Dünya, insani yardım konusunda Sudan’ı yüzüstü bırakıyor

Sudan’ın başkenti Hartum’da Sudan ordusu ile Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) arasında savaş çıktığından, yani 15 Nisan 2023’ten  bu yana insani yardım kuruluşlarının etkili bir insani yardım operasyonu başlatamaması, uluslararası toplumun Sudan’daki duruma yönelik tüm yaklaşımlarında en öne çıkan başlık oldu.

Geçtiğimiz hafta, 19 Ağustos Dünya İnsani Yardım Günü’nde Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, sosyal medya uygulaması X’te (eski adıyla Twitter’da) bir paylaşımda bulunarak insani yardım alanında çalışanlara selam gönderdi ve kim olduklarına, nerede bulunduklarına ve neye maruz kaldıklarına bakmaksızın ihtiyacı olan herkese insani yardım sunma konusundaki özveri ve cesaretlerine dikkat çekti.

Guterres’in bu anlamlı selamı, örgütlerinin, Sudan’dan tamamen ayrılmalarından önce patlak veren savaşın üzerinden iki hafta geçmeden, savaş mağduru Hartum’dan çıktıkları o büyük göç sahnesiyle trajikomik bir tezat oluşturdu. 24 Nisan 2023’te beyaz BM arabaları, çıkış konvoyunun korunması için koordineli hareket ettikleri savaşan iki tarafın himayesinde Hartum’dan Port Sudan’a giden yolda uzun bir sıra oluşturdu. Savaşın iki tarafı, yolculuk esnasında konvoyun korunması için yer değiş tokuşu yaptı. Çıkış yürüyüşü için yapılan bu koordinasyonun başarısını temin eden bu kanallar, savaş mağdurlarının çok ihtiyaç duyduğu insani yardım kuruluşlarının görevlerini yerine getirmesini sağlamak için kullanılmadı. Aslında bu kanalların bu amaçla kullanılması yönünde bir girişimde bile bulunulmadı.  

Fotoğraf Altı: Darfur’daki savaştan kaçan Sudanlılar, eşyalarını Çad’ın doğusundaki arabalarla taşıyorlar. (Reuters)
Darfur’daki savaştan kaçan Sudanlılar, eşyalarını Çad’ın doğusundaki arabalarla taşıyorlar. (Reuters)

Daha sonra bu kuruluşların Sudan’daki varlığı, geri dönüşleri veya yokluklarının nasıl telafi edileceğine dair bir plan açıklanmaksızın sonlandırıldı. Bu sahne, Guterres’in kutlama mesajındaki iddialı ifadelerle bariz bir tezat oluşturuyordu. Tehlike bölgelerindeki çalışanlarının hayatını korumak ve önemli ve gerekli görevlerinin yerine getirilmesi için onlara en üst düzeyde koruma sağlamaya çalışmak elbette BM’nin görevi. Ama bu görevlerin yerine getirilmesi, varlıklarına acil ve giderek daha fazla ihtiyaç duyulan bir ortamda onları bu şekilde geri çekerek olmaz. Bu manzara, gerekli insani ihtiyaçların giderilmesi konusunda gösterilen özveriye ve cesarete dair söylenenlerle uyuşmuyor.

BM’nin ikinci genel sekreteri, tarihî lider Dag Hammarskjöld, barış yapıcılardan beklenen etkin rolün tarifine dair şu sözü söylemişti:

“Hepimiz kendi güvenliğimizi korumak için dikkatli davranmaya çalışırken son derece emniyetsiz bir dünya oluşturuyoruz. Hepimiz kendi güvenliğimizin peşine düşersek bu, bizi felaketimize sürükleyecek. Sadece cesaretin karanlık gölgesinde bu büyüyü bozabiliriz.”

Bununla birlikte açıkça görülen ve giderek netleşen şey şu ki Guterres’in liderliğindeki BM ile Hammarskjöld’ün genel sekreterliğini yaptığı BM aynı değil!

