Türkiye'nin en önemli tarihçilerinden Prof. Dr. Osman Turan'ın vefatının yıldönümünde saygı ve rahmetle anılıyor.
Osman Turan, 1914 yılında Trabzon'un Aydıntepe köyünde dünyaya geldi. Ailesi, Van'dan Trabzon'a iskan edilen Kurdoğulları aşiretine mensuptur. Babası I. Dünya Savaşı'nda şehit düşmüş, aile Çaykara'ya taşınmak zorunda kalmıştır. Osman Turan, ilk eğitimini Çaykara'da, lise eğitimini ise Trabzon ve Ankara'da almıştır. Turan, 1940 yılında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Ortaçağ Tarihi Kürsüsü'nden mezun olmuştur. Osman Turan'ın çalışkanlığından etkilenen Fuad Köprülü, onu kürsüsüne doktora öğrencisi olarak aldı. Köprülü ile hazırlıklarının ardından, Türkiye Cumhuriyeti'nin tarih alanında yapılan ilk doktorasını teslim etti. 1942 yılında Ortaçağ Türk-İslâm Tarihi Kürsüsüne asistan olarak atandı. Bu tarihten itibaren araştırmalarını genişleten Turan Farsça, Arapça ve Fransızca kaynaklardan araştırmalar yapmaya başlamıştır. 1944 yılında Nihal Atsız ile temasından ötürü açığa alınan Turan, aynı yıl görevine geri döndü. 1940'ların sonunda Fransa ve İngiltere'de araştırmalarda bulundu. Yaptığı araştırmaların neticelerini UNESCO konferanslarında bildirdi ve bu dönem bilim dünyasının dikkatini üzerinde topladı. 1949 yılında TTK tarafından asli üye olarak seçilirken, iki sene sonra da profesör ünvanını aldı.
Osman Turan, 1954 yılında hocası Fuad Köprülü'nün de bulunduğu Demokrat Parti'nin Trabzon milletvekili olarak siyasete atıldı. Bu sırada fakültedeki görevini bırakmış olsa da yazılar kaleme almaya devam etti. Turan, 1959 yılında Türk Ocağı Genel Başkanı seçildi. Adalet Partisi ile çalışmaya başlayan Turan, siyasi yaklaşımlarını eleştiren bir yazı yüzünden partiden ihraç edildi. Bunun sonucunda Osman Turan, Milliyetçi Hareket Partisine katıldı. 1966 yılında tekrar Türk Ocağı Genel Başkanı seçilen Turan, 1973 yılına kadar bu görevi sürdürdü. Geçirdiği beyin kanaması sonucunda 17 Ocak 1978'de hayata gözlerini yumdu.
Osman Turan, çalışmalarının büyük bir kısmını hocası Fuad Köprülü'den etkilenerek Anadolu Selçuklularının tarihine ayırdı. Ona göre Türk tarihi bir devamlılık sağlamıştır. Tarihçiliğinde, Orta Asya'dan Anadolu'ya kültürün takviye edilerek korunduğunu düşünmektedir. Osman Turan'ın "Türk Cihân Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi" eseri, ilmi açıdan en bilinen eserdir.
27 Mayıs 1960 ihtilâlinde tutuklanarak yaklaşık on altı ay hapis yattı ve ihtilâl mahkemesinde yargılandıktan sonra beraat etti. Fakültedeki görevine dönmek istediyse de fakülte yönetimi bu isteğini geri çevirdi (29 Haziran 1962). Böylece Osman Turan’la fakülte yönetimi arasında kıyasıya bir hukuk mücadelesi başladı. Her defasında mahkemeyi kazanmasına rağmen fakülte yönetimi hukukun kararlarına direndi. Bunun üzerine bir kere daha siyaset meydanına çıkmak zorunda kaldı. Adalet Partisi’ne giren Osman Turan, bu partinin 1964’te yapılan kongresinde teşkilâttan sorumlu genel başkan yardımcısı, 1965 genel seçimlerinde Trabzon milletvekili seçildi. Fakat Adalet Partisi’nin siyasetine de ayak uyduramadı; Yeni İstanbul gazetesinde yazdığı başmakalelerle partinin genel başkanını rahatsız etti ve 1967’de partiden ihraç edildi. Osman Turan, Milliyetçi Hareket Partisi’nde siyasete devam etmeye karar verdi. 1969’da bir defa daha fakültedeki görevine dönmek istediyse de boş kadro bulunmadığı gerekçesiyle isteği reddedildi. Bunun üzerine emekliye ayrılıp meslek hayatına fiilen son verdi (Mayıs 1972).
