Darbeler, siyasi ve şahıs yönüyle düşünülmemelidir. Millet ve memleket meselesi olarak değerlendirmek gerekir.

15 Temmuz 2016 yılında çok vahim bir darbe teşebbüsüne maruz kalmıştık. O günlerde yazdığım köşe yazımı, darbenin 4 yılında sizlerle paylaşmamın anlamlı olacağını düşündüm.

1960 Darbesi'nde henüz yeni doğmuştum, görmedim. Ancak, rahmetli Alparslan Türkeş'ten dolayı, bilgi ve genel kültür açısından çok iyi biliyorum.

1971 Muhtırası yıllarında ortaokul öğrencisiydim. Başbakan Süleyman Demirel'in, "Bana, hükümetime karşı yapıldı" diyerek hükümetin devrildiğini, Nihat Erim'in başbakan olduğunu hatırlıyorum.

12 Eylül 1980 darbesinde üniversite öğrencisiydim. Gençlik hareketlerinin içerisindeydim. Cezaevinde yattım. 20'li yaşlarımda 1980 ihtilalini yaşadım, inandığım ideallerim, milli ve manevi değerlerim uğruna verdiğim mücadelenin bedelini ödedim. Kısacası, darbe gördüm, sıkıntılarını yaşadım ve mağdur oldum. (İlginçtir, bu darbeyi yapanlar, 2009 yılında, kendi adamlarını müdür yapmak için, beni okul müdürlüğünden almışlar ve bana da bir çeşit darbe yapmışlardı)

Bugünlere gelene kadar geçen süre içerisinde, "yönetime müdahale" şeklinde bazı olaylar yaşadık. "Her 10 yılda bir darbe oluyor" sözü siyasi terim oldu.

15 Temmuz 2016 günü yaşadığımız olay, inanın çok farklıydı. Korkunç bir kâbustu... Adına ister darbe deyin, isterseniz kalkışma, ayaklanma, ele geçirme, isyan, çete terörü...vs, ne derseniz deyin...

12 Eylül darbesini yaşayan bir mağdur olarak söylüyorum. Ben, böyle bir şeyi ne gördüm ne de duydum. Durum çok vahimdi. Daha da ötesi bir vahşetti.

Olan olayları sizler de biliyorsunuz. Açıklığa kavuşturulması, cevaplandırılması gereken soruların olduğunu da belirterek kimin kiminle çatıştırıldığını, neler yapılmak istendiğini, derin yapılanmayı, hiyerarşik düzeni, istihbarat durumunu ve dış güçlerin parmağını görme ve anlama imkânımız oldu.

Bu darbenin düşündürdükleri ile ilgili şunları da söylemek isterim.

Öncelikle, "en kötü demokrasi yönetimi, iyi bir darbeden daha makbuldür" sözünden hareketle, darbeyi kınıyorum, lanetliyorum...

Biliyorsunuz, bir dönem faili meçhulleri sorguladık.

15 Temmuz'da darbe girişimi ile bilfiil gerçekleştirildi. Bu fiilin failleri meçhul değildi, malumdu.

Kimler mi diyorsunuz? Ben söyleyeyim, siz karar verin.

Tıpkı, darbe girişiminde bulunanlar gibi, o zaman da bu örgüt mensubu kişiler, "kadrolaşma, yapılanma" adına insafsız, vicdansız, acımasız idiler.

Görevden soruşturma ile alınan müdürler, 76. madde ile müdür olanlar, puanlama ile müdürlük görevinden alınanlar ve yerlerine müdür yapılanlar malum iken, bunlar için faili meçhul denilebilir mi?

Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu, Necip Hablemitoğlu, Hrant Dink, Uludere olayı, Rus uçağının düşürülmesi...vs olayları açıklığa kavuşturulamamıştı. Bu ve benzeri olaylar artık, faili meçhul değil, faili malumdur.

Kadrolaşma, yapılanma ile devleti ele geçirmek üzere yola çıkan çetenin ayak sesleri uzaktan duyuluyordu. Bunu dile getirenler oluyordu. Köşe yazılarında, kitaplarda anlatılıyordu.

Yurt içindeki ve yurt dışındaki okullar, dershaneler, yurtlar malumdu.

Çalınan sorular gündeme geldi. Hak gaspı ile mağdur edilenler yıllarca atanamadılar, perişan oldular. Kimleri ise "kul hakkı" ile tam puan alarak başkalarının yerine geldikleri, nerelere yerleştikleri malumdu.

