Türkiye Cumhuriyeti merkezi coğrafyada başlayan çatışmalar ve çekişmeler yüzünden bütün dünya ülkeleri ile birlikte beklenmeyen bir kaos ortamına doğru sürüklenmek zorunda kalmıştır. Hiçbir ülke böylesine bir karışık duruma durduk yerde sürüklenmek istemez ve ayrıca da bu gibi bir olumsuz durum ortaya çıkarsa, o zaman da böylesine bir karışıklık ortamının tehdit yarattığı ortamlarda, önceden önlem alınan güvenlik tedbirlerini acilen uygulamaya başlayarak, tehditler öncesi döneme geri dönüş için adımlar atılmaya başlayabilir. Toplumsal barış düzeni için bütün işlerin doğru dürüst gitmesi ve bu çizgilerde ortalama durum ayarlamalarının normal çizgideki ölçülere uygun düşecek bir tarzda ayarlanmalarının gerekliliği, toplumsal yaşamın devamlılığını sağlamak açısından zorunluluk göstermektedir. Sosyal toplumlar gibi karma karışık durumların öne çıkmasıyla alt üst olma tehlikesine maruz kalan insan toplulukları, bu tür bir gidişin son durağı olarak öne çıkan bir kaotik son ile karşı karşıya kalmamak için acilen frene basmak ya da çalışmakta olan mekanizmaları kriz durumu ayarlarını yeniden önleyici bir biçimde kullanarak, her alanda var olan normalleşme ayarlarına geri dönüş için harekete geçilebilmektedir. Dünyanın beş kıtasına dağılmış olan ve buralardaki ülke ve bölgelere yayılarak normal düzende istikrarlı bir devamlılık arayışı içinde geleceğini güvence altına almaya çalışan bütün toplumsal yapılar, ulusal devletler ile geniş birliktelikler arayışı içinde yaşamını sürdürmeye çalışan toplumlar, her zaman için kendi güvenlikleri açısından kaos ve kriz beklentilerini ya da tehditlerini önleyecek bir düzeyde önlemler içeren, güvenlik plan ve programlarına devletlerin kamu düzenlerini koruyabilmek için devreye sokmaktadırlar. Devlet düzenleri açısından konuya ve getirdiği sorunlara dikkat ettiğimiz zaman, kamu düzenlerinin bütün devletlerin çatısı altında varlığı ve sonsuza kadar devamlılığı gibi ilkeler açısından, çok ciddi bir güvenlik arayışı her zaman için yaşamsal öneme sahip bulunmaktadır.
Devletlerin ortaya çıkışı ile birlikte kamu düzenlerinin böylesine bir çatının altında kendisi için yer bulabilmesi, güvenlik arayışlarının amacına ulaşması açısından fazlasıyla önem taşımaktadır. Normal düzenlerin ortaya çıkışları açısından, her türlü anormalliğin tehlike olarak görülmesi ve bu nedenle de ya önlenmesi ya da ortadan kaldırılması önem taşımaktadır. Büyük çabalar sonucunda elde edilen kamu düzenlerinin zaman içinde eskimesi ya da yeni ortaya çıkan koşullara ayak uyduramayarak, bozulmaya ya da çöküşe geçerek her türlü güvensizliğe maruz kalması gibi olumsuz durumların gündeme gelmesi yüzünden, her an kaos ya da karışıklık gibi düzensizlikler, yarattıkları kaotik durumlar açısından savaş hali gibi olumsuzluk durumlarının önünü açabilmektedirler. Savaş hali durumlarının her türlü güvenliği ortadan kaldırdığı gibi, yarattıkları olumsuz yansımalar açısından devletlerin ayakta kalması ya da var olabilmesi gibi durumlar açısından da istenmeyen olumsuz gelişmelerin gündeme gelmeleri açısından, insan toplumlarının yaşamsal boyutlarını da her yönü ile etki altına almaktadır. Genel olarak dünya ülkelerine bakıldığı zaman, bu gibi durumların değişik açılardan ön plana çıktığı göze çarpmaktadır. İnsanlığın her türlü kazanımlarını yok eden ya da zamanla düzensizliğin en fazla yansımalarını öne çıkaran gelişmelerin, savaş hali durumların da ortaya çıkması ile mümkün olabildiği anlaşılmaktadır. Savaşların ülkelerin ve devletlerin siyasal gündemlerine gelmesi ve tırmanarak her yönü ile insan toplumlarını sarsmaları insanlığın geleceği açısından beklenmedik gelişmelere yol açabilmektedir. Düzenlerin bozulmasıyla birlikte ülkeler ve toplumlar kaos ya da krizlere doğru kaymalar göstermeye başladığında, o andan itibaren her türlü olumsuz gelişmelere açık bir olağanüstü ortam kendiliğinden gerçekleşme aşamasına gelebilmektedir. Her türlü düzeninin bozulması ya da çöküşü sonu savaşlara kadar gelişecek sürüklenmelerle insanlığı uğraştırabilir ve insanlık savaş trafiği içinde dağılıp yok olabilir.
İnsanı ele alan düşünürlerin bir kısmı insanları yücelterek umutlu bir gelecek ardında arayışa kalkışmışlar, diğer kısmında yer alan bilim adamları ve düşünürler ise “insan insanın kurdudur“ yaklaşımı çerçevesinde insanı doğuştan bu yana ortaya çıkan olumsuzlukların her açıdan sorumlusu görmeye yönelmişlerdir. İnsanların doğuştan gelen bütün kötülüklerin çıkış noktası olarak kabul edilmesi, Thomas Hobbes gibi karamsar düşünürlerin eserlerinde fazlasıyla ele alınarak işlenmiştir. İnsanın birbirini yiyen kurt olarak tanımlanmaya çalışılması ile aynı zamanda bütün dinlerin kurtarmaya çalıştığı insanoğlunun, yüceltilen bir varlık olarak ele alınması tarihin ilk dönemlerinden bu yana bir ana çelişki olarak devam ederek, bugünlere kadar uzanıp gelmiştir. İnsanlar hakkındaki görüşlerin bir kısmının olumlu diğer kısımlarının da olumsuzluk damgası taşıması, insanları iyi ile kötü, yararlı ile yararsız ve aydınlık ile karanlıklar arasında çelişkili bir duruma sürüklemiştir. İnsanoğlu bir toplumsal ortam da dünyaya gelerek örgütlenmeye başladığı zaman, bugünkü kamu hukuku alanının konuları ile uğraşmaya yönelmiştir. İlkel toplum döneminden başlayarak, orta çağları ve yeni dönemleri birbiri ardı sıra yaşayan insanlığın, tarihsel süreklilik içinde bugünlere ulaştığı anımsanırsa, her dönemde ortaya çıkan görüşler, ideolojik yapılanmalar ya da hepsinin üstünde öne çıkan bilimsel teorilerin doğal ve sosyal gerçekliklerin ancak bir kısmını açıklayabildiği görülmüştür. Her siyasal akımın ya da görüşlerin gerçeklik olgusunun bir kısmını ele alarak incelemesi ortaya bir bütünlük getirmediği için, farklı koşullardan doğan ya da gündeme gelen sosyal ya da siyasal anlamdaki sosyolojik oluşumların temsil ettikleri sosyal ya da siyasal gerçekliklerin hepsinin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekli olmuştur. Ortaya bütünlüklü bir bilimsel yaklaşım getirilmesi uzun zaman dilimlerinin tamamlanmasını zorunlu bir duruma getirmiştir.