Turizm Bakanı ne yapıyor Allahaşkına? Bugüne kadar kalıcı, çarpıcı, sektörün ihtiyacı olan konularda dişe dokunur bir kararını hatırlayanınız var mı?
İşi iyi bilir diye, Türkiye’nin en büyük seyahat acentasının sahibini Bakanlığa getirdik. Franko döneminde İspanyollar da aynı şeyi yapmışlardı ama, onların acenta sahibi uçurmuştu İspanya turizmini. Bizimki havanda su döğüp duruyor. Göreve geldiğinde, herkes büyük umutlar beslemişti. Şimdi dizini dövüyor sektör. Cumhurbaşkanının desteğine sahip olmasına rağmen, böyle bir imkanı iyi kullanamadı. Demek ki, acenta yönetmekle olmuyor bu işler. Devlet gibi ciddi bir yapıda, daha donanımlı ve bilgili, yaratıcı beyinler gerek…
40 milyon turist ve 40 milyar dolar bekliyoruz turizmden. Görünen o ki, bu hedefi tutturmamız kolay değil. Daha doğrusu tutturacak bir şeyler yapamıyoruz. Armutun pişip ağzımıza düşmesini bekliyoruz. Dünyadaki gelişmelere paralel doğru dürüst bir politika oluşturamıyoruz. Gerçi dünyanın da, Türkiye’nin de şartları çok değişti. Yabancı turist kum-deniz-güneş üçlüsünden daha yeni, daha farklı şeyler arıyor. Sağlık, spor, golf, termal, tarih, lezzetli yiyecek ve içecekleri, yöresel tatlar ve yaşantıları, doğaya dönüşü yaşamak istiyor. Artık büyük otelleri doldur boşalt sistemine veda ediyor dünya. Yeni keşiflere, yeni ufuklara koşuyor herkes.
Türkiye bunun için mükemmel bir ülke. Herşeyi var, her şeye sahip. Eğer turizmi kuralına göre yapsak var ya, bizi kimse tutamaz. Ama bunun için istikrar, güven, huzur ve kararlılık lazım. Her Allah’ın günü olumsuz sürprizlere gebe, terörle boğuşmak zorunda kalan ve kardeşçe, birlik ve beraberlik içinde yaşamak için çaba sarfetmeyen bir toplum, turizm için elverişli iklimi sağlayamaz. Dünya çevreye özen gösteriyor, biz tahrip etmek için ne mümkünse yapıyoruz. Avrupa’lı turist, demokrasi ve insan hakları konusunda çok hassas. Hele kadına şiddete tam düşman. Hayvanların kılına dokunulmasın diye uğraşan bir batılı, bizdeki olayları medyadan yada televizyondan izledikçe, geleceği varsa vazgeçiyor Türkiye’den. Özgürlüğü ve basın hürriyetini tehlikede gördüğü ülkelere yaklaşmıyor bile Avrupa’lı.
Bunları açık açık konuşmalıyız. Dini yaşamın dünyevi yaşamı zorladığı, insanların tercihlerine karışıldığı ülkeleri artık pas geçiyor paralı turistler. İçki yasağını, mahalle baskısını nasıl anlatabiliriz turistlere? Göbeklitepe dünyayı ayağa kaldırdı. Elimizde müthiş bir servet var. İyi pazarlarsak ve sergilersek Göbeklitepe’yi, Urfa’ya günde 300 uçak iner. Ama Urfa’da içki yok. Ünlü Sıra gecelerini bile şalgamla, ayranla yapıyorlar. Sadece Urfa mı, turizmde tırmanan çoğu kentlerimizde de durum aynı. Alman su yerine bira içiyor, Fransız şarabı olmadı mı sofraya oturmuyor, İngiliz viskisini arıyor. Yasağı geçtik, yasak olmayan lokanta, otel ve barlarda bile bir kadeh içkiye servet isteniyor. Havaalanları daha da felaket. Nedeni çok basit. İçkiye öyle vergiler bindiriyorlar ki, şişesi altın değerine çıkıyor artık. Bunu turistlere izah etmekte zorlanıyoruz.
Kim uğraşacak bunlarla? Palyatif tedbirlerle, günlük acemi politikalarla çözmeye çalışıyoruz sorunları. Buna rağmen Türkiye’ye turist geliyor doğrudur. Geliyor ama, parası değer kazandığı için Türkiye’yi çok ucuz bulan kalitesiz turist geliyor. Artık paralı turiste hasret yaşamak zorunda kaldığımızı bilmeliyiz.
Adı ne olursa olsun, kim olursa olsun Turizmden sorumlu bir Bakan, Türkiye’yi düşünmek, Türkiye’ye kazandırmak zorundadır. Eğer o Bakan, bu arada kendi işini de düşünüyor ve adına yapılan tahsisin imarını sessiz sedasız büyütüyorsa, görevini suistimal ediyor demektir. Ben bekledim ki Mehmet Ersoy, bakan olduktan sonra ilk işi tahsisi devlete iade etmek olur. Ama öyle yapmadı, önce Kisebükü’nde yerim yok dedi, sonra imarını çıkardı, şimdi de duyduklarımız yanlış değilse eğer, yeri satıyormuş. Sadece Türk turizmi adına değil, onun adına da üzüldüm. Biraz gayret etse, biraz dikkatli olsa, biraz devletin işini ciddi yapsa, adından daha iyi bahsedilirdi.
Koltuğunda bir yılı doldurmak üzere. Turizmin temel sorunlarına bir türlü eğilemedi. Göbeği var desem değil, atletik yapıya sahip 51 yaşında bir delikanlı. Oturup geleceğin turizm politikasını oluşturabilirdi. Türkiye’nin turizm rotasını sağlıklı bir çizgiye oturtabilirdi. Eğitim ve personel sorunlarının üzerine yürüyebilirdi. Bugün Turizm yüksek okullarından veya fakültelerinden mezun olup sektörde çalışana rastlamak kolay değil. Her yıl binlerce mezun veren bu okulları bitiren çocuklarımız, turizme nedense girmiyorlar. Bunun nedenini ben değil, bakanlar ve bakanlıktaki tecrübeli bürokratlar bulacaklar, önlemlerini alacaklar. Bugün turizm sektöründe müthiş bir personel yokluğu yaşanıyor. Eğitimsiz köylü çocuklarımızla, tarım işçilerimizle tesisleri ve işletmeleri iyi yönetemeyiz. Turizme iyi personel yetiştirmek zorundayız. Geçmişte Fransız Tatil köyleri, Turizm Bankasının uygulamalı otel ve işletmeleri, vakıflar bu işleri büyük bir başarıyla yapmış, iyi ve vasıflı, kaliteli personelin yetişmesini sağlamışlardı. Geçmişte rahmetli Vehbi Koç’la kurduğumuz Turizm Vakfını düşünüyorum da, böyle kurumların yerinde yeller esiyor artık. Turizmde bir eğitim seferberliğini mutlaka başlatmalıyız.
Aslında yazacak çokşey var ama, okuyup gereğini yapacak kimse var mı ortalıkta? Mehmet Ersoy’un yakında yerini başkasına kaptıracağını görüyorum. Ne zaman belki yarın, belki yarından da yakın. Dereyi geçerken at değiştirilmez, sezon bitmeden mevcut bakana belki yol görünmez ama, Türk turizmi zararın neresinden dönse kardır. Bunu da unutmamak gerek.