“Eğitim ordusu” diye bahsedilir öğretmenlerimiz için. Çünkü cehaletle mücadelenin en büyük savaş olduğu ortadadır.
24 Kasım Öğretmenler günü. Cumhuriyetin 100.yılında “vekil maaşları, öğretmen maaşlarını geçmesin!” denilen günlerden hayli uzaktayız.
Şimdilerde emekli olan öğretmen bir anne babanın evladıyım. Başka öğretmenler de mevcut akrabalar arasında. Yanı sıra iki kız kardeşim ve eşleri de halen aktif olarak bu ordunun aktif neferleri.
Ama orduda ciddi yılgınlık var.
Ekonomik sorunlar bir yana yazboz tahtasına dönen sistemle birlikte, “çok tatil yapıyorlar, yarım gün çalışıyorlar” denilip itibarsızlaştırılmalarının yanında mevcut hükümetin çıkardığı üç beş sayfadan ibaret, özensiz, ülke ve hayat gerçeklerinden uzak Öğretmen Meslek Kanunu ile öğretmenlerin ayrıştırılması, sistemsel sorunlardan sebep problemli öğrenci profili gibi sebepler, öğretmen camiasındaki yılgınlığı ve bıkkınlığı arttırıyor ister istemez.
Atanan öğretmenlerin durumu az çok böyle… Ya atanamayanlar? Ya özel okullarda devletten bile az veren patronun elinde “devlet kontrolsüzlüğünde” tutsak, ya da atanamayınca mecburen öğretmenliğin dışında mesleklere yönelip ömrünü adadığı kutsal mesleğinden uzak…
Oysa “veli ve öğrenciye müşteri gözüyle bakan ve ölçüsüz para isteyen” özel okul mantığı, “çoban Sülü ve emsallerinin önce mühendis, sonra başbakan, sonunda da cumhurbaşkanı olmalarının önünü açan” cumhuriyet fikri ile taban tabana zıttır.
Hatta bu fikrin temeli olan Tevhid-i Tedrisat kanunun özünde eğitimde birlik olduğu kadar ekonomik durumunu ne olursa olsun her çocuğun “anaokulundan orta öğretim sonuna kadar” aynı okullara gidip aynı yüksek kalitede eğitim alabilme düşüncesi vardır.
Toplumun kaynaşması, birbirini tanıması, gettoların oluşmaması için, hatta siyasetçilerin çokça kullanıp bile isteye ayağa düşürdükleri “birlik, beraberlik ve ülkenin bekası” için dahi bu elzemdir.
Kaldı ki ücretleri astronomik hale gelmiş özel okullarda verilen eğitimin kalitesi de hayli tartışmalıdır.
Bir de kamuda “sözleşmeli öğretmen” faciası var ki, devletin en zalim patrondan daha zalim olmasının ete kemiğe bürünmüş hali… Kadro açıp atama yapma, okul zamanı ders başı ücret ver, emeğini sömür, okul yokken öğretmeni kaderine terk et. Adalet! Sarayları olan bir soylu mu sadece?
Devlet okullarında mevcutlar kalabalık.
Hal böyleyken cahilliği savunan, unvanını kim bilir hangi cemaatin hile hurdasıyla elde etmiş kimi prof’ların akıl hocalığını yaptığı hükümetin bu konuda da yatırım yapmadığı acı gerçek. Nerede kaldı eğitimin kalitesi? Nerede kaldı çocukları yeteneklerine göre yönlendirecek bir sistemin işler hale getirilmesi?
Kafada “çocukları yeteneklerine göre hayata hazırlamak” değil de “ideolojik takıntıdan” doğan “herkes bir gün imam olacak” fikri olunca zor, çok zor! Önce bundan ve kaynaklarından kurtulmak gerek!
Böylesi bir ortamda bir 24 Kasım daha geldi çattı.
Başta üzerimde sonsuz emekleri olan öğretmenlerim olmak üzere, ailedeki öğretmenlerin, yine başta Aytaç Yıldız Bozkurt ve Cafer Genç Hocalarım olmak üzere Bursa Arena ailesindeki öğretmenlerimizin günlerini kutluyor, hak ettikleri hayat standartlarına bir an önce kavuşmaları için gerekli “cumhuriyetin özüne dönüşün” gerçekleşmesini tüm kalbimle diliyorum.
Öğretmenlerimiz kadar geleceğimiz için de buna ihtiyacımız var!