Sudan’da savaşan tarafların kitabının sayfası da uluslararası eylemi engellemenin sebep olduğu kötülükler sebebiyle beyaz değildi elbette. Şu an ordunun kontrol ettiği Sudan hükümeti, 9 Haziran 2023’te BM Genel Sekreteri’nin Sudan’daki Özel Temsilcisi Volker Peretz’i Sudan’da istenmeyen adam ilan etti. Daha önce ordu komutanı, Peretz’in değiştirilmesini talep etmiş ancak Genel Sekreter bunu duymazdan gelmişti. HDK milislerinin diplomatik misyon karargâhları ve BM depolarına yönelik yağma baskınları durmadı. Peki, iki kötü taraf arasında cereyan eden bu savaşta Sudanlı sivillerin ne günahı var da savaşın sınır tanımazlığı ve generallerin çılgınlığıyla baş başa bırakılıyorlar? Bu insani kuruluşların varlık sebebi, tüm bunların onlar üzerindeki etkisini hafifletmek değil mi zaten?

24 Nisan 2023’te beyaz BM araçları, çıkış konvoyunun korunması için koordineli hareket ettikleri savaşan iki tarafın himayesinde Hartum’dan Port Sudan’a giden yolda uzun bir sıra oluşturdu.

BM kuruluşlarının Sudan’daki başarısızlığı, savaştan sonra ortadan kaybolmalarıyla sınırlı kalmadı. Bu başarısızlık ortamında bazı uluslararası kuruluşlar, bir miktar para temin etme veya parayı yeniden yönlendirme fırsatı buldular. Örneğin Haziran 2023’te, savaşın patlak vermesinden sonraki iki ay içinde, eski BM Genel Sekreteri Kofi Annan aracılığıyla Haziran 2001’de kurulan AIDS, Tüberküloz ve Sıtma ile Mücadele Küresel Fonu (The Global Fund to Fight AIDS, Tuberculosis and Malaria); Sudan Sağlık Bakanlığı’na, Bakanlığın programı uygulama birimine sıtmayla mücadele için sunulan hibeyi sona erdirmeye ve hibenin ortadan kaldırılmasına ilişkin bu adıma karşılık sıtmayla mücadele faaliyetlerini yürütmek için alternatif önlemler aramaya karar verdiğini bildirdi. Küresel Fon yönetimi, birkaç hafta boyunca bu önlemlerin pratikte uygulanmasına yönelik planlar hakkında teknik bir tartışma yürüterek Sağlık Bakanlığı’nın dosyalarını görmezden geldi. Aynı şekilde Sağlık Bakanlığı’nın bu kararın gerekçelerine dair sorularını da duymazdan gelerek birkaç hafta sonra Bakanlığa, hibenin 31 Temmuz 2023’te sona ereceğini ve geri kalan değerinin BM Kalkınma Programı’na aktarılacağını hatırlattı. Söz konusu Kalkınma Programı, geçtiğimiz nisan ayında ülkeden çıktıktan sonra Sudan’da etkin bir pratik varlığa sahip olmayan kuruluşlardan biri.

Bu noktada, BM Kalkınma Programı’nın, Sudan’daki Küresel Fon’un finansmanı yoluyla uyguladığı diğer sağlık programlarındaki idari giderlerin değerinin hibe değerinin yüzde 27’si olduğunu belirtmekte fayda var. Şarku’l Avsat’ın Majalla’dan aktardığına göre Küresel Fon’un bu karara gerekçe olarak sunduğu tek şey, Sudan’daki savaşın Sudan hükümetine Fon’un muhasebe prosedürleriyle çatışabilecek yaptırımların uygulanmasına yol açma ihtimali. Sudan daha önce, Ömer el-Beşir rejimi esnasında ve İslamcıların hükümetini deviren Aralık Devrimi’nden sona uluslararası yaptırımlar ve Amerikan ambargosuyla yüzleşmişti, ancak insani yardım programları ile sıtma başta olmak üzere önleyici sağlık programlarının finansmanı bundan etkilenmedi.

Tüm bu tarihî ve en başta da insani unsurlara rağmen AIDS, Tüberküloz ve Sıtma ile Mücadele Küresel Fonu, hibeyi durdurup başka bir yöne aktarma kararı üzere yürüdü. Pratikte bu, gerçeklikten uzak ve BM’den veya Sudan’daki siyasi misyonundan en azından kamuya açık herhangi bir işaret veya yönlendirmeyle desteklenmeyen siyasi ihtimallere dayanarak, faaliyetlerinin yürütülemeyeceği anlamına geliyor.

