Dr. REŞİT GALİP’in (Mustafa Reşit Baydur - 1893 Rodos - 5 Mart 1934 Ankara)
AZİZ HATIRASINA
Türküm dedim dünya ahret
Doğruluğum istikamet
Çalışkanlık hem mürüvvet
Yasa üzre ol maharet [1]
..
Küçükleri koru gözet
Büyüklere hürmet sarf et
Türk dünyaya bir emanet
Gelecektir bak selamet
..
Türk milleti canım kurban
Yoksul yetim bize yaran [2]
Türk ülkesi olur Turan
Işık saçar rehber Kuran
..
Atatürk’üm verdin bize
Hür düşünce ilim [3] göze
Dönüş olur Türk’e öze
Yorgunluk yok ele dize [4]
..
Özden anlat sen bunları
Düşmanları oyunları
Türk’e kurt ve koyunları
Uygur Göktürk ok Hunları
..
Saygı ve Dostlukla
Hilmi Özden
2
Tıbbiyede okurken iki kez eğitimini bırakıp Balkan ve I. Dünya Savaşına gönüllü olarak katılan Dr. Reşit GALİP’in aziz hatırasına:
İyi ki sizler vardınız.
Vefat ettiğinde cebinden 5 lira çıkmıştır.
Atatürk’le tartışacak kadar aydın birikimine sahiptir.
Atatürk’ün kendisini sevdiğini ve saygı duyduğunu bildiği halde ondan bile hiçbir şey istemeyecek oranda vakar sahibidir.
Öldüğünde çocuklarına maddî hiçbir şey bırakamamıştır.
Onların nesli bir destandır.
Destan olmayanlar onların destanlarını okurlarsa belki (!) anlayabilirler.
Ebedi olun durağınız Cennet olsun.
Orhan Seyfi ORHON onun için şu veciz ifadeyi kullanmıştır:
“O bizim yürüdüğümüz yolda koşuyordu!”
ANAYASA'NIN 5. MADDESİ
“Devletin temel amaç ve görevleri, Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır”.
ATATÜRK:
“Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir”.
ANAYASA’NIN 10. MADDESİ
“Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür”.
2009 yılında Mazlum-Der, “ırkçı söylemler içerdiği ve tercih hakkını kaldırdığı” iddiasıyla Andımızın okunmasının iptali için Danıştay 8. Dairesine başvurdu. Millî Eğitim Bakanlığı o dönemde Hukuk Müşavirliği imzası ve Bakan adına buna itiraz etti.
3
Millî Eğitim Bakanı olan Nimet Çubukçu, 23 Ekim 2009’da Danıştay’a kaldırılmaması doğrultusunda görüş bildirmişti: “Ant, ırkçılık içermiyor. Pedagojik anlamda aykırı değildir. Öğrenci Andı’nda yer alan ifadeler Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na aykırılık taşımamaktadır. Öğrenci Andı’ndaki ülküm, yükselmek ileri gitmektir deniyor. Ey büyük Atatürk; açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim ifadesi, Anayasa’nın 2. maddesiyle doğrudan bağlantılı ve ilişkilidir. Anayasa’nın 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyeti’nin insan haklarına saygılı Atatürk milliyetçiliğine bağlı bir hukuk devleti olduğu belirtilmiştir…” diyerek iptal talebine karşı savunma yapmıştı.
Danıştay 8. Dairesi, 9 Kasım 2009'da davanın ilk incelemesini yaptı, yürütmenin durdurulması istemini, oy birliğiyle reddetti.
2009 DANIŞTAY 8. DAİRE’NİN GÖRÜŞÜ
“Anayasanın 66. Maddesinde, -Türk Devleti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür hükmüne yer vermiştir. Türk kelimesi bir ırkın değil, Türkiye cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan dili, ırkı, rengi, cinsiyeti, siyasi düşüncesi, felsefi inancı, dini, mezhebi ne olursa olsun tüm vatandaşların bir araya gelerek oluşturdukları, herkesi kapsayan ve kucaklayan milletin ortak adıdır. Aksi yöndeki davalı iddialarına itibar edilmemiştir. Nitekim anayasamızda Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesin herhangi bir ayırıma tabi tutulmaksızın Türk olduğunu belirtmiştir. Açıklanan nedenlerden dolayı davanın reddine karar verilmiştir. Bunun üzerine okullarda andımız yeniden okunmaya başlanmıştır.
Danıştay 8. Dairesi yukarıdaki gerekçeyle, 2011’de Ant’ın okunmaya devam edilmesi yönünde oybirliğiyle karar vermişti [5]
Danıştay 8. Dairesi 18 Şubat 2011’de Millî Eğitim Bakanlığını destekleyecek şekilde karar verdi. Danıştay 8. Daire, andın okutulmasına imkân tanıyan düzenlemenin iptal istemini de 1 Nisan 2011'de oy birliğiyle reddetti.
