Yirmi birinci yüzyılın başlarında ülke genelinde Atatürkçü Düşünce Derneği’nin şube sayısı altı yüze yaklaşmış ve bu şubelerde de üç yüz bine yakın üye tabanı oluşmuştur. Derneğin kuruluşunu ve büyümesini engelleyemeyen emperyalist merkezler, bu kez Atatürkçü Düşünce Derneği’ni yakın izlemeye almışlar ve emperyal sermayenin güdümündeki basın aracılığı ile ADD ve Atatürkçülerin aleyhine ciddi yayın etkinlikleri göstermişlerdir. Küresel sermayenin taşeronluğunu kabul eden sermaye çevrelerinin güdümündeki basın ile gene yurt dışından yönlendirilen dinci basın sürekli olarak ADD ve Atatürkçülerle uğraşarak Türk halkının gözünden Atatürkçülüğü düşürmeye çalışmışlar, emperyalizmin istediği cemaatçi ve etnikçi düşünceleri yayarak Atatürkçülerin ulusalcılığını mahkûm edebilmenin yollarını aramışlardır.

Siyaset sahnesindeki partilerde Atatürkçü kadroların dışlanması, özellikle Atatürk’ün partisinin okyanus ötesinden yönetilir bir duruma gelmesi, neoliberal işbirlikçi çizgiye kaymış göstermelik bir sosyal demokrasinin Kemalizm’in yerine ikame edilmek istenmesi, milliyetçi parti ve kuruluşların bile batı emperyalizmine karşı teslimiyetçi bir tutum içinde bulunmaları karşısında, Türkiye’nin genel gidişinden rahatsızlık duyan vatanseverler, ulusalcılar ve milliyetçiler ADD çatısı altında toplanmaya başlamışlardır. Bir siyasal parti olmamasına rağmen, zamanla var olan partilerden daha etkili bir konuma gelen ADD’nin giderek büyümesi ve Türk halkının geleceğe dönük arayışlarında bir umut ışığı olması noktasında, birçok siyasal parti ADD ile yakından ilgilenmeye başlamıştır. Atatürkçülüğü aile hatırası gibi duvara astığını söyleyen Atatürk’ün partisi, ADD’yi uzaktan kontrol altına alabilmenin yollarını ararken, bazı küçük ve marjinal partiler Atatürkçü taban üzerinde etkin olmak ve bu tabanı kendi yanına çekebilmek için ADD şubelerini ele geçirmenin çabasına girmişler, ayrıca İslami kesimlerin giderek siyasallaşmasına karşı, gene ara rejim arayışına giren bazı gayrimüslim çevreler, işbirlikçi taşeron sermaye de gene bir ara rejimi Atatürkçülük adına iş başına getirebilmek için dernek yönetimini eline geçirebilmenin kavgasını, bütün bu kesimler birbirleriyle mücadele ederek yapmışlardır. Bu durum, ADD örgütü ve tabanına canlılık getirirken, çok yararlı olmuş; ama dernek dışı kesimlerin ADD’ye el atmaları zaman içinde Atatürkçü potansiyelin yeniden bir iç kavgaya sürüklenmesine ve bir türlü toparlanamamasına neden olmuştur. Özellikle son yıllarda yaşanan süreç bu tür çekişmelerin hızla tırmandığı bir dönem olmuştur.

Avrupa Birliği kendi fonları ile desteklediği sivil toplum kuruluşları ile devlet ve ulus karşıtlığını finanse ederken, Türkiye’yi sivil toplumculukla teslim alabileceğini hesaplıyordu. Avrupa’dan para alan başta Çağdaş Yaşam Destekleme Derneği olmak üzere, birçok dernek, dış desteğe rağmen ADD kadar halk tabanında etkili olamamışlardır. Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye karşı uyguladığı ikiyüzlü ve çifte standartlı tutumlar Türk halkında büyük bir infiale yol açarken, bu kesimler ADD çatısı altında toplanarak Avrupa emperyalizmine karşı örgütlenmişlerdir. Avrupa Birliği demokrasi ve sivil toplumculukla ortadan kaldıramadığı Atatürkçülüğün giderek büyümesi karşısında, ADD ve Atatürkçülük hakkında “Kalpaksız Kuvayı Milliyeciler” adı altında bir rapor hazırlatmıştır. Bir Türk bilim adamına hazırlatılan bu rapor, bir anlamda AB’nin bükemediği eli öpmesi olarak görülebilir; çünkü AB raporunda ADD ve Atatürkçülerin Türk toplumu içindeki güçleri ve etkinlikleri kabul edilmek zorunda kalmıştır. Bütün Atatürkçülerin ve gençlerin gelecek için bu raporu okumasında büyük yarar vardır.