1966’da tekrar Türk Ocağı genel başkanlığına seçildi ve bu görevi 1973 yılına kadar sürdürdü. Bu dönemde Türk Yurdu dergisi Osman Turan’ın gayretleriyle Türk fikir ve kültür hayatına önemli katkılarda bulundu. Osman Turan emekli olduktan sonra İstanbul’a yerleşti. 1974’te Türk Tarih Kurumu, Osman Turan’ı aslî üyelikten çıkardı. Türk Tarih Kurumu’nun bu kararı Osman Turan’ı çok etkiledi. Kurumun bu davranışı aynı zamanda Türk tarih ilmine vurulmuş ağır bir darbe şeklinde değerlendirildi. Emeklilik dönemini Selçuklu İktisat Tarihi adlı kitabını yazmakla geçirdi, ancak çalışmayı tamamlayamadı. Geçirdiği beyin kanaması sonucunda 17 Ocak 1978’de vefat eden Osman Turan, Osmanlı hânedanından Satıa Hanımefendi ile evliydi. Osman Turan özel hayatında ve sosyal ilişkilerinde mütevazi ve kibar bir insandı. Ancak ilmî ve fikrî tartışmalarda son derece kararlı ve ödün vermez bir tutum sergilemiş, siyasette ise iddialı olmamıştır.
Osman Turan’ın yayınlarını ilmî ve fikrî olarak ikiye ayırmak mümkündür. Bu çalışmalar birbirinden tamamen farklı özellikler taşımakla birlikte birbirini destekler ve tamamlar niteliktedir. Turan, geniş yorumlarıyla tarihe dair yazılarını kuru birer bilgi olmaktan çıkardığı gibi ilmî çalışmalar sonucunda elde ettiği bilgileri de memleket meselelerinin aydınlatılmasındaki fikirlerine dayanak yaparak değerlendirmiştir. Doçentliğinden sonra M. Fuad Köprülü’nün “Anadolu Selçukluları Tarihi’nin Yerli Kaynakları” adlı makalesinden (TTK Belleten, XXVII [1943], s. 379-522) etkilenip çalışmalarının büyük kısmını Anadolu Selçukluları’na ayırmıştır. Osman Turan, yine M. Fuad Köprülü gibi Türk millî kültürünün temellerinin Orta Asya’da atıldığına ve İslâmî dönemde yeni unsurlarla takviye edilip korunduğuna, bu kültürün devamlılığına inanmış bir tarihçiydi. Bu devamlılığı özellikle “Le droit terrien sous les seljoukides de Turquie” adlı bildirisinde, Türk Cihân Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi adlı eserinde ve İslâm Ansiklopedisi’ne yazdığı “İktâ” maddesinde açık biçimde ortaya koymuştur. Ancak hem kendisinin hem Köprülü’nün Türkler’de Batı tarzında bir feodalizmin bulunduğuna dair görüşleri Fransız bilim adamı Claude Cahen tarafından kabul edilmemiştir. Osman Turan, eserlerinde genellikle siyasî ve askerî olayların tesbiti ve tasvirini yapmışsa da bazı tarihî olguları tahlil etmekten geri durmamıştır. Meselâ Anadolu’nun fethi ve Türkleşmesi ile Moğol istilâsının İslâm medeniyeti üzerindeki etkileri gibi önemli olayları hep analitik bir yöntemle incelemiştir. Olayların sebep ve sonuçlarını belirlerken daima çok sebeplilik ilkesini benimsemiş, bilhassa maddî ve mânevî âmillere eşit derecede önem vermiştir.
QHA