Coğrafî farklar, iklim, bitki örtüsü ve yaban hayatı insan toplulukları arasındaki eşitsizliğin kaynağıdır. Bu yüzden, bazı kavimler tarih içinde öne çıkmış ve zaman içinde diğerlerine göre önden yürümüştür. Astronomiyle ve jeolojiyle ilgili insanı aşan tarih yapıcı etkenler konusuna girmeden önce bu konuyu inceleyeceğiz.
Uygarlığın ortaya çıkışını, konuya coğrafya öğesinden bağımsız bakan ve kavimlerin yaradılıştan üstün varsayılan doğalarına bağlayan yaklaşımlar gerçek durumu ifade etmekten tamamen uzaktır. Çünkü insanoğluna ileriye doğru sıçrama yaptıracak ortamı sağlayan öncelikle coğrafya, iklim ve biyoloji gibi ön etmenlerdir. Aşağı Mezopotamya’nın, hatta daha geniş olarak ifade ederek Bereketli Hilal’inÑ, yeryüzündeki uygarlık adına neredeyse bütün ilklerin ortaya çıkışına beşiklik yaptığı arkeoloji sayesinde bilinir. Söz konusu tarihsel başarının insanoğlunu aşan kolaylaştırıcı etmenleri ise çok az kişinin farkında olduğu bir konudur. Bu bölümde paleobotanikçilerin (eskibitkibilim) ve paleozoologların çalışmalarından öğrendiğimiz bilgilere yer vereceğiz. Arkeolojinin ve antropolojinin sözünü ettiğimiz yardımcı dalları henüz filizlenmekte olan dallardır ve yardımcısı oldukları ana dala göre çok daha büyük ölçüde diğer bilim dallarına bağlıdırlar. Söz konusu yeni bilim dallarından, yakın gelecekte tarih üzerinde çok daha derin ve çok daha tutarlı çalışmalar bekliyoruz. Konu hakkında kaba hatlarıyla önce şunları söyleyebiliriz:
Bereketli Hilal, Basra’dan Dicle ve Fırat vadisi boyunca kuzey batıya doğru uzanır ve güneydoğu Anadolu üzerinden Akdeniz kıyılarına doğru ilerledikten sonra Doğu Akdeniz kıyı bölgeleri boyunca güneye doğru inen bölgeye tarihçilerin verdiği addır. Aradaki iç bölgeler pek geçit vermeyen çöllerle kaplıdır.
Dünyada çiçek açan yaklaşık olarak 200 bin bitki türü vardır. Bunların büyük çoğunluğu insan beslenmesi için uygun değildir, sadece birkaç bini yenebilir niteliktedir. Gerisi odunsudur veya yenebilecek meyveleri yoktur, yaprakları veya kökleri de yenmez. Söz konusu birkaç bin türün içinden de sadece birkaç yüzü ıslah edilebilir niteliktedir. Bunların da pek çoğu beslenmemizde bir çeşni olmaktan öte bir anlam ifade etmez, “tek başlarına uygarlığın doğuşunu omuzlamaları”[i] mümkün değildir.
Günümüzde tüketilen kalorilerin yarısından fazlası tahıllardan ve en çok da buğday, mısır, pirinç, arpa ve süpürgedarısından elde edilir. Ne var ki bu bitkilerin atası olan yabanıl otlar yeryüzüne eşit dağılmış değildir. Tohumları en büyük ve en besleyici olan 56 ottan 32’si Güneybatı Asya ve Akdeniz havzasında yabanıl olarak yetişir. Doğu Asya’da ise sadece 6 tür vardır. Orta Amerika’da 5, Sahraaltı Afrika’da 4, Kuzey Amerika’da 4, Güney Amerika’da ve Avustralya’da 2’şer ve Batı Avrupa’da ise sadece 1 tür yetişir. Dicle ve Fırat havzasını uygarlık açısından öne çıkaran işte bu üstün coğrafik-biyolojik özelliğidir. Beri yanda, söz konusu bölgede kışlar ılık ve yağışlı, yazlar uzun, sıcak ve kuraktır. Bu iklim, yağmurlar yağmaya başladığında hemen büyümeye girişen bitkilere uygun bir iklimdir. Bu sayede yabanıl arpa ve buğday bu bölgede tek bir genetik mutasyonla ıslah edilebilmiştir.
Jared Diamond’un Tüfek, Mikrop ve Çelik adlı eserinde konu şöyle ifade edilmiştir[ii]:
“Bereketli Hilal’de tarım, ‘temel bitkiler’ diye adlandırılan 8 bitkinin evcilleştirilmesiyle başladı. Bu sekiz temel bitki şunlardır: Tahıl olarak çiftsıralı buğday ve teksıralı buğday, arpa; baklagillerden mercimek, bezelye, nohut, acıburçak; liflerden keten bitkisi. Bu sekiz bitki içinde yalnızca ikisi, keten bitkisi ve arpa, Bereketli Hilal ve Anadolu dışında yaygın olarak bulunuyordu. İkisi çok az yayılmıştı, nohut yalnızca Güneydoğu Türkiye’de bulunuyordu, çiftsıralı buğdaysa yalnızca Bereketli Hilal’de. Dolayısıyla tarımın bereketli Hilal’de bulunan yöresel yaban bitkilerin evcilleştirilmesiyle başlayabilme olanağı vardı, başka yerlerde evcilleştirilmiş yaban bitkilerden elde edilmiş tarım bitkilerinin beklenmesine gerek yoktu.”
Eğer insanlık adına nispeten daha yüksek bir başarıdan söz etmek gerekirse, bu başarı öncelikle Amerikan yerlilerine bahşedilmelidir. Çünkü onlar yabanıl buğdayın olmadığı bir coğrafyada yabanıl türü hiçbir işe yaramayan mısırı ıslah edebilmek için düzinelerce mutasyona aracılık ettiler.
Mısırın nasıl olup da ıslah edilebildiği konusu henüz bir muammadır. Mısırın atası yabani rayana olarak adlandırılmış olan, koçan boyu 1,5 santimi zor bulan bir bitkidir. Çok az tohumu vardır ve tohumları yenmeyen sert bir kabuğun içinde saklıdır. Fakat MS 1500’lere gelinceye kadar Meksika yerlilerinin söz konusu bitkiyi, koçan boyu 30 santime ulaştırdığını ve bugün bildiğimiz mısıra dönüştürdüğünü biliyoruz[iii].
Devam Edecek..
________________________________________
Bereketli Hilal, bütün Mezopotamya’yı, güney doğu Anadolu bölgesini kapsayan ve daha sonra Akdeniz kıyıları boyunca Filistin’e kadar Suriye’nin batısını ve Lübnan’ı kapsayan hilal şeklindeki bölgenin adıdır. Hilalin iç kısmı geçit vermez çöller, dış kısmı ise dağlar ve Akdeniz’le sınırlanmıştır.
______________________________________________
i- Jared Diamond, Tüfek, Mikrop ve Çelik, TÜBİTAK Yayınları, sayfa 173
ii- Jared Diamond, Tüfek, Mikrop ve Çelik, TÜBİTAK Yayınları, sayfa 184
iii- Jared Diamond, Tüfek, Mikrop ve Çelik, TÜBİTAK Yayın, sayfa 154 ve 179