(Bizim Külliye, Üç aylık kültür ve sanat dergisi, 99. sayı, Mart-Nisan-Mayıs 2024, s. 88-94)

...

Romanın oluşumunda dilin öneminden de Kemal Tahir ağırlıklı ola­rak bahsetmektedir. Başka metinlerinde de yazdığı gibi ulusal dil geleneğinden ve halk hikâyelerinden yararlanmanın yoğun önemi Kemal Tahir’in temel zihniyetini oluşturmaktadır. Devlet Ana’da da görülebileceği gibi Dede Korkut’tan önemli ölçü­de yararlanmaktadır. Zaman zaman da söylediği gibi Dede Korkut dilinin yanında, başka deyiş özelliklerinden de yararlanmakta, üst kesitlerin söyleyiş özellikleri açısın­dan da, Naima Tarihi’nin önemli bir dayanak oluşturabileceğini düşünmektedir[1]. Kemal Tahir romancı ile bilim adamının aynı amacı paylaştığı ya da paylaşması gerektiği kanısındadır. Hiç değilse Türkiye'de. Çünkü Türk toplumunun yapısı, oluş yasaları, özellikleri doğru dürüst incelenmiş değildir. Romancı bu konuda okuru aydınlatmakla görevlidir. Romancı bilimin bulduklarıyla vardığı noktayla da yetinmemeli çünkü bu bilineni tekrar olur. Bilimsel olarak tespit edilmiş bir konu bir buluş tek başına bir edebiyat eserine temel olamaz. Edebiyatçı bilimin vardığı yerden sonrasını zorlamak zorundadır[2]. Başka bir deyişle romancı bilim adamının henüz söylemediği bir gerçeği bulursa söyleyeceği yeni bir şeyi yazmaya değer bir konusu olacaktır. Romancı ile bilim adamı arasındaki fark Kemal Tahir'e göre şudur: “Bir sosyolog, tarihe bilimsel açıdan yaklaşacağı için sadece aklını kullanır; fakat bir romancı tarihe bakarken ve onu kendi harcına katarken hem aklını hem sezgilerini kullanır”[3].

Devlet Ana’nın anlaşılması bakımından önemli olan hususlardan biri de belki annesi Bacıbey’in zoruyla Kerim Can’a dönüşen Kerim Çelebi’nin tekrar Kerim Çelebi’ye dönüşmesidir: “Kılıcını tuttu, kabzasını saygıyla öperek alnına götürdü. Acele indi. Çıkını telaşla çözdü. İçindekiler Benito Keşiş'in mağarasında gördüğü kitaplardı. Birer birer aldı, okşar gibi evirip çevirdi. Gülümsemesindeki utangaç keder siliniyor, yüzü rahatlıyordu. Türkçeleri ayırdı. Kelile ve Dimne'yi gelişigüzel açtı, önce ayakta göz gezdirdi, sonra ne yaptığını pek bilmeden sedire yavaşça oturdu. “Padişah dahi, kullukcularına iyiliği ve nimeti endazeyle vermek gerek kim, korku ile umut arasında yaşayalar... Ne yoksulluk yüzünden kaçıp düşmana varalar ve ne baylık ve mattık yüzünden azalar ve padişaha asi olalar...” Çevirdi. “Benim, kendime öğütçü... Kendi nefsimden daha doğru kim ola... Bu ara, öğüt yeridir eğer makbul düşerse ve mesel vaktidir eğer akıl gücüyle dinlenirse...” Çevirdi. “Fesat ve zalim kişinin sırrını gizlemek ol kötü işte onunla ortaklık göstermek olur," Kelile ve Dimne'yi bırakıp Kabusnâme'yi aldı, karıştırdı. "Söz âdemde gizli değil, illâ âdem sözde gizlidir... Zira ki, söz âdeme perdedir, imdi bilmiş ol ey oğul, söz ulu nesnedir, sen dahi sözü ulu bil ki, gökten gelmiş nesnedir...” Biraz düşünüp, bir başka sayfaya geçti. “Dokuzuncu Bab: Bir kişi duvarlı evceğizi içinde bir padişaha benzer... İçki meclisinden şöyle kalk ki, daha iki üç kadeh içmeye gücün ola, pes, sakın, tokluk lokmasından ve sarhoşluk kadehinden...” Sayfalarda durarak okudu: “Konuktan özür dileme ki, özür dilemek pazar halkının işidir... Aşk yiğitlerin oyunudur. Pirler âşık olursa hiç özürü yoktur.” Dalıp düşündü, el yordamıyla Feleknâme'yi aldı: “Kendisinden çün değildir ay nuru Aydını kamu güneştendir varı çün güneşten nur alır. ay…………..-………… ikisi arasına yer gölgesi –Düşecek………..-Ay tutulur nurunu vermez olur- Zira ol dem güneşi görmez olur”... ……….Vezir Nizamülmülk'ün Siyasetnâme'sini saygıyla açtı. Yer yer duraklayarak karıştırmaya başladı”[4].

