Yeni eğitim öğretim yılı birçok sıkıntıyla başladı. Ailelerin ekonomik zorluklar karşısında dayanma gücü kalmadı neredeyse. Gazetelerden çocukların kahvaltı yapmadan okula gittiklerini okuyoruz. Bu ülkenin çocukları aç karnına ders dinlesin, dinleyebilirse tabii ki, siz keyfinize bakın efendiler. Bunlar yetmezmiş gibi, kimi çevrelerin eğitim şöyle olmalıdır, böyle olmalıdır gibi konuşmalarına tanık oluyoruz. İnsan haklarının ve hukukun olduğu, doğasını koruyan, yaşam hakkını bir değer olarak gören toplumların eğitimine bakın. Bir de doğa bilinci olmayan, aklı-bilimi hiçe sayan, yoksulluğun ve cehaletin dibe vurduğu ülkelerin eğitimine…

Birinde araştırma, sorgulama, öğrenme, bilgi ve beceri edinme, yaşama ve farklılıklara olan saygı ağırlıktadır. Diğerinde bunların bir önemi yoktur. Birinde merak ve bilme isteği öncelikli olurken, diğerinde merakın yerini endişe ve korku alır. Aydınlık ve karanlık taban tabana zıt iki kavram. Merak, bilgi ve sevgi aydınlığa doğru yol alırken dogma ve korku yan yanadır karanlığı besler. Bilgi ve sevgi karanlıkta değil aydınlıkta filizlenir ve büyür. Mesleki deneyimlerimize dayanarak şunu söylemek mümkün. Çocuğun merak duygusu öğrenmeyi körükler. Çocuk merak ettikçe öğrenir, öğrendikçe sever, sevdikçe de öğrenmeye devam eder.

Şunu biliyoruz, eğitime az çok kafa yoran insanlar eğitimin bir bilim olduğunu bilir. Eğitim konusunda derli toplu bilgisi olmayan kimi şahsiyetler ise eğitimin amacını kendi dünya görüşleri ve dini inançları çerçevesinde belirleme çabasındalar. Eğitim, ana okuldan üniversiteye kadar, kademeli olarak çocuğa bilgi beceri kazandırmanın yanı sıra etik ve ahlaki değerlerin bilgisini de verir, vermelidir de.

Şimdi biraz felsefe diyelim. Filozof İoanna Kuçuradi, insanı "olanaklar varlığı” olarak tanımlar. Doğru ya, insan birçok olanaklarla dünyaya gözlerini açıyor. Bilimsel bir eğitim olmadan da bu olanaklarının ortaya çıkması, gelişmesi gerçekleşmiyor.

Alman Filozof Kant’a göre insan bir yanıyla doğal bir varlık, diğer yanıyla da bir akıl varlığı olarak iki dünyalı bir varlıktır. Doğal bir varlık olarak insan, diğer canlılar gibi zaman-mekân içinde doğa yasalarına bağlıdır. İnsanın arzuları, eğilimleri onu zorunlu olan doğa yasalarına bağlar. Bu bakımdan doğa varlığı olarak insan özgür olmayan bir varlıktır. Akıl varlığı olarak insan ise akıl yasalarına bağlıdır, başka bir anlatımla akıl varlığı insan olmak demek özgür olmak, özerk olmak ve “kendi kendine yasa koymak” demektir. Kant eğitimin amacını da, bir doğa varlığı olan insanı bir akıl varlığı olarak gerçekleştirerek onu özerk ve özgür kıldığı bir süreç olarak görür. Çünkü insanın doğal yetenekleri kendiliğinden gelişmez. Kişinin doğuştan gelen yeteneklerini geliştirmesi ve insanlaşması için eğitim gereklidir. Demek ki, insan hazır olmayan, ham yeteneklerle dünyaya geliyor, hayatının sonuna kadar da bir öğrenci, bir çırak olarak kalıyor. Bu yüzden insanın eğitime, eğitilmeye ihtiyacı var.

Burada biraz ahlak kavramını açalım. Kant’ta “kendi kendine yasa koyma” bilinci Kant’ın ahlak anlayışının temelini oluşturur. Onun ahlak yasası; kişinin genel bir yasanın ilkesi olacak biçimde istemde, eylemde ve davranışta bulunmasını öğütler. Kişisel bir menfaat gözetmeksizin, zorlamalara, baskılara boyun eğmeden, özgürce ve bilinçli bir biçimde doğru eylemlerde bulunmayı ödev kabul eder. Böyle davranışlar değer harcamaz, tam tersi değerleri korur. Bir insanı değerli yapan en önemli şey de değerleri koruyacak davranışlarda ve eylemlerde bulunmaktır, yani ahlaklı olmaktır.

Bu söylediklerimize dayanarak, baskı ve korkuya dayanan bir eğitim anlayışıyla kişilerin ahlaklı olmaları ne kadar mümkün? Buna siz cevap verin. Eğitim aynı zamanda, sevgi, saygı, dürüstlük, minnet ve adil olma… gibi değerlerin bilgisini kazandırırsa çocuk değer bilgisi edinir. Değer bilgisi öğrenen çocuk korktuğu için değil, değerleri harcamaktan kaçındığı için utanma duygusunu bilir, yüzü kızarır ve ahlaklı olmak için gayret eder.

Peki insanın potansiyelinin açığa çıkması, bilgi, beceri, etik ve ahlaki yeteneklerinin gelişmesi ve kullanması korkuyla olur mu? Elbette olamaz. Pedagojik olarak da olması mümkün değil. Zamanımız çocuğu geçmişten daha fazla özgürlük ve özerklik duygusuna sahip. İçinde korku olan disiplin anlayışla bir yere varılamaz. 21. yüzyılın eğitim sistemi edilgen ve pasif kişilikler değil, empati kurabilen, erdemli ve aynı zamanda çocuğa “öz disiplin” kazandıran bir anlayışla yapılandırılmalıdır. Kendi öz bilinciyle doğruyu, yanlışı ayırt edebilen, doğru değerlendirme yapabilen, dahası doğru eylemlerde bulunabilen, sevgiye dayalı bir disiplin, yani “öz disiplin” çocuğun her alanda gelişimine imkân sağlar.

Kısaca özgür düşünmeyi hiçe sayan, dogma ve korkuya dayanan bir eğitim çocuğun insansal olanaklarını kullanmasına imkân vermez. Böyle bir anlayışıyla ahlaki bilinç de oluşturulamaz. Çocuğun merak duygusunu harekete geçiren özgürlükçü öğrenme ortamlarının tesis edilmesine ihtiyaç vardır. Korku değil merak duygusu, bilgi ve sevgi insanı geliştirir ve insanlaştırır. Bunu öğrenmenin zamanı geldi de geçti bile.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.