Bu gelişme, savaştan önce bile sıtma vakalarının, Doğu Akdeniz bölgesindeki vaka yükünün yüzde 56’sını oluşturduğu Sudan’da yaşanıyor. Sudan, sıtmaya yakalanma oranı bakımından bölgede ilk sırada ve sıtma, ülkedeki başlıca beş ölüm nedeninden biri. Bu gelişme ayrıca, çok sayıda sivilin sıtmanın yerleşme oranının, dolayısıyla da nüfusunun hastalığa karşı bağışıklığının düşük olduğu bölgelerden sıtmanın yerleşiminin yüksek olduğu bölgelere doğru yer değiştirmesiyle sonuçlanan bir savaşın ortasında ortaya çıkıyor. Bu da bağışıklıklarının nispeten düşük olması sebebiyle onların yakalandıkları sıtmanın malign (kötü huylu) derecede olacak şekilde gelişmesi tehdidi taşıyor.

Üstelik bu gelişme, sıtmanın yayılma dönemi olan sonbaharda görülüyor. Sağlık sisteminin bozulması, vakaların tedavisine ilişkin katı protokollerin olmaması, ilaç ve damar için solüsyonların bulunmaması ve sağlık sisteminin karşı karşıya kaldığı diğer zorluklar düşünüldüğünde sonuç olarak ağır sıtmanın çok hızlı gelişecek başka komplikasyonlarının yanı sıra çok sayıda serebral sıtma ve böbrek yetmezliği vakaları görmemiz muhtemel.   

Bu da zaten çöken ve savaş koşulları nedeniyle durumu daha da kötüleşen sağlık sistemi üzerinde daha fazla baskı oluşumuna yol açacak. Ev sahibi topluluklar da düşük bağışıklığa sahip yerinden edilmiş kişilerden bulaşma riskinin artmasıyla karşı karşıya kalacak ve bu, hastalığın yayılma oranını yukarı doğru artıracak. En az yirmi milyon Sudanlı, savaşın diğer tehlikeleri bir yana, sadece sıtma acısı ve ölüm riskiyle yüzleşecek. Bu olay, ancak sağlık alanındaki insani yardımın ham bir tavırla siyasileştirilmesi olarak tarif edilebilir. İyi ama ülkedeki kırk milyon Sudanlının ne suçu var da uluslararası sistem tarafından cezalandırılıyor veya kötü bir savaşın darbeyle çaldıkları iktidar ganimeti için çatışan taraflarına uygulanan baskıya alet ediliyorlar? Halbuki uluslararası toplum onları ısrarla şımarttı da en sonunda Sudanlıların tepesinde birbirleriyle kavga edecek hale geldiler!

Savaşın başlangıcından bu yana Sudan’daki insani duruma ilişkin istatistiklere bakılırsa bu utanç herkesin. Nitekim ülke içinde yerinden edilenlerin sayısı dört milyona yaklaştı. Bunlardan yaklaşık bir milyonu komşu ülkelere sığınırken yaklaşık 3,3 milyonu da ülke içinde yer değiştirdi. Başkent Hartum’un yıkılması da buradaki nüfusun yaklaşık yüzde 71’inin yerinden edilmesine yol açarken şehir de giderek bir hayalet şehre dönüşüyor. Ayrıca savaş piyasası ve ekonomisi de gitgide acımasızlaşıyor. O kadar ki düzenli ithalat hareketinin askıya alınması nedeniyle artan kıtlığın ortasında, farklı eyaletlerde tüketim mallarının fiyatları ikiye katlandı. İlaç tedariki de ülkenin ihtiyacının yalnızda yüzde 30’una ulaştı. Bu durum, HDK milislerinin Ulusal Tıbbi Malzeme Fonu’nun ana depolarını işgal etmesiyle daha da kötüleşti. Bunun etkisiyle ülke genelinde genel sağlık sektörüne ilaç tedariki kesintiye uğradı ve savaşın sebep olduğu kıtlığın şiddeti arttı. 11 Ağustos’ta Dünya Gıda Fonu ilk kez, Sudan’ın Batı Darfur eyaletindeki bölgelere gıda sevkiyatı yapma başarısını kutladı. Ancak bu kutlama, savaşın başlamasından dört ay sonra gelen bu kısmi başarının, çoktan etnik temizlik katliamlarına maruz kalan köyler ve bölgeler için elde edildiğini göz ardı ediyor!

İki kötü taraf arasında cereyan eden bu savaşta suçu olmayan Sudanlı siviller savaşın sınır tanımazlığı ve generallerin çılgınlığıyla baş başa bırakılıyorlar.

Savaş başladığından bu yana acil insani yardıma ihtiyaç duyan sivillerin sayısı 24,7 milyona ulaştı. Bunlardan 19,9 milyonunun gıdaya ihtiyacı var. Sadece 2,1 milyon insana ulaşılarak ihtiyacı karşılama oranı yüzde 10,6 oldu. Sağlık desteğine ihtiyaç duyanların sayısı ise 11 milyon sivil; bunlardan da sadece 820 binine destek sunularak ihtiyacı giderme oranı yüzde 7,4 oldu. 8,6 milyon öğrenci, temel eğitim desteğine muhtaç olmakla birlikte bu destek, sadece 58,8 bin öğrenciye sunuldu ki bu, yüzde 1’in altında bir orana tekabül ediyor. 5,7 milyon Sudanlının ihtiyaç duyduğu barınma konusunda ise sadece 110,8 bin kişiye, yani yüzde 1,9’una destek sunuldu.

Fotoğraf Altı: Darfur’un Cüneyne kentindeki çatışmalardan kaçan Sudanlı kadınlar, Çad’ın doğusunda uluslararası yardım almak için bekliyorlar. (Reuters)
Darfur’un Cüneyne kentindeki çatışmalardan kaçan Sudanlı kadınlar, Çad’ın doğusunda uluslararası yardım almak için bekliyorlar. (Reuters)

Bu rakamlardan hareketle diğer alanlardaki ihtiyacı karşılama oranı tahmin edilebilir. Burada şu nokta kayda değer: Bu ihtiyaçların çoğu, BM kuruluşları tarafından karşılanmadı; insani durum karşısında ilk ve en büyük müdahaleyi yapanlar, Sudan’daki direniş komiteleri tarafından oluşturulan acil servis grupları oldu. Aralık devriminde dillendirilen özgürlük, barış ve adalet sloganlarını hayata geçirmek için devrim esnasında ve darbe sonrasında siyasi direnişte örgütlenen gençlik grupları, savaş başlar başlamaz acil servislerin oluşturulduğunu duyurdu. Bu servisler, savaş bölgelerinde mahsur kalan ve aralarında çok sayıda diplomatın ve uluslararası yardım kuruluşu çalışanının da bulunduğu kişilerin şehirdeki güvenli bölgelere tahliye edilmesine etkin bir şekilde katkı sağladı. Hammarskjöld’ün helakin büyüsünü bozan cesaretin gölgelerine dair asil sözünden ilham alan bu gençlik grupları, canlarını tehlikeye atarak ve tehlikeyi hiçe sayarak gıda ve su dağıtımı, yaralıların tahliyesi ve böyle durumda gerekli başka görevleri üstlendiler. Görünen o ki Hammarskjöld’ün bu sözü, bugün onun koltuğunda oturanlar tarafından unutuldu ya da unutulmuş gibi yapılıyor. Ayrıca tüm yardım kuruluşları da nisan ayındaki savaşla başlayan çıkış yolculuğunda BM’ye eşlik etmedi. Sınır Tanımayan Doktorlar (MSF), Uluslararası Kızılhaç ve Norveç Mülteci Konseyi (NRC) gibi kuruluşlar, Sudan’ın dört bir yanında kahramanca faaliyet yürütmeye devam ediyor. Sudan’daki NRC Direktörü William Carter, Sudan’da insani yardımın aksamasına yönelik sert bir eleştiride bulunmak için sesini yükseltti ve Sudan’daki durumu Ukrayna’daki durumla karşılaştırarak uluslararası sistemi açıkça ırkçılıkla suçladı.

