İyimserliğimi koruyorum ve geleceğin güzel olacağına hala inanıyorum. Çünkü biliyorum ki, geleceği güzelleştirmek bizim elimizde ve birlik beraberlik içerisinde olursak, tüm belaların üstesinden gelip düze çıkarız.

Ama aklımızla yürüyüp dilimize hakim olmalıyız. Bu dili düzeltme ve dindar-kindar nesiller yaratma inadından vazgeçme konusunu işlerken, artık açık adresi belirtmek zorundayız. AKP Genel Başkanının 17 yıldan fazladır kullandığı dil ve üslup, milletin büyük bir bölümünü üzmekte ve yaralamaktadır. Diğer siyasi parti liderleriyle elele vermek, geçmişi unutarak milleti kucaklaştırmak varken, her fırsatta televizyonlara çıkıp kendisi gibi düşünmeyenleri karalamak, hakaret etmek, terörü desteklemekle suçlamak, çok yanlış ve sakat bir davranış olduğu gibi, toparlanıp kucaklaşması gereken milleti daha da ve hatta keskin biçimde ayrıştırıyor.

Aslında Corona, milleti birlik ve beraberlik şemsiyesi altında toplamak için çok büyük bir fırsattı. AKP Genel Başkanı, siyasi partilerin tüm genel başkanlarıyla elele tutuşarak, birlikte "Ulusa Sesleniş" programına çıkabilir ve yaratacağı muhteşem tabloyla millete büyük bir moral verip, güven kazandırabilirdi. Öyle yapmak varken, yardım için çırpınan belediyeleri suçlamak, engellemek, kendine rakip görmek gibi korkunç bir hata ve yanlışlığın içine düştü. Bu inanılmaz yanlışlık, sadece ona oy vermeyen öfkeli ve uygulamalarına tepkili kesimi kızdırmakla kalmadı, aklı başında kendi yandaşlarını da ciddi şekilde üzdü.

Belediyelere bağışta bulunmak, yardım toplamak yasalarla verilmiş bir haktır. Vakıflara, derneklere yardım serbest iken, belediyeleri bu serbestliğin dışında tutmak, hele böylesine ürkütücü ve korkutucu bir salgın ortamında inatla ve ısrarla bu yanlışı sürdürmek, insani yardım duygularına da büyük zararlar verir. Eğer belediyelerin yapılan yardım ve bağışları yerinde kullanmamalarına ilişkin bir endişe duyulur ise, böyle bir durumda da devletin müfettişleri vardır. Usulsüzlük araştırılır ve gereği yapılır.

Ama mesele o değil ki, AKP’li belediyelere bağış ve yardım rahatça yapılabilirken, farklı partilerin belediyeleri engelleniyor. Öyle olunca da Istanbul-Ankara-Adana gibi garibanı bol şehirlere, fakir fukaraya hizmet götürülemiyor. Şu mübarek Ramazan ayında iftarlık-sahurluk bir lokma ekmeğe, bir sıcak çorbaya ve yemeğe ulaşamayanlara, kimsesizlere, gariplere yazık değil mi? Korona salgını yüzünden evinden çıkamayan yoksullara belediyelerin yardım elinin uzatılmasını engellemenin mantıklı bir izahı olabilir mi?

Yol yakınken bu feci yanlıştan hemen dönmeliyiz. Milletler öyle zorlu dönemler ve felaketler yaşayabilirler ki, bunlardan topyekün mücadele ve akılla kurtulabilirler.

Akıl yanlış yolda olduğumuzu söylüyor. Danışmanlar, yüksek bürokratlar, siyasi yol arkadaşları bu yanlış ve hataları söylemiyor olabilirler ama, akıl söylüyor işte…

Akıl, TV’lerde bir yandan milli birlik ve beraberlikten bahsederken, hemen arkasından muhalif partilere ve başkanlarına verip veriştirmeyi doğru bulmuyor.

Akıl Anayasaya ve yasalara aykırı olmasına rağmen, dini siyasete alet ederek devleti yönetmeyi de uygun bulmuyor, hatta çok mahzurlu görüyor.

Akıl, felaket ve salgınlarda milletin parasıyla yapılan yardımların şahsileştirilmesini ve bir parti genel başkanının adıyla anılmasını, haksız ve usulsüz bir tasarruf olarak değerlendiriyor.

Kaldı ki, yapılan yiyecek ve para yardımı, şahsi değil devletin yardımıdır. Eğer bu yardımı bir siyasi parti lideri kendi cebinden ve kesesinden yapıyorsa mesele yok, üzerine adını da yazabilir, amblemini de işleyebilir. Ama öyle değilse, milletin kesesinden fiyaka yapmak yada siyasi rant elde etmek doğru değildir.

23 Nisan gecesi koruma mesafesine aldırmaksızın çocukları etrafına toplayıp İstiklal marşı söyleyen bir Genel Başkanın, TBMM’nin 100. kuruluş yıldönümüne hangi nedenle olursa olsun katılmaması da, milletin çoğunluğunu yine rahatsız etti, yine üzdü. Hiç değilse böyle bir günde tüm liderleri ve mebusları kucaklayabilse ve TV’lerin karşısında tüm milletin beklediği ve özlediği görüntüyü yaratabilseydi, çok iyi olurdu. Ama bu fırsatı da kaçırdı işte…

Liderlik herkesin ulaşamadığı önemli bir vasıftır. Herkes lider olamaz. Demirel, Ecevit, Özal, Türkeş, Erbakan liderdi. Diğerleri genel başkanlıktan öteye geçemediler. Geçemedikleri için de partilerini bir adım öteye taşıyamadılar. Ama kim ne derse desin, ister kabul edelim ister etmeyelim Recep Tayyip Erdoğan da bir liderdir. Ama gönül istiyor ki, tüm milleti kucaklayan, herkese sevgiyle sarılan ve sahip çıkan bir lider olsun. Böyle olmamak ve sadece kendisini destekleyenleri sırtlamak için özel bir gayret sarfediyor sanki.

17 yılda yapılan çok yanlış, çok kötü ve büyük hatalar vardı. Ama iyi yapılan şeyler de olmadı mı? Olmadı demek ve yapılan iyileri de görmezden gelmek, bir başka yanlıştır. Şu salgın işi rayında giderken, Sağlık Bakanı ve ordusu canını dişine takmış bizi korumaya çalışırken, millet mübarek ramazan ayında orucunu tutarken, biz de dilimizi tutup, ona buna veriştirmeden yapamazmıyız acaba? Birileri AKP Genel Başkanına, üst üste yaptığı yanlış ve hataları anlatmalı. Artık bunlara kendi yandaşlarının ve yol arkadaşlarının da kızmaya başladığını fark ettirmeli…

Gün birlik ve beraberlik günüdür. Elele verirsek, dağları deviririz, yaptığımız tüm yanlışları düzeltiriz. Allaha şükürler olsun, bol imkanlarımız var. Ekonomiyi de yola getiririz, borçlarımızı da öderiz, sırt sırta gönül gönüle verip her güçlüğü yeneriz. Yeter ki, birbirimizi sevelim, birbirimize sevgiyle sarılalım.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.