Devlet Ana’daki bu “değişik göndermeler Osmanlı toplumunun anlaşılış biçimi konusunda fikir vermektedir. Osmanlıya sadece bir askerî toplum ola­rak, askeri boyutuyla bakmamaktadır. Osmanlı toplumu ve devleti bütünüyle de sos­yal ve kültürel yapısıyla gündeme getirilmemektedir. Tabiî bu sosyal, ekonomik ve kültürel özellikler bir ölçüde örtük olarak fonda kalmaktadır. Devlet Ana geniş an­lamda Türk insanını anlatmaktadır. Devlet Ana sağlı-sollu Batıya bakış biçimimizin değiştiği bir dönemde üzerinde yeni baştan düşünülmesi gereken önemli bir metindir. Türk modernleşmesinin her dem gündemde olması Batı’ya karşı kültürel direncimizin ana eksenlerinden biri olan Devlet Ana’nın tekrar tekrar okunmasını ve yeniden tartışıl­masını gerektirmektedir. İnsan üzerine odaklaşan metin dayanılacak önemli potansiyelin Kemal Tahir’in deyimiyle Anadolu Türk insanı olduğuna işaret etmektedir. Devlet Ana kuruluş dö­nemindeki bir devletin ortamına, insanına olumlu bakmaktadır. O dönem ortamının iyimser olduğunu ifade etmiştir”[5].

Burada Mustafa Necati Sepetçioğlu’nun tarihi romanları ile Devlet Ana’yı bir kıyaslama yapmak mümkün olsa da bu yazının sınırlarını aşacağı için başka bir incelemeye/incelemelere bırakmak isabetli olacaktır. Kilit’le başlayan nehir romanlarında Sepetçioğlu’nun tanıttığı tarihî kurum ve şahsiyetler Kemal Tahir’den farklılık arz eder. Bu iki ayrı Türk aydınının kendi irade, düşünce, dünya görüşü ve tercihlerini okuyucu ile buluşturma çabasıdır. Nurullah Çetin Edebiyat ve Bilinç[6] eserinde Yunus Emre’ye romanda şarap içirtilmesini eleştirir. Çünkü Kemal Tahir’in Yunus Emre'ye şarap içirme sahnesi romancı açısından mazur görülse de Türk Tasavvuf Geleneği açısından asla kabul görmemiştir. Üstelik Türk halkının gönlünde yer etmiş Yunus Emre'nin hayat tarzı ve eserleri bilinmektedir. Devlet Ana romanının Türk edebiyatında çok önemli bir yeri olmasına rağmen bu ve bazı benzeri nedenlerden tenkit de edilmiştir. Bununla beraber “Kemal Tahir ve Eserleri”nin Türk gençliği tarafından bilinmesi/okunması ve Türk aydınlarının onun romanları üzerine değerlendirmeler yapması gerekmektedir. Bu çalışmalar Kemal Tahir’in Devlet Ana ve diğer eserlerinin “Türk Edebiyatının Ortak Kültür Mirası” olduğunu da unutturmayacaktır.

file:///C:/Users/hilmi/Downloads/Bizim%20K%C3%BClliye%2099.pdf

_________________________________________
[1] Kurtuluş Kayalı, a. g. m. s.700.

[2] Berna Moran, Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış-Sabahattin Ali’den Yusuf Atılgan’a, C. II, İletişim Yay., İst, 2012, s. 185. Kemal Tahir, Notlar I, Bağlam Yay., 1989, s. 198.

[3] Berna Moran, a. g. e., s. 185. İsmet Bozdağ, Kemal Tahir'in Sohbetleri, Bilgi Yayınevi, 1980, s.141.

[4] Kemal Tahir, a.g. e., s. 645-646.

[5] Kurtuluş Kayalı, a. g. m. s. 704.

[6] Nurullah Çetin, Edebiyat ve Bilinç, Öncü Kitap, 2010, Ankara, s. 70.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.