Atatürk ilkelerinin bütünselliğini reddeden, sadece laikliği ele alarak çağdaş yaşamı savunan bazı İstanbul’un kozmopolit dernekleri, günümüzde yeni Bizans senaryolarına alet olurken, Avrupa fonları ve Hıristiyan misyoner örgütleri ile beraber çalışmalar yapmaktalar ve bu yaklaşımı ADD üzerinden ülkenin Atatürkçü potansiyeline de taşımanın yollarını aramaktadırlar. Sivil toplumculuk ve demokrasi görünümü altında, mandacılık ve teslimiyetçilik Avrupa Birliği üzerinden Türk toplumuna taşınırken, Atatürkçüler de aynı çizgiye getirilmek istenmektedir. Avrupa merkezli bu tür girişimlere karşı, İsrail güdümlü Amerikan politikaları da dünyanın Ortadoğu’da savaşa yöneldiği yeni aşamada, Atatürkçülüğü bir askeri döneme geçiş için farklı noktalara çekebilmenin arayışı içindedir. Özellikle 1 Mart tezkeresinin reddinden sonra Türk ordusunu Irak harekâtında kullanamayan Atlantik emperyalizmi ve İsrail siyonizminin, yeni dönemde İran ve Suriye’ye yönelik savaş planlarında hem Türkiye’yi üs olarak hem de Türk ordusunu kendi denetimlerinde kullanabilmenin arayışları içine girmişlerdir. Bu doğrultuda Türkiye’deki Atlantikçi güçlerin hegemonyalarını korumak için yeni bir askeri dönemi arzuladıkları ve bu doğrultuda demokrasiye son verme girişimlerinde yeniden Atatürkçülüğü kullanma gibi planlar yaptıkları anlaşılmaktadır. Soğuk Savaş döneminde tutmuş olan bu hesapların yeni dönemde tutmayacağını, Türkiye’nin artık daha bağımsız ve ulusal çıkarlarına öncelik vererek hareket edeceğini Atlantikçi dostlarımızın bilmeleri gerekmektedir. Türkiye başka ülkelerin emperyal planlarına alet olmayacak kadar büyük ve birikim sahibi bir ülkedir. Atatürk’ün Cumhuriyeti büyük bir tarih bilinci üzerine kurulmuştur. Atlantik emperyalistleri her nedense bu gerçeği görmezden gelmekte, İsrail siyonizminin peşine takılıp giderken Türkiye’yi de peşlerinden sürükleyeceklerini sanmaktadırlar. Ne var ki, bu ülkenin yirminci yüzyıl başlarında bu tür emperyalist girişimlere karşı çıkan Türk ulusunun, vermiş olduğu bir kurtuluş savaşı neticesinde kurulmuş olduğunu bilmek zorundadırlar. Böylesine bir ulusal kurtuluş savaşının Türk milleti ve devletinde önemli bir siyasal birikim yarattığını görmezlerse, bölgeye dönük hesaplarında yanılmaları kaçınılmazdır. Atatürkçü Düşünce Derneği, ülkemizdeki bu ulusal ve tam bağımsızlıkçı bilincin günümüzdeki örgütüdür. ADD üzerinde hesap yapan tüm çevrelerin ADD’nin Türk toplumundaki tam bağımsızlıkçı birikimin yansımasını taşıdığını bilmeleri gerekmektedir. “Atatürk’ü bırakın” diyen Avrupa Birliği yöneticileri ile, Atatürkçülüğü Büyük Ortadoğu ya da Büyük İsrail projeleri için kullanmak isteyen Atlantik emperyalistlerinin, Türk ulusundaki Atatürkçü birikim ve potansiyelin ADD ile devam ettiğini, 21. Yüzyılda dünya yeniden kurulurken Türk ulusunun ADD’nin taşıdığı bu birikimden yararlanacağını görebilmeleri gerekmektedir. İşte o zaman Türk ulusunu ve Atatürkçü toplum tabanını doğru olarak anlayabilirler.

