Toplum nedir, hep birlikte bir bakalım mı?
Bir arada toplanan kendi içlerinde sıkışıp tortop olan insanlar mı? Birlikten güç bulan güçsüzler mi? Kendini var etmeden bir toplulukta var olmayı bekleyenler mi? Sorumluğundan kaçıp rahatına düşkün olanlar mı? Eğitilerek eğilen, otomatikleşen, robotlaşan köleler mi?
Bu sorulara olumlu yanıtlar verdiğimizde henüz kişisel olgunlaşmanın önemi algılayamamışızdır. Sürüleşen insanların renkleri, soruları, yanıtları, davranışları, makyajı, yedikleri, müzikleri yani tüm seçimleri aynıdır. Nereye yönlendirilirse oraya doğru hep birlikte giderler. Oyun alanları bu yaşamın sınırları içindedir, bu alanın dışına çıkamazlar. Üstelik bu seçimleri de kendilerinin seçtiklerini sanıp savunurlar!
Sanatçılar, düşünürler, bilim insanları, hakikate varan ermişler, insanları tortop haline getiren kazanç ve güç amaçlı toplumun sınırlarını fark eder ve bu sınırlardan çıkış kapısı ararlar.
Güzelliğin çoğaltılması grup etkinliği
Kısaca açıklayalım: Sanatçılar; renklerini unutmuş insanlara renklerini hatırlatır ve hayal gücünü kullandırarak insanın kişisel yetisini açığa çıkarırlar. Düşünürler; insanlara ezberlenmiş düşünce kalıplarını sorgulatır, dumura uğramış zihinleri uyandırır, kişinin bakışını yenilerler. Bilim insanları; tüm oluşumun işleyişini kavratarak değişen oluşuma uyum sağlamamızı kolaylaştırır, düşünce gücünün istenileni oluşturma özelliğini deneylerle ispatlarlar. Var oluşun yasalarını fark ederek kişisel yolculuğumuza yön verirler. Mesela; yaşam sadece çeşitli enerjilerin dönüşüm ve değişimidir derler! Hakikate erenler ise tüm ayrışmanın insan düşüncesi olduğunu, var olanın tek olduğunu ve bir bütün olduğumuzu söylerler. Bu yollar, kazanç amaçlı toplumun zırhında sihirli kapılar açar. Sanat, bilim, felsefe veya inançlarımızdan biri ana yolumuz olabilir. Ama bu yolumuzun diğer yollarla mutlaka ilişkisi fark edilmeli, yaşamsal davranışa geçirilmelidir. Tüm yolların bir bütün olduğunu fark etmeyen toplumlar her devir yıkılmışlar!
Güzelliğin çoğaltılması grup etkinliği
“Aşk-İ-Kar” isimli kitabımız tamamen bu yolları açıklamaktadır.
Kişiler kendilerini yok sayan sistemde içlerine kapanarak tortop halinde bir süre yer alabilirler. Bir müddet sonra bu sıkışıklık kişide psikolojik ve fiziksel hastalıklar ile tepki gösterir! Çünkü bu yaşamın varoluş nedeni kişisel olgunluktur ve bu işleyiş, varoluş nedenine ters düşmektedir. Bir ülke, topluluk, dernek, parti ne kadar çabuk dağılıyorsa orada kişisel olgunluk o oranda az diyebiliriz. Toplu yaşayanların başkasının haklarına saygı duyması doğaldır ve kişilik hakları da kutsaldır. Kişilik hakları, kişiye saygıdan çok varoluşun kendisine saygıdır. Başkasına duyduğumuz saygı gerçekte kendi var oluşumuza duyduğumuz saygının bir yansımadır!
Ölüm ve doğum gibi tekamül de tek kişiliktir. Kişiye bir başka kişi etki yapsa da değişimi onun bizzat kendisinin istemesi ve bunu oluşturmak için yola çıkması gerekir. Olgunlaşmış ve bütünleşmiş bir kişinin gücü faydacı birkaç toplumunun gücüne denk gelebilir. Onlar ne yaparsa yapsınlar hem kendi hem de toplumun faydasına olmasına önem verirler. Bu kişiler kendisini güzelleştirdikleri gibi toplumu da güzelleştirirler. Bu nedenle toplumların geleceği insanlığın (ruhun) geleceğinden daha önemli değildir.
Hani bir tartışma konusu vardır; sanat, sanat için midir, sanat toplum için midir, diye. Bu cümleye üçüncü ve bize göre doğru seçenek eklenmemiş bundan dolayı da tartışma sonuçlanmamıştır.
Sanat, insan içindir!
Gerçekte toplum neymiş,
Kendi yoluna çıkanların, sorgulayanların, yargısız bakanların, bilinçlenen kişilerin (ruhlar, frekanslar) arasında yok olmak yani bir bütün olmakmış! Afrika’da yaşayan kabilelerce önemli sayılan “Ubuntu” kelimesi geldi birden aklımıza. Anlamı; Ben, biz olduğumuz zaman benim, ben ben olduğum için sen sensin, Bu seviyede bir toplum içten dileğimizdir efendim!
www.leylasabah.com