Ötüken'den yola çıkan atalarımız, 1071 Malazgirt Zaferi ile bu topraklara ayak basmışlar, Anadolu'yu yurt edinmişler, üç kıtaya hükmetmişlerdir. Tarihin akışı içerisinde, ölüm-kalım (var olma) mücadelesi vermek zorunda kalmışlardır. İşte, 18 Mart 1915, Türk milletinin hayatında dönüm noktası olan unutulmayan bir tarihtir.

Çanakkale, bu toprakların gerçek sahipleri olduğumuzun tapusunu düşmana gösterdiğimiz ve "DUR!" diye haykırdığımız yerdir. Milletimizin yeniden var olduğunu, yaşadığını dünyaya ispat ettiği "Doğum Günü"dür.

Bu zafer, itilaf devletlerinin, nasıl kaybettiklerini anlayamadıkları, akıl erdiremedikleri, mucizenin sırrını çözemedikleri, bizim de anlatmakla bitiremediğimiz bir destandır. Bu savaş; vatan ve millet aşkıyla, hürriyet sevdasıyla haklının - haksıza, azın - çoğa, imanın - imkâna karşı galibiyetini sağlayan müstesna bir zaferdir.

Bu, öyle bir zafer ki; "Vatan namustur, ben ezelden beri hür yaşadım" diyen, 7'den 70'e bütün milletin kurtuluşuna inandığı bir azmin ve kararlılığın DESTANIDIR.

Bu, öyle bir zafer ki; "Ben size taarruzu değil, ölmeyi emrediyorum" diyen Başkomutan Atatürk'ün emri ile önündekilerin öldüğünü gören, kendisinin de az sonra şehit olacağını bilen ve bile bile ölüme giden Mehmetçiklerin destanıdır.

Bu, öyle bir zafer ki; şanlı, şerefli Türk bayrağı yere düşmesin diye, önde vurulanın arkadan gelene bayrağı vermek için ölüme direnerek efsaneleşen ve üst üste şehit yığını oluşturarak dalgalanan bayrağa ve sonsuz gökyüzüne gülümseyerek bakan ebedileşmiş şehitlerin destanıdır.

Bu, öyle bir zafer ki; cephede açlıktan midelerinin sancısını dindirmek için, ayaklarındaki kurumuş deri çarığı, küçük parçalar halinde kesip yakınındaki birikmiş kirli suda ıslatarak yiyen çaresiz çırpınışların destanıdır.

Bu, öyle bir zafer ki; yağmurlu, soğuk havada kucağındaki bebeğini değil de, "şimdi buna ihtiyacımız var" diye sırtında taşıdığı mermiye başörtüsünü saran anaların, Elif'in Kağnısı'yla çamurda cepheye mermi taşıyan bacıların destanıdır.

Bu, öyle bir zafer ki; savaş için askere düzenlenen yardım kampanyasında, yardım için izdihamın olduğu bir ortamda, lastikçi Ahmet efendinin bütün mal varlığı olan 1000 kuruşu, çerezci Mehmet efendinin, o günkü kazancı olan 10 kuruşu verirken, babasını kaybeden küçük Hasan'ın, kendisine nafaka kalan 500 kuruşu; geleceğini, aç kalacağını düşünmeden verdiği bir ruhun ve rızkın destanıdır.

Bu, öyle bir zafer ki; bir metrekareye ortalama 6000 merminin düştüğü, mermilerin havada isabet aldığı, kanların ırmak gibi aktığı şiddetli bir savaş ortamında, yaralanmış düşman askerini, ayaklar altında ezilmesin diye kucaklayarak bu savaşın izdihamlı ortamından kurtarmaya çalışan bir asil yüreğin destanıdır.

Bu, öyle bir zafer ki; 10 kişinin zor kaldıracağı 250 kg.'dan ağır mermiyi. "Ya Allah!" diyerek iman gücüyle, ilahi kuvvetle sırtlayan (kemik seslerinin geldiği söylenmektedir) Seyit Onbaşıların, taburu ile düşmana tek başına karşı koyan Yahya Çavuşların destanıdır.

Bu, öyle bir zafer ki; savaş sonrası denetleme yapılan meydanda, yaralı Türk Askeri, elinde annesinin resmi olan Fransız askerine, "Onun bir bekleyeni var" diye gömleğini yırtarak Fransız askerinin yarasını sardığı, göğsündeki kendi yarasına ot tıkayarak can çekiştiği ve bir müddet sonra her ikisinin de öldüğü, bu insanlık sembolü, asil duygunun sahibi adsız kahramanların destanıdır.

Bu, öyle bir zafer ki; göğüs göğüse çarpışmaların olduğu, birbirlerine yiyecek, içecek, sigara ikram edecek kadar 8-10 metre mesafedeki cephelerde, ateşkes sırasında, dinlenme molasında sazıyla söylediği yanık türküyü dinleyen Türk ve düşman askerlerinin ertesi gün bu sesi duyamamanın üzüntüsünü yaşadıkları hazin durumun destanıdır.

Bu, öyle bir zafer ki; çok önemli stratejik bir bölgenin düşmanın ele geçirmekte olduğu haberi üzerine, burayı ancak, Fevzi Çakmak'ın savunabileceği söylenir. Görevlendirilen Fevzi Çakmak'ın da askerleri için, sıcak bir tas çorba ve iki saatlik uyku istemesi şartına karşılık, bir tas sıcak çorbanın belki mümkün olabileceğinin ancak, iki saatlik uyku için zamanın olmadığının söylendiği aç ve uykusuz askerlerin kazandığı zor şartların destanıdır.

Bu, öyle bir zafer ki; oğlunu cepheye gönderen Edremitli Hasan Efendiye, "karakola gel" diye haber gelir. Adam evine uğrar, karısına, "beni karakola çağırdılar, oğlumdan bir haber var herhalde, sen kuru fasulyeyi ocağa koy, ben hazır olana kadar gelirim" demesi ile karakolda kendisinin de hemen cepheye gitmesi gerektiğini söylerler. Hasan Efendi, eve uğrayıp haber vermek ister. Karakoldan, o kadar zamanın olmadığını söylerler, "biz haber veririz" derler. Daha sonra karakoldan Edremitli Hasan Efendi'nin cepheye gönderildiği haberini verirler. O günden bu güne, torunları, kuru fasulye pişirildiğini, gelecekmiş gibi tabağının sofraya konulduğunu söylemektedirler. Çanakkale, cepheye giden baba ve oğullarının geri dönmedikleri, dönecekleri günün beklendiği bir destanıdır.

Bu, öyle bir zafer ki; cephede annesine özem ve sevgi dolu ifadelerle mektup yazan subayın, mektubun sonunda, komşusuna borçlarını ödemelerini tembih eden ve dört saat sonra helalleşme isteğiyle şehit düşen bir ruhun temsilcisi olan namuslu ve dürüst insanların destanıdır.

Bu, öyle bir zafer ki; cephede yanındaki arkadaşına tüfeğinin tetiğine bastığı halde çalışmadığını söyleyen askerin, tüfeğine bakmasını istemesi üzerine yanındaki arkadaşının tüfeğinde bir şey yok, senin tetiğe bastığın parmağın kopmuş dediği acıları anlamayan cesur yüreklerin destanıdır.

Bu, öyle bir zafer ki; Kırşehirli Mehmet Çavuş'un, araştırmacılar tarafından tespit edilen yaşadığı bir olay, günümüze kadar şöyle anlatılmaktadır. "Havaların sıcak olduğu bir yaz günü Cesarettepe'deyiz. Düşman bombardımanı var, zor durumdayız ve susuzluktan kıvranıyoruz, kırılıyoruz. Korku Deresi'nde bulunan çamuru eşeleyip susuzluğumuzu gidermek istedik. Bunu gören düşman buraya bomba yağdırdı. Allah'ın bir hikmeti, bombalardan birisi bizim su aradığımız o çamurun içine saplandı. O anda oradan gürül gürül su çıkmaya başladı. Kana kana içtik. Susuzluğumuzu giderdik, kendimize geldik. Allah'ın bizimle olduğuna ve bize yardım ettiğine inandık." denilen iman dolu ruhların destanıdır.

Bu, öyle bir zafer ki; doktor, sağlık çadırına gelen yaralı askerleri muayene etmektedir. Durumu iyi olanları muayene edip tekrar cepheye göndermektedir. Durumu ağır olanlarla, ümit kesilenlerle ilgilenecek zaman yoktur. Yaralı gelen askerlerden birisi doktora "baba" diye güçlükle seslenir. Doktor, evladının ağır yaralı olduğu görür, çaresiz sıradaki yaralının gelmesini ister. Bu, canını, cananını düşünmeyen, "önce vatan" diyen babaların ve evlatların destanıdır.

Bu, öyle bir zafer ki; o yıl mezun vermeyen okulların cepheye giden öğrencilerinin olduğu, "vatan için kurban olsun" diye kına yakılan kuzuların bulunduğu, taşlı Tokat yollarında, gözü yaşlı anaların 15'li yavrularını askere yolladığı ve dönmelerini düşünmedikleri duygu dolu gönüllerin destanıdır.

Bu, öyle bir zafer ki; bu zaferi kazanan ruhun, bu topraklarda bizimle savaşıp ölen yabancı düşman askerlerine bile, "bizim toprağımızda, bağrımızda yatıyorlar, onlar bizim evlatlarımızdır" diyen Atatürk'ün ve bütün dünyaya insanlık dersi veren, pek çok mazlum milletlerin kurtuluşuna vesile olan, düşmanın bile övgü dolu sözlerine, takdirlerine muhatap olan asil milletimizin milli ve manevi değerlerine bağlılığını gösterdiği onur ve gurur destanıdır.

Ve daha yüzlerce olay...

(NOT: Yukarıdaki olaylar, seminer verdiğim notlarımdan kısaca alınmıştır. Çanakkale olaylarını anlattığım kitabım yayına hazırlanmaktadır.)

Başta, Gazi Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere bütün şehitlerimizi minnet, saygı ve rahmet dualarımla anıyorum. Ruhları şad olsun, kabirleri nurla dolsun.

SÖZÜN ÖZÜ: Milli ve manevi değerlerimiz, yeni nesillere ulaştırmak istediğimiz, heyecanı canlı yaşamalarını dilediğimiz milli şuur verdiğimiz köprülerimizdir. Onur ve gururunu yaşadığımız değerlerin kıymetini bilmeliyiz. Tarihimizi ve coğrafyamızı değiştirmek isteyenlere karşı, uyuyan destanımızı uyandırmalıyız..

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.