Bir önceki yazımı şöyle bitirmiştim;

Meslek lisesinde herhangi bir dalda yıllarca eğitim almış bir öğrenci ile o alan dışında bir liseden gelen ve o konuda herhangi bir fikri dahi olmayan öğrenci bir olur mu?

Kendi hayatımdan örnekle buradan devam edeyim.

“Düz liseden” mezun, sadece “belli bir ölçüde matematik problemi çözebilme yeteneğine sahip” bir öğrenci olarak bilgisayar programcılığı bölümünü kazandım. Bırakın program yazma tecrübesini, bilgisayar denen cihazın başına oturmuşluğum bile yoktu. Sene 1993. Çünkü o zamanlar kimsenin evinde bilgisayar yoktu. PC (Personel Computer - Kişisel Bilgisayar) kavramı, daha evlere değilse de hayatımıza yeni yeni girmeye başlamıştı.

Oysa aynı bölüme meslek lisesinden gelen arkadaşlar, bizim ilk defa adını duyduğumuz programlama dillerinde yazdıkları programları göstererek adeta gövde gösterisi yapıyorlardı. Daha somut örnek vermem gerekirse, siz okuma yazmayı öğrenme aşamasındayken, yanınızdakinin yazıp okuyabildiği uzun uzun hikayeler var; öyle düşünün!

Aslında daha ilk hafta 2 yıllık eğitim süresinin onlar açısından çok da “eğitici” olmayacağı, hatta “sıkıcı” olacağı belli olmuştu. Hocaların ilk cümleleri hep şu olmuştu.

Biz burada bilgisayar ve yazılım konusunda hiçbir eğitim almamış arkadaşlarımıza göre, sıfırdan başlayarak eğitim vereceğiz. 2 yıllık sürede sizin hangi noktaya geleceğiniz eğitimin ve verilen bilginin düzeyinden çok sizin gayretinize bağlı. Bilhassa meslek lisesinden gelmeyen arkadaşlarımız için…”

Onların devamını getirmediği cümleyi de biz tamamlardık.

“Meslek lisesinden gelen arkadaşların buradan alacakları tek şey diploma ve unvan olacak.”

Hiçbir ideolojik takıntı olmadan, ülkemizin geleceği adına, aklıselim ile düşünelim.

Siz devlet olarak, altyapısını hazırladığınız meslek okullarında çocukları 4 yıl meslekî anlamda eğiterek önemli bir yatırıma imza atıyorsunuz. Sonra da “bilenle bilmeyeni” aynı sınıflarda toplaştırıp lisede verilen eğitimin anca yarısını verip adına da “yüksekokul” diyorsunuz. Neresinden bakarsanız bakın, bunun adı “israftır.”

Ben mezun olalı çeyrek asrı geçti. Üzülerek görüyorum ki, anlatmaya çalıştığım “israf”, katlanarak devam ediyor. Hatta son 21 yılda meslek liselerinin imam hatip dayatmasına ve siyasi vesayete kurban edildiği acı bir gerçek. Zaten temel problem de bu!

Akılla yönetilen kimi ülkelerde düz lise gibi ucube bir kavramın olmadığı, ortaokuldan sonra öğrencinin yapabilirliğine göre okullara yönlendirildiği, daha lise seviyesinde illaki bir “altın bilezik” sahibi yapıldığı, üniversite seviyesine geldiğinde ise öğrencinin bitirdiği lisenin alanında ileri akademik seviyede uzmanlaştırıldığı, üniversitelerin kurumsal kimliği ve algısının bizden farklı olduğu biliniyor.

Ben size nüfusundan, üretimine; maddi gücünden, siyasi konumuna kadar “küçük” var sayılan bir ülkeden, Makedonya’dan basit bir örnek vereyim. Makedonya’da lisede eczacılık bölümü var. Eczanede kalfa olabilmek için dahi, lisede eczacılık okumanız şart. Yani “ne iş olsa yaparım abi” kafasında olup yeterliliğiniz yoksa “eczaneye kalfa” dahi olamıyorsunuz. Eğer yükseköğrenim alıp eczacı olmak istiyorsanız da, lisede eczacılık bölümünde okumuş olmalısınız.

Hammaddesi insan olan eğitim, geleceğimiz için hiçbir ideolojiye, cemaate ya da siyasete kurban edilmeyecek kadar önemlidir.

Toplum olarak bunun farkına vardığımız gün, umalım ki çok geç kalmış olmayalım!

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.