Müthiş bir seçimi geride bıraktık. Bu seçimde iktidarın hırpalanacağını ve sert bir tokat yiyeceğini tahmin ediyorduk ama, bu kadarını da beklemiyorduk doğrusu..
Demokrasiden ümidini kesen, yönetimden iyice soğumuş, ülkenin keyfe göre idaresinden yakınmaktan yorgun düşmüş yüzde 21’den fazla bir seçmen, sandığa gitmedi ama gidenler onların yokluğunu hissettirmedi bile. Sandığa gitmeyenler arasında emekli AKP’lilerin de olduğunu söylersem şaşırmazsınız herhalde. İnanılmaz bir emekli gücü sandıkları patlattı adeta. Geçim sıkıntısı çekenler, enflasyonun altında ezilenler, yönetimin yanlış ekonomik politikaları altında inleyenler, sonucu net bir şekilde etkiledi. Buna merkez sağın eski demokratlarının, ANAP’lıların ve DYP’lilerin ortada gezinen oyları ile ilk defa oy kullanan gençlerimizi de eklerseniz, sandıktan çıkanı daha sağlıklı okuyabilirsiniz.
AKP’den şikâyetçi olanların tümü, değişik siyasi görüşlere sahip olanlar dahi, hepsi CHP’nin etiketi altında birleştiler. Muhalefetin ezici gücü, böylece daha belirgin oldu. Ama bu gücü zirveye taşıyan başta İmamoğlu olmak üzere, Özgür Özel ve Mansur Yavaş’ın başarılı katkıları, her takdirin üzerindeydi. Hele Özgür Özel’in genel başkanlıktaki şaşırtıcı performansı, CHP’den umudunu kesenleri bile heyecanlandırdı. Gerek Özel’in ve gerekse AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın seçimden sonraki konuşmaları olumluydu. Özel galibiyet sevincinin kaybedenleri rahatsız etmemesini öyle güzel anlattı ki, geçmişe bakılırsa verdiği mesaj bir ders niteliğindeydi. Her konuda, her şeyde efelenen tavrıyla tanıdığımız Erdoğan da, sonucu kabullenen sakin bir dil kullanarak, “ders çıkaracağız” dedi. İnşallah çıkarır, çıkarırsa ülkemizi bekleyen çok zorlu problemlerin çözümünü bir miktar hafifletebilir. Aksini akla bile getirmemeliyiz.
Şimdi vakit kaybetmeden tüm gücümüzle ekonomiye, dar gelirlilerin imdat çığlıklarına ve tepeden tırnağa tasarrufa yönelmeliyiz. Ekonomiyi iktidarın cılız, yetersiz ve inatçı kadrolarıyla düzeltebilme imkânı kalmadı gibi. Burada ortak akıldan ve işin profesyonel uzmanlarından yardım alabiliriz. Ayrıca ekonomiyi kendine getirme gayretlerine, hem de vakit kaybetmeden tasarruftan başlamalıyız. Gerek geçen yıl ve gerekse bu seçimde, hiç ihtiyacımız olmadığı halde devlet kadrolarını iyice şişirip, yandaş memurlar aldık. İyi bir araştırma sonucu, bunların yarısından fazlasının yararsız ve gereksiz olduğu, sadece siyasi nedenlerle işe alındıkları kolaylıkla fark edilecektir. Buna mutlaka bir formül bulunmalı ve artık bu yol kesinlikle kapatılmalıdır. Yine Türkiye’de tek maaş esası geçerli kılınmalı ve üçer-beşer maaş alanların gelirleri kesilmelidir. Bunların içinde mutlaka hem emekli ve hem de milletvekili maaşı alanlar da bulunmalıdır. Bugün Parlamenterlerimizin yüzde 70’den fazlası 235 bin lira tutan çift maaş almaktadırlar. Bunun mutlaka düzeltilmesi gerekiyor.
Resmi araç saltanatına milyarlarca lira ödüyoruz. Neredeyse yürüyen memur kalmadı. Kiralık araçların hepsinin sözleşmelerinin iptal edilmesi şart. Çok üst düzey yöneticiler hariç, herkes kendi imkânıyla işine gidip gelmelidir. Tabii tasarrufa önce Saray’dan, sonra Parlamento, bakanlıklar ve Belediyelerden başlamalıyız. Sarayın onca danışmana, memura, personele ihtiyacı yok. Hepsini bakanlıkların mevcut personelinden karşılayabilirler. Saraya 130 garson, 35 ahçı, 20 bulaşıkçı ne demek? Hele koruma ordusuna ne demeli? Rahmetli Evren, Özal, Demirel, Ahmet Necdet Sezer, Bülent Ecevit’in bir avuç koruması vardı. Saraydaki bunca korumaya ne gerek var? Ayrıca korkanlar bu görevlere talip olmamalı. Savunmasız Millete karşı ayıp oluyor çünkü.
Bakanlıkların, şatafatlı devlet binalarının, lüks mobilyalarla döşenmiş makam odalarının derhal gözden geçirilmesi ve hepsinin mütevazı çizgilere çekilmesi gerekiyor. Hele yandaştan kiralanan ve milyonlarca lira ödenen binaları da terk etmek lazım. Tasarruf deyince tepeden başladım ama temele kadar süratle yapmalıyız bu reformu.
Tasarruf konusunda yazacak çok şey var. Önemli olan yönetim, böyle bir reformu hemen başlatma yurtseverliğini gösterebilecek mi acaba? İnşallah gösterir.