Maun Suresi, Mekke döneminde inmiştir, 7 ayettir. Maun, yardım ve zekât demek olup surede, Allah’a inandığını söyleyip hatta inancı doğrultusunda ibadet ettiği halde dille değil ama yaşam tarzıyla Allah’ın dinini inkâr edenlerle, ibadetlerini gurur, kibir içinde gösteriş için yapan kişiler anlatılmaktadır. Sure,

Bismillahirrahmanirrahîm.

Eraeytellezî yukezzibu bi’d-dîn. Fezâlike’l-lezî yedu’ul-yetîm. Ve lâ yehuddu alâ ta’âmi’l-miskîn. Feveylun lil-musallîn. Ellezînehum an salâtihim sâhûn. Ellezînehum yurâûn. Ve yemne’ûne’l-mâ’ûn.

Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.

Dini yalanlayanı gördün mü? İşte o, yetimi itip kakar. Yoksulu doyurmayı teşvik etmez. Şu namaz kılanların vay haline! Onlar namazlarından gafildirler. Onlar gösteriş yaparlar. Ve onlar en küçük bir yardımı da engellerler.

denilmektedir. Ayette bahsi geçen “Namazı kılmak ama gurur, kibir vesilesine çevirip gösteriş için kılmak ve bu sayede kıldığı namazdan gafil olmak” beyanı, ibadetin sadece bedensel yönüyle yapılırken, yapılışını da kibir sebebine dönüştürmeleriyle gafillerden yani yapılan ibadetten zerre kadar fayda sağlamayacak olanlardan söz edilmektedir. Bu sebeple dikkat çekilen öz, ibadetin gönülden Allah’a inanılarak, samimiyetle ve tüm yönleriyle yapılmasıdır.

Allah’ın dinini yalanlamak, Allah’ın istediklerinin içinden sadece nefs-i emmaremizin işine gelenlerini yapıp işine gelmeyenleri yok hükmünde sayarak, yaptığımız kadarını da olması gereken budur diyerek söylemlerde bulunmaktır. Dünya hayatımızı, nefs-i emmaremizin isteklerini yerine getirirken Allah’ın isteklerine sırt çevirmiş bir halde yaşamaktır. Fani olan bizlerin, yaptıklarımızın ve söylediklerimizin hesabını verecek olduğumuz gerçeğini devre dışı bırakarak Allah’a kul olmak yerine mevcut sahtekârlık içeren halimizi kulluk olarak tanımlayışımızdır. Eğer Allah’ın dinini yalanlıyorsak yaptığımız sadece ve sadece kendimizi kandırmak ve yarınlarımız için kendimize zulmetmektir.

Yetimi itip kakmak tabiriyle vurgulanan zulmün iki yönü vardır. Birincisi, yardıma muhtaç olan insanları küçümseyerek, Allah’ın “Onlara yardım edin” emri olduğu halde bu emre uymayarak yardımcı olmama sonucu onlara zulmetmektir. İkincisi ise Hz. Muhammed Efendimizin İslam üzerine rahmet ve ahlak üzerine sürdürdüğü yaşantısını hiçe sayarken bir de Peygambere ümmet olduğunu iddia etmektir. Her iki durumda da yetimi itip kakmayla aslında kendimize zulmetmektir.

Yoksulu doyurmamak ve doyurmayı teşvik etmemek, dünyada sadece kendi nefsimiz için yaşamaktır. Allah’ın “Uzak durun” diye emrettiği ve zulmanî sıfatlara giren cimrilik de dahil haset, öfke, nefret üzerine olmaktır. Kendi yardım etmeyişini, diğer insanları da yardım etmekten uzak tutarak normalleştirenlerdir. Ayrıca bu zihniyetle yaşayanlar rahmaniyetten uzak zulmaniyete yakın olmayla kendi öz benliklerini maneviyatla zenginleştirmedikleri için dünya malıyla zengin olsalar da iman yönünde yoksul olanlardır ve maneviyata yönelmezler.

Şu namaz kılanların vay haline! İşte onlar, yaşamlarını uzak durulması gerekenler ile birlikte sürdürüp inançları sahte, söylemleri sahte, kullukları sahte olanlar zulüm içindedirler. İşte onlar şirk içinde emre karşı inat halindeyken göstermelik olarak diğer insanları kandırmak ve kendilerini kabul ettirmek için emre uyuyormuş gibi yapanlar, ibadetin sadece şekil yönünde bulunup ibadeti bile kendi nefislerine uyduranlar zulümdedir. Nasıl ki yemek yiyormuş gibi yapınca karın doymuyorsa onlar da ibadet ediyormuş yani namaz kılıyormuş gibi yapıp sadece şekilde kalanlar, oruç tutuyormuş gibi yapıp sadece aç kalanlar, tavaf ediyormuş gibi yapıp sadece turistik gezide bir binanın etrafında dönenlerdir. Onlar, ibadet ederken bile şirk edenlerdir.

Onlar namazlarından gafildirler. Onların ibadetleri ne kendilerine ne de diğer insanlara fayda sağlamaz. Onların ibadetlerinde samimiyet, ahlak, rahmaniyet, tevhit, Hz. Muhammed yaşamı olmadığı için görünüşte kalır. Onlar ibadet halinde Peygambere ümmet görünürken ibadet haricinde müşrikler gibi yaşarlar da münafıklıklarını ibadetle örterek gizlemeye çalışırlar. İbadetler bizlerin, Allah’ın dinini kabul edip dine göre yaşamamız, yetimi koruyup kabul etmemiz, yoksulu doyurup doyurmaya teşvik etmemiz sonucunda Peygambere ümmet olmamız içindir. Bu hakikatler içinde değilsek bizler ibadetlerimizde gafil kalırız.

Onlar gösteriş yaparlar. Onlar, içinde bulundukları nefsanî yaşamın getirisi olan dünya süsleriyle, dünya zenginlikleriyle, şirk kaplamış varlıklarıyla, gurur, kibir, öfke gibi zulmanî sıfatlarıyla üstünlük taslayıp gösteriş yaparlar. Onlar, Allah’ın emrine uymayışlarıyla gösteriş yaparlar. Onlar, Allah’ı yaşamın dışına atarak, Hz. Muhammed’i 1400 sene öncede bırakarak, Kur’an’ı dantelli kılıflarda okunmayan kitap yaparak, Müslümanlığı kendi görüşleri üzerine dönüştürerek yaşadıkları hayatı gösteriş yaparak olması gereken olarak sunarlar. Onların namazı da orucu da tavafı da zekâtı da şehadeti de cahiliye dönemi dindarlığından farksız haldedir ve bu hali güzel görüp güzel gösterirler.

Ve onlar en küçük bir yardımı da engellerler. Onlar ne kendilerine ne de diğer insanlara yardım ederler, edemezler. Kendilerine faydası olmayanların başkalarına faydası olamaz, onlar faydalı da olmazlar, olmayı da istemezler. Onların varlığı karanlığa bağlıdır da onlar en küçük bir ışık kırıntısