Öncelikle şunu net olarak ortaya koyalım. Çoluk çocuğun, kadınların, hasılı masum sivillerin öldüğü/öldürüldüğü hiçbir eylemin savunulur yanı olamaz.
Bu itibarla gerek Hamas’ın gerekse İsrail devletinin öldürdüğü çoluk çocuk kadın siviller, insanlığın kalbinde yara açmıştır.
İsrail de Hamas da katildir!
Bunu ifade ettikten sonra bilgi vererek devam edelim.
Şahin Bey’e ilişkin...
Asıl adı Mehmet Sait olan Şahin Bey, 1877 yılında Gaziantep'te doğdu. Henüz 22 yaşında ilk defa olarak gittiği Yemen'de başçavuş rütbesine kadar yükseldi.
1911 yılında da Trablusgarp Savaşı'na gönüllü olarak katıldı ve ardından Balkan Savaşları dahilinde Çatalca Cephesi'nde görev yaptı. Birinci Dünya Savaşı'ndan önce Galiçya Cephesi'nde, 1917 yılında da Sina Cephesi'nde bulundu.
Askeri başarılarından ötürü “Mülazımı Sani” rütbesini hak eden Şahin Bey, 1918 yılında İngiliz askerlerine esir düştü. 1919 yılı sonlarına kadar süren esareti Mondros Ateşkes Antlaşması dahilinde sonlandı ve serbest bırakıldı.
1919 yılında Harbiye Nezareti tarafından Birecik Askerlik Şubesi Başkanlığı'na getirilen Şahin Bey, ardından Antep Heyet-i Merkeziyesi'ne başvurdu ve heyet, Şahin Bey'i Kilis-Antep yolu Kuva-yi Milliye komutanlığına atadı.
Kilis-Antep yolunun savunmasını üstlenen Şahin Bey, 1920 yılı başlarından itibaren Fransız kuvvetlerine karşı mücadele etti. Şubat ve mart aylarında Fransızların Antep'e askeri sevkiyatlarını engelleyen Şahin Bey, bu güçlerin geri çekilmesini sağlamıştır.
24 Mart'ta kalabalık bir Fransız gücü Urfa'ya doğru harekâta geçti ve Fransızların takviye birlik alması sonucunda geri çekilmek zorunda kaldı. 28 Mart'ta kendi komutasında bulunan birlikler tarafından savunulan Elmalı köprüsünde meydana gelen çarpışmada hayatını kaybetti. (Kaynak: Şahin Bey Belediyesi Sitesi)
Şahin Bey’in Fransız bayrağı asılmasın diye canını verdiği Antep kalesine boydan boya Filistin bayrağı açılması, buna tepki verenlere “Uyandırabilirsem 100 yıllık narkozdan, bitkisel hayattan uyandırmaya çalışıyorum” denmesi ama sonrasında tepkilere dayanamayıp siyasal İslamcı ahlakı ve refleksiyle “ben onu kastetmedim” denilip 107 yıl önce yapılmış bir antlaşmanın işaret edilmesi can yakmış, Şahin Bey başta olmak üzere şehitlerimizin kemiklerini sızlatmıştır.
Peki kaleyi boydan boya kaplayan bu Filistin bayrağını asan Osmanlı postuna bürünmüş siyasal İslamcı zevat, bu bayrağın Osmanlıya karşı ayaklanan Arapların milli bayrağı olarak kabul edildiğini bilmiyorlar mı?
Rahmetli babaannemin deyimiyle “domuz gibi” biliyorlar da… -da’sı var işte!
Bu gerçeğin ortasında bir başka garabet te geçtiğimiz cumartesi günü Rize’de oynanan Rizespor – Galatasaray maçında Rizespor taraftarlarının açtığı “Osmanlı da biziz, Gazze de biziz” pankartıydı.
Bu saf cehalete hayatın içine işlenmiş bir bilişim kuralını ifade etmek isterim: Bir şey aynı anda hem sıfır hem bir olamaz!
Hatta Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi:
“Bilelim ki millî benliğini bilmeyen milletler başka milletlere yem olurlar.”
Bunların dışında…
Böylesi bir ortamda cumhuriyet bilincini, 100. yıl coşkusunu yaşayanlarla atıyor yüreğimiz.
Çoluk çocuk, genç yaşlı, kadın erkek milyonlar!
Hele ki okuduğumuz şu haber ile daha da ısınıyor kalbimiz:
Tokat’ın Çiftlik köyünde bulunan ve taşımalı eğitime geçmesi nedeniyle kapalı bulunan köy okulunun bahçesinde toplanan 50 ila 60 yaşlarındaki köylü kadınlar çocukken öğrendikleri şiirleri okuyarak Cumhuriyeti kutladı.
Duygularımız kabarıyor ve Amasya Genelgesinden yükselen o gür ve kararlı sesi duyuyoruz yeniden…
“Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.”