BM kuruluşları, Sudan’daki insani ihtiyacı karşılayacak bütçeyi yaklaşık 2,6 milyar dolar olarak belirlemişken, şu ana kadar bunun yalnızca 658 milyon doları temin edildi ve toplam bütçe açığı yaklaşık yüzde 75 oldu. Önemli insani alanlarda ihtiyacı karşılamaya dönük destek açığı mesela beslenmede yüzde 81, sağlıkta yüzde 80,9, mültecilerin korunmasında yüzde 88,6, gıda güvenliğinde yüzde 61,4, barınak temininde yüzde 82,3 ve temiz su ve sanitasyonda yüzde 82,1’e ulaşıyor. Ancak koordinasyon ve kamu hizmetleri (uluslararası çalışanların maaşlarını, sözleşmeleri vb. kapsayan kalem) alanında bu açık, doğal olarak yüzde 36,1’e düşüyor. Bu da bu korkunç rakamlar karşısında bu koordinasyon ve kamu hizmetlerinin mahiyetini sorgulamamıza sebep oluyor.

25 Temmuz’da Çad’ın doğusundaki mülteci kampına taşınmak üzere Fransız ordusuna ait nakliye araçlarına binen Sudanlı çocuklar. (Reuters)
25 Temmuz’da Çad’ın doğusundaki mülteci kampına taşınmak üzere Fransız ordusuna ait nakliye araçlarına binen Sudanlı çocuklar. (Reuters)

İnsani felaketleri birbirleriyle mukayese etmek elbette doğru değil, ancak hepsine karşı eşit bir yaklaşım benimsenmeli. Sudan’da yaşanan felaketi görmezden gelmek ve kayıtsız kalmak, 21’inci yüzyılın insanlığına yakışmıyor. İnsani yardım çabaları, uluslararası iş birliği ve BM sisteminin faaliyetleri; bağışçı ülkelerle uluslararası grupların iyi kalpliliğinden kaynaklanan bir hayır işi değildir. Bu daha ziyade, uluslararası bir görevdir ve 300 yılı aşkın bir sömürü düzeninde dünyanın güney ülkelerinin başına, kuzey ülkeleri yüzünden gelen felaketlerin tazmin edilmesidir. Bu üç yüzyıl, güney ülkelerindeki toplumların ve siyasi sistemlerin doğal seyrini kesintiye uğrattı ve sömürgecilik dönemindeki servet birikimi, yağmalanan kaynaklar ve ucuz işgücü sayesinde güney ülkeleri ve toplumları pahasına gelişmiş ülkelere bir bağımlılık hali doğurdu. Bunun sonucunda da uluslararası güvenlik ve istikrarın doğru düzgün sürdürülmediği ciddi bir eşitsizlik durumu ortaya çıktı.    

BM Kalkınma Programı’nın, Sudan’daki Küresel Fon’un finansmanı yoluyla uyguladığı diğer sağlık programlarındaki idari giderlerin oranı, hibe değerinin yüzde 27’si.

Ancak Sovyetler Birliği’nin çöküşünden itibaren bu uluslararası sistemin, Irak ve Afganistan’ın işgalinde gördüğümüz gibi tek bir küresel kutbun politikalarına hizmet etmesinin sebep olduğu felaketler ve daha sonra Libya ve Suriye’de gerçekleştirilen olgunlaşmamış veya iyi planlanmamış müdahalelerin feci sonuçları; küresel sistemin aşınıp Hammarskjöld ile yoldaşlarının İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra belirlediği soylu hedeflerden ilham alma ve onlara hizmet etme konusundaki ahlaki siyasi pusulayı kaybetmesinden ve uluslararası sistemin güvenlik ve barışı koruma ya da tüm insanların insanlık onurunu muhafaza etme konusunda gerçek anlamda acizliğe ve felce uğramasından kaynaklandı.

BM’nin insanlığı mutluluğa ulaştırmak için değil, cehennemden kurtarmak için var olduğunu da Hammarskjöld söylemişti. Ama görünüşe bakılırsa BM bugün rolünün, nüfuzunun ve varlığının giderek yok olmasını izlerken hiçbir şey yapmamayı tercih ediyor.

Kaynak: Majalla

Çeviren: Şarku'l Avsat / Emced Ferid Tayyib

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.