın madalya kazandı…

Ülkücü camia yakından tanıyordu Ozan Arif'in en ayrıntılı hayat hikayesi

Ozan Arif kanser oldu

Ozan Arif’e gırtlak kanseri teşhisi konmuştu. 2017’de bir ameliyat olup sağlığına kavuşsa da, kanser hücreleri bir süre sonra yeniden vücudunda yer etmeye başladı. 2018’de ağır bir tedavi süreci başlamıştı. Hissettiklerini, hastalığını sevenleriyle paylaşmaya karar verdi ve onlara mektubuyla şöyle seslendi:

"...Yapılan son kontrolümde tekrar nüksettiğini, tekrar aynı tedaviyi uygulayacaklarını söyledi doktorlarımız…

Şimdi tekrar aynı tedaviyi tekrarlıyorlar.

İşte o sebeple seyrek yazıyor, seyrek paylaşımlar yapıyorum.

Elbette ki Allah'ın dediği olur.

Ancak Allah’ın verdiği aklın gereğini yerine getirmekle mükellefiz.

Kanserden daha büyük dert olan, adaletsizliklere, kahpeliklere teslim olmadım ki kansere teslim olayım.

Her ne kadar belli mahfillerde 'geberse de kurtulsak' gibi temennilerde bulunanlar, temennilerini bana dolaylı yoldan duyurmayı başarsalar da aldırdığım yok.

Yukarıda söylediğim gibi Allah'ın dediği olur. Sevenlerimizin duası, sevmeyenlerimizin nefretini boğacaktır. Ben bundan eminim. Onlar sadece beni değil bir nesli, bir sevdayı dert sahibi yaptılar, işte bu yüzden beni öldürseler bile yazdıklarımı öldüremeyecekler, destanlarıma gücü yetmeyecek onların...

Hakkı bırakıp güya devletten yana, (hatta hakiki devletten yana) tavır koyduğunu sanan Hızır Paşa’lar yaşamıyor, lakin Pir Sultan yazdıklarıyla, söyledikleriyle bugün hala yaşıyor bunu akıllarından çıkarmasınlar.

Sadece üzüntüm; Bu sene artık gidebilirim, oraya gelen ülküdaşlarımla kucaklaşırım dediğim Erciyes’e büyük ihtimalle gidemeyecek olmam. Tedavim dolayısıyla bu arzum bu sene de olmayacak herhalde. Ama ben biliyorum ki, ben gidemesem de, benim ülküdaşlarım Tekir Yaylası'nı boş bırakmaz, hiç bir faaliyet yaptırmasalar bile orada buluşup, çimenin yüzüne oturup birbirleriyle fikirleşirler...

O yaylada Başbuğlu günlerimizi hayal etmek bile yeter onlara... Gitseler de gitmeseler de gönlü orada olacak olan bütün gönüldaşlarıma selam olsun!"

Ülkücü camia yakından tanıyordu Ozan Arif'in en ayrıntılı hayat hikayesi

Ozan Arif öldü

Tedavisi devam ediyordu. Durumu, hastalığına bağlı komplikasyonların gelişmesi sonucu ağırlaştı ve tedavi gördüğü Samsun 19 Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde, sabaha karşı (13 Şubat) saat 04.50’de hayata veda etti. 69 yaşındaydı…

Oğlu Mehmet Arif Şirin, sosyal medya hesabından cenaze ile ilgili bilgileri duyurdu:

"Babam Ozan Arif Şirin bu sabah saat 04:50’de Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur. Cenazesi 16 Şubat 2019 cumartesi günü saat 10:00!da Samsun, Atakum / İnecusu, Yalı mah. 6003. Sokaktaki evimizden alınarak Büyük Cami’de kılınacak öğle namazına muteakip Kıranköy mezarlığına defnedilecektir".

Öğretmen, şair, şarkı sözü yazarı, bestekar, halk ozanı Ozan Arif, ardında sözlerini şarkılarını bıraktı da geçti bu dünyadan…

İyi ki…

damla.karakus@ensonhaber.com

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.