Abant toplantılarına görüşülen konular ve toplantıya katılanların amaçları biliniyordu, durum malumdu.

Türkçe Olimpiyatları'nı düzenleyenlerin niyetleri malumdu.

Televizyonlar, radyolar, kitaplar, gazeteler, dergiler ve bunlara reklam verenler, besleyenler, destekleyenler faili meçhul değildi. Basın-yayın gücü malumdu.

Bankalar, holdingler, AVM'ler, işletmeler, şirketler, araziler, binalar, vakıflar, dernekler biliniyordu. Şaşırtan mal varlıkları malumdu.

TV'de izlediğim ARENA programında, cemaatin bir yetkilisi, (sanıyorum muhasibiydi), bu maddi güce nasıl sahip olunduğunu anlatılırken "eyvah!, bunlar her şeyi satın alacaklar" demiştim.

Önceleri, masum maskeli faili malumlar, sinsice faili meçhul makyajlarıyla kurumları ele geçirerek yapılanmayı tamamlamak istiyorlardı.

Kaset ve dinleme skandalıyla devlet görevlilerine, siyasilere namus suikastı düzenleyerek gözdağı vermek istedikleri malumdu.

Askerlere yapılan Ergenekon, Balyoz darbeleriyle, düzmece kumpaslarla vatansever subaylar tasfiye edilerek, kendilerine engel olacaklar ortadan kaldırılmak istenmişti. Askeri güç itibarsızlaştırılıyordu, zayıflatılıyordu. Hareket alanlarında hakimiyet sağlama niyetleri malumdu.

O dönem, bu askerleri "yok etme" görevini yerine getiren örgüt üyesi Savcı Zekeriya Öz'e, milletin, mazlumun ahı uzun sürmeyecekti, kaçacağı malumdu.

Devlette duygusallık olmaz. Anayasa, demokrasi, kanun, hukuk çerçevesinde devlet milleti için vardır. OHAL, O HAL için olmalıdır. Bir de (mesela benim gibi) çetenin mağdur ettikleri itibarlı kişilere -ihtiyaçları yoktur ama yine de- devletin iade-i itibarı anlamlı olur diye düşünüyorum.

Evet, bir zamanlar faili meçhul denilenler, bugün faili malum oldu.

Her kurumdaki, birimdeki, alandaki kadrolaşma ve yapılanma biliniyordu. 15 Temmuz ile kesinleşti. Her şeyi görmüş, anlamış olduk. Darbe ile “örgüt, çete, kimlik, niyet” malum oldu.

Bazı soru işaretlerini (?) de “faili meçhul” olmaktan çıkarsak da her şey “faili malum” olsa diyorum.

Milletimizin varlığı ve vatanımızın bölünmesi tehdidi noktasında tarihimiz ve coğrafyamız değiştirilmek istenmektedir.

İç ve dış güçlerin bu oyununa gelinmemelidir.

Bilim-kurgu filmlerini bile gölgede bırakacak kadar aksiyonel, hızlı ve kanlı olan bu olay için "senaryo" sözlerine inanmamakla birlikte, her ihtimali de bir köşede saklı tutuyorum.

Bu duruma "neden?" ve "nasıl?" geldiğimizin muhasebesinin de yapılması gerektiğini düşünüyorum.

Avrupa ülkelerinde, (gelişmiş ülkelerde) "darbe" örneği yoktur. Sivil, sosyal ve siyasi hayatlarından çıkarmışlardır.

Bizler de bunu hiç hak etmiyoruz. Heyecanı seven, tarihi ve destanları ile hareketli bir milletiz ama darbe, asaletimize hiç yakışmamaktadır.

Çirkin yüzünü masum maskesiyle kamufle etmiş olan cemaat tarafından yıllardır temiz düşüncelerimiz kirletilmiş,, iyi niyetimiz istismar edilmiş, dini duygularımız sömürülmüş velhasıl yanıltımışız, uyutulmuşuz, kandırılmışız... Bizleri, jetlerin sesleri uyandırdı, tankların paletleri (hareketi) canlandırdı. Şer, hayra vesile oldu.

Artık, duygularımızı bir kenara bıraksak da makul ve mantıklı düşünmeye başlasak iyi olacak diyorum.

Rabbim'in, böyle bir felaketi milletimize bir daha yaşatmaması temennisiyle, aklımızla yüreğimizin yan yana olması dilek ve duası ile Allah'a emanet olun...

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.