On bir ayın sultanı” diye adlandırdığımız mahyalarla ve mübarek sıfatı ile taçlandırdığımız Ramazan ayına ulaştık.

İslam dünyasında çok özel yeri olan bu ay, barışın, kardeşliğin ve sosyal adaletin öne çıktığı günlerdi. Öyle ki farklı dinlerdeki vatandaşlarımız da bu günlere hassasiyet gösterir, ardından gelen bayram coşkusunu birlikte yaşarlardı.

Zengin evlerde bile israf haramdır düşüncesiyle görkemli sofralar terk edilirdi.

Tüm mahalleyi akşam saatleri yaklaşırken pide kokusu sarar, sıcak pide kuyruklarında beklemek de ayrı bir keyif verirdi.

Var olanın yok olanla eşitlenmesi gerektiği inancıyla sokak aralarında mahallece imece usulüyle kurulan sofralar, gönülleri şenlendirir, ardından topluca kılınan namazlarla birlik vurgulanırdı.

Küfrün, yalancılığın, hırsızlığın, ayıbın raflara kalktığı bu muayyen günlerde Kuran’ın o eşsiz satırları öne çıkar ve ülkeye huzur çökerdi.

Gösterişin uzak, sağ elin sol eli görmediği gizli yardımlarla yoksullar özellikle çocuklar sevindirilir ve vermenin insan ruhuna nasıl da şifa olduğu apaçık yaşanırdı.

Camide saflar sıkılaşır, Peygamberimizin “Bölünmeyin, ayrışmayın” nasihati hatırlarda selam, muhabbet ve derin imanla namazlar eda edilirdi.

Bayrama ulaşmanın şükre dönüştüğü o özel günlerde anneler, mendillere konan lokum ve bozuk para derdine düşer, bayramlaşmaya gelen tanıdık tanımadık her çocuk sevindirilirdi.

Şımarmasın diye fazlasından sakınılan harçlıklar da dede nine cömertliği ile maytap, kız kaçıran, kader kısmet oyunlarında, biraz büyükler ise lunaparklarda tüketirlerdi.

Bayram sabahı uyuyan çocuklar “Cehennemde domuz bekçiliği yapacağı” tehdidiyle uyandırılır, namazdan gelen büyüklerin karşılanması ve özene bezene hazırlanmış bayram kahvaltısında tüm ailenin bir araya gelmesi amaçlanırdı.

Olanın yeni, olmayanın da en temiz giysilerle bayramlaşmaya gelenleri karşılamaları, kolonya, şeker, lokum biraz daha hallice olanların likör çikolata eşliğinde ikramları “Ne olacak bu memleketin hali” sohbetiyle sürer giderdi.

Küsler barışır, ziyaretlere karınca kararınca hediye paketleri ile gidilirdi.

Evin çocukları ziyaretçilerin elini öpmekte yarışırlar, ceplerine göstermiyormuş gibi yapıp harçlıklar sıkıştırılacağını bilirlerdi.

Ve giderek hayatımızı esir alan, en kıymetli geleneklerimizi gömen, nerdeyse birbirimizin etlerini çiğ çiğ yiyecek kadar düşman eden siyaset ve onun maşası sosyal medya ramazanımızı da yozlaştırdı.

Ramazan demek, sessiz gösterişsiz ve huzura yolculuktu. Kimse kimseye oruç tutup tutmadığını sormazdı. Bu çok büyük ayıp, ola ki kişi yalan söylemek mecburiyetinde kalır inancıyla günah sayılırdı.

Günümüz Ramazanları inancımızın emrettiği ibadet rayından çıkmıştır.

Gösterişli sofralar kurmaya, çalmaya, çırpmaya devam. Ramazan eğlenceleri adı altında halkın paralarının yandaş sanatçılara peşkeş çekilmesi (!) bire beş eklenerek belediyelere fatura edilen iftar çadırları, yöneticilerin konvoy eşliğinde katıldıkları iftar yemeklerinin hangisi inancımıza ve o güzel ve özel günlerin manasına uyuyor.

Saatlerce bekleyip bir çorba bir pilav ve bir kaşık et yiyebilmek için birbirini çiğneyen insanlar, gıda yardımı alabilmek için birbirini döven insan görüntüleri, inancımızın neresine yakışıyor?

Zenginle yoksulun eşitlenmesi, boynunda, kolunda, başında servet taşıyan hatunlar, en lüks araçlarla gelen beyler “Ne yani Müslüman zengin olmamalı mı?" Yüzsüzlüğüne sığınıp, gösterişin dibini sergileyenler; sizin kendi dininiz bunlara izin veriyor olabilir ama benim dinim "komşusu açken tok yatan bizden değildir!” diyor. Lüks haramdır, hele de başkasının alın teri üzerine çökerek elde edilmişse külliyen haramdır. Ama isteyen istediği tercihi yapma hakkına sahiptir. Bedelini ödemeyi de göze alıyorsa mesele yok.

Dinin en üst temsilcisi utanmazca en lüks arabalara binerek iftar sofralarına giderse, taşıdığı sorumluluktan, örnek olması gerektiğinden bi haber olursa avam da böyle yapar. O kuş sütü eksik olmayan sofralardan çöplere döküleni alıp evine götürmeye çalışan o mazlumların ahını hiç mi düşünmüyorsunuz? “Biz yaptık oldu” düşüncesi yarın karşınıza aynı nedenle çıkacak. Korkmuyor musunuz?

Ekmeğini alın teriyle kazanan kardeşimin sofrasına getirebildiği ekmek ve aşı, cennet lezzetindeyken, çalan çırpan, hak yiyen malum zevatın kursağından geçenler zehir zıkkım olacaktır.

Velhasıl sevgili dostlar, bizim iç çekerek özlediğimiz o yokluk ve yoksunluk günleri, özlediğimiz Ramazanlar ruhumuza ve inancımıza şifa olan ve olması gerektiği gibi yaşanan o günlerin özlemidir.

En sevdiğinden vermedikçe infak etmiş sayılmazsın” diyen yüce dinimizin emrettiği gibi açı, açığı, yetim ve öksüzleri, miskinleri unutmayıp, kendimizin canını acıtacak kadar verelim ve o eşsiz huzurla bayrama girelim. Sağlık, huzur, bereket, inanç dolu bir Ramazan dilerim ve bu da malum yerlere:

“Yiyin efendiler yiyin; bu han-ı iştiha sizin / Doyunca, tıksırınca, patlayıncaya kadar yiyin.." (Tevfik Fikret)

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Mehmet Özdemir 10 ay önce

Elinize, yüreğinize sağlık değerli hocam. Toplum olarak çok şey kaybettik. Bir şeyin değerini onu kaybedince daha iyi anlıyoruz. Muhabbetle selamlar, saygılar.