Ancak 8 Ekim 2013 günü, Çözüm Sürecinde (Bu sürecin çözüm değil ölüm süreci olduğu daha sonra anlaşılmıştır), Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı; İlköğretim Kurumları Yönetmeliğinin 12. maddesinde bir değişiklik yaptı; andımızı kaldırdı. “Bugünün dünyasında söyleyenler de, söyletenler de neyi niçin söylediklerini çok düşünmez hale gelmişti. Günün şartlarına uyduruldu” gerekçesini öne sürdü. Eğitim işkolunda örgütlü sendikalar (Türk Eğitim-Sen ile Eğitim-İş); iptal için Danıştay’a başvurdular. 2013 yılından 2018 yılına kadar karar çıkmadı. Sonunda Danıştay 8. Dairesi; başvuruyu haklı buldu, yönetmenlik değişikliğini iptal etmiş oldu.
4
18 Nisan 2018’de andımızın okunmaya devam edilmesi kararına uyulmadı. Millî Eğitim Bakanı olan Ziya Selçuk, kararı temyiz etti. Temyizde Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), “Andımız’ın okullarda okutulmasına hükmeden Danıştay’a gönderdiği itiraz dilekçesinde metin için ‘anakronik‘ (çağdışı) nitelemesinde bulundu”. Danıştay İdari Dava Daireler Kurulu, Mart 2021’de oy çokluğuyla (76) değişikliğin uygunluğuna karar verdi (kurul sayısının aleyhteki görüşte olanların sayıca çoğalması beklenmişti).
Hükümet de 11 yıl sonra andımızı kaldırma gerekçesini açıkladı: “Soğuk Savaş döneminde kapalı toplumlarda bir dönem öğrencilerde millî bilinç uyandırılması amacıyla toplu ve sözlü tekrarlara dayanan törensel uygulamalar güncelliğin yitirirken; ileri demokrasilerde uygulamaların terk edildiği gözlenmektedir. Öğrencilerde millî bilincin uyandırılmasına yönelik bu tür uygulamaların yararlı bir etkisi bulunmamaktadır. İlkokullarda her sabah esas duruşta ant okunması, pedagojik olarak da zararlı bulunmakta, öğrenci olmayan, ezbere dayalı bu tip zorunlu zararlı tekrarların öğrencilerin zihinlerini gelişimini olumsuz etkilediği vurgulanmaktadır. Bu yüzden okullardaki Andımızın okunmasına yönetmelik değişikliğiyle son verdik [6]” diyordu.
ABD, Rusya, İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, İspanya, Japonya vb devletler gibi her devletin bir andı-aidiyet yemini vardır. Örneğin ABD andı, el kalp üzerine konarak okunarak okunur. Türkiye’deki Ant karşıtlığı; metin içindeki “Türk” sözcüğü nedeniyledir.
Ayrılıkçı yapılar, bunun ırkçılık; teokratik özlemliler ise ümmet karşıtlığı olduğunu öne sürmektedirler. Oysa Anayasamızın 66. maddesini tekrar vurgulamak üzere Türk milletini şöyle tanımladığı unutulmamalıdır: “Türk Devleti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür.
”Atatürk ise;
“Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir” şeklinde açıklamıştır. Her ikisinde de Irkçılık ifade eden bir tanım yoktur. Batılı-garplı devletler, Büyük Selçuklu Devleti’nden itibaren doğu-şark toplulukları “Türk” diye ifade etmişlerdir. Nitekim Anadolu Selçuklu ile Osmanlı devletlerine “Türk” ve Kurtuluş Savaşı’nı sürdüren Kuvay-ı Milliye’yi de aynı sözcükle ifade edilmiştir. Daha meclis Ankara’da toplanmadan “Türkler” denmiştir.
İstanbul merkezli Osmanlı Devleti karşısındaki Anadolu halkını Türk olarak genellemişlerdir.
O nedenle kurulan devletin adı; Türkiye Cumhuriyeti Devleti olmuştur.
Etnik veya teo stratejilere göre Atatürk’ün millet ve milliyetçiliğini tanımlamak ve yargılamak, en iyimser şekliyle ayrıştırmadır. Çağdaş ve geniş boyutlu bir kavramın daraltılmasıdır.
Türkiye’yi Yogoslavyalaştırmak, Iraklaştırmak anlamını içerir. Laik anlayıştan uzaklaştırmak, tasada ve kıvançta bölünmez bütün olma ülküsünden saptırmak, ülkeyi kent devletçikleri anlamında özerkleştirmek, ulusal devleti yok etmek vb anlamlara gelmektedir [7]..
.
Balkanlarda “Elhamdülillah müslümanım” ifadesi “Elhamdülillah Türk’üm” şeklindedir.
5
Pîr-i Türkistan Hoca Ahmet Yesevî Hazretleri’nin talebeleri Balkanlara bu idrakî yerleştirmişlerdir. Çünkü Pîr-i Türkistan “Elhamdülillah Türk’üm, Müslüman’ım” anlayışı ile doksan binden fazla manevi evladını yetiştirmiştir. Türkistan’dan Anadolu ve Balkanlara Türklük şuurunun taşıyıcıları bu alp erenlerdir.