Atatürkçü Düşünce Derneği, günümüz koşullarında dört yüzü aşkın şubesiyle ve üç yüz bine yaklaşan üye potansiyeli ile Türk toplumunun en büyük demokratik kitle örgütüdür. Atatürk ilkelerine ve düşünce sistemine bütünüyle sahip çıkan bu kuruluş ülkemizdeki ulusal potansiyelin antiemperyalist çizgide bir reflekse dönüşmesinde fazlasıyla etkin çalışmalar yapmaktadır. Avrupa ve Amerika’da Türkiye’yi teslim almak isteyen çevreler bu durumdan fazlasıyla rahatsız görünmektedirler. Biz Atatürkçüler olarak onları anlıyoruz; çünkü bizi kendi projelerinde kullanamıyorlar. Türklerin Avrupa ya da Amerika’yı kullanmak veya dönüştürmek gibi bir projesi yoktur. Antiemperyalist bir bilinç üzerine kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihten gelen ulusal bilinci günümüzde Atatürkçü Düşünce Derneği ile yaşamaktadır. ADD, günümüzün, Kuvayı Milliye, Müdafayı Hukuk ve Reddi İlhak cemiyetleridir. Türkiye Cumhuriyeti’ni bağımsız bir siyasal varlık olarak kuran ulusal kurtuluş savaşının nabzı günümüzde ADD şubelerinde atmaktadır. Emperyalizm işbirlikçisi dinci cemaatler, etnik devlet peşinde koşanlar ve taşeron gayrimüslim sermaye bu durumdan fazlasıyla rahatsızdır. ADD ve Atatürkçüler bu kesimleri ve kuruluşları yakından izlemekte, bunların Türkiye Cumhuriyeti’ne zarar vermelerini önlemek için mücadele etmektedirler.

ADD’nin günümüzdeki misyonu yeniden Kuvayı Milliye’nin öncü kuruluşu olmaktır. Türk ulusunda var olan ulusal bağımsızlık bilincini en ön planda tutarak, Türkiye’yi yeni yüzyılda hak ettiği yere çıkarabilmek ADD ve Atatürkçülerin önde gelen ulusal görevidir. Emperyal güçlerin planları doğrultusunda küçülerek ya da dönüştürülerek değil, daha da güçlenerek ve bölgedeki diğer komşu ülkelere önderlik yaparak Türkiye Cumhuriyeti yeni dönemde hak ettiği yeri alacaktır. Türkiye’nin bir ulus devlet olarak yoluna devam edebilmesi ve diğer devletlerle mücadele edebilmesi için Atatürk’ün kurmuş olduğu devlet modelini kesinlikle koruması ve geliştirmesi gerekir. ADD ve Atatürkçülere böylesine bir görev, bir ulusal misyon olarak düşmektedir. Her türlü emperyalizme karşı savaşarak kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusunun söylediği gibi, sonsuza kadar yaşayabilmesi ancak böylesine bir ulusal misyonun yerine getirilmesiyle mümkün olabilecektir. ADD, önce Atatürkçü tabanı toparlayacak, daha sonra Atatürkçülerin önderliğinde Türk toplumunun toparlanmasını sağlayacak ve sonraki aşamada da Atatürk’ün Cumhuriyet devletinin yeni dönemin koşullarında onarılmasını ve daha da güçlenmesini sağlayacaktır. Geleceğin yüzyıllarında Türkiye Cumhuriyeti Atatürk modelini bütün Asya ve doğu halklarına örnek olacak biçimde geliştirmeli ve başta Türk dünyası olmak üzere bütün Asya kıtası ve doğu halkları arasında etkili olabilecek düzeyde, bir yön gösteren siyasal düşünce ve devlet modeli olarak geliştirmelidir. Bu yolda geliştirilecek yeni politikalar Atatürkçülerin önderliğinde bütün dünya ülkeleri açısından geçerli olacaktır. Küreselleşmenin iflas ettiği ve ulus devletlerin ciddi engeller ile karşılaştığı bu aşamada Kemalizm ve Atatürk’ün devlet modeli tüm dünya ülkeleri açısından ciddi bir alternatif çıkış yolu olarak yön göstermektedir. Sosyalizmin ve kapitalizmin bitme noktasına geldiği son aşamada Kemalizm bir üçüncü yol olarak insanlığa yön göstermektedir. Türkiye’yi yönetmek durumunda olan bütün siyasal kadroların bu gerçek tabloyu görerek gereğini yapmak zorunluluğu ülkemizi yeni bir dönemin başlangıcına getirmiştir.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.