Şimdi Türk nesline yasaklanmak istenen andımızın sözlerine gelelim:
Prof. Dr. Nurullah ÇETİN (30 Eylül 2013) Bey’in yazdığı Andımızla (Andımıza ilave cümleler de onun anlam ve bütünlüğünü bozmamıştır) ilgili yazısından ayet ve hadislerle andımıza dinî açıdan itiraz ettiklerini zannettiklere nasıl cevap verdiğini hatırlatmak istiyorum:
TÜRKÜM
Prof. Dr. Nurullah ÇETİN TÜRK mensubiyet şuurunu Atatürk’ün “Ne mutlu Türküm diyene” vecizesinde açıklar. Biz burada nice alim ve arif atalarımızdan sadece Kaşgarlı Mahmud, Hacı Bektaş-i Veli ve Mevlana’nın şu sözlerini paylaşmamız yeterli olur kanaatindeyim: Kaşgarlı Mahmud’un Divan-u Lügat-i Türk’te ifade ettiği “iki hadis bulunmaktadır.
Kâşgarlı Mahmud¸ Dîvân-ı Lugâti't-Türk'ü yazma sebebini Allah'a ve Hz. Muhammed'e (s.a.v.) övgü bölümünden hemen sonra şöyle açıklamaktadır. “Talih güneşinin Türklerin burcunda doğduğunu ve Cenab[1]ı Hakk'ın Türk hakanlığını göğün felekleri arasına yerleştirdiğini¸ onlara Türk dediğini ve egemenlik verdiğini¸ onları çağın hakanları yapıp¸ dünyaya hükmetmenin dizginlerini ellerine verdiğini¸ onları tüm beşeriyete memur ettiğini¸ doğruluğa yönelttiğini¸ onlara katılanlar ve onlar adına çabalayanları güçlendirdiğini¸ böylece istedikleri her şeyi elde ettiklerini ve çapulcuların rezilliğinden kurtulduklarını idrak ettim ve anladım ki akıl sahibi her insan onlara katılmalıdır; aksi hâlde onların ok yağmuruna maruz kalır. En iyisi gönüllerini almak¸ kulaklarına eğilmek suretiyle onlara yanaşmak ve onlarla kendi dillerinde konuşmaktır. Hasımlarından birisi onların tarafına geçerse¸ onu diğerlerinin hışmından korurlar; başkaları da onunla birlikte iltica edebilir ve böylece kötülüğe maruz kalma konusundaki tüm korkular bertaraf olur.” ,
Kâşgarlı Mahmud¸ eserini yazma sebeplerinden birini de şöyle izah eder:“Buharalı imamlar arasındaki bir güvenilir kaynaktan ve Nişabur halkının bir imamından işittim. Her ikisi de aşağıdaki hadisi aktardı ve ikisinin de isnat zinciri Rasûlullah'a (Allah'ın salât ve selamı onun üzerine olsun) dayanıyor. Kıyamet alametlerinden¸ ahir zaman azaplarından ve Oğuz Türklerinin ortaya çıkışından söz ediyordu¸ dedi ki: ‘Türklerin lisanını öğrenin¸ çünkü onların saltanatı uzun sürecektir.' Kaşgarlı Mahmud bu hadis sahih ise-vebali boyunlarına olsun- Türkçeyi öğrenmek dinî bir vecibedir. Eğer sahih değilse¸ marifet bunu gerektirir.”
6
Hace Bektaş Atamız “Türk Milleti cihana hâkim olmak için yaratılmıştır [8]” demektedir.
Tabi bu ifade kökleri güçlü bir Yesevî geleneğe dayanmaktadır.
Hazreti Mevlana da Mesnevi’de: “Ne mutlu o Türk'e (kâmil insana) ki; çekinmeden, korkmadan konuşmasına devam eder ve atını ateşle dolu hendekten sıçratıverir(ölümü (bile) göze alarak, çok tehlikeli bir iş olan hakikatleri söylemeyi başarır).O, heyecanla, İlâhî aşkla atını öyle bir hızlı sürer, öyle şahlandırır ki, onu ötelere, göklerin üstüne çıkarmayı düşünür! O yalnız Allah'ı düşünür. Ne kimseyi görür, ne kimsenin hasedine bakar. Her şeyden gözünü yummuştur; ateş gibi kuruyu da yakmıştır, yaşı da [9]…”
Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım ailesinin Mevlevî; babası Ali Rıza Bey ailesinin Bektaşî ve Bayramî meşrepten geldiğini burada hatırlamak gerekmektedir.
Mustafa Kemal Atatürk’ün fikir babalarından Ziya Gökalp Bey Ali Emirî Efendiden tek nüsha olan Divan-u Lügat-ı Türk’ü rica etmiş Kilisli Rıfat Efendi sayesinde Türk Düşünce tarihine kazandırmıştı.
Atatürk bu eserleri ve hakikatleri okumuş ve biliyordu. Onun “Ne mutlu Türküm diyene” vecizesi asırların imbiğinden ve çilesinden geçmiştir.
(Devamına aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz)
https://www.bursaarena.com.tr/dr-resit-galip-ve-andimiz-2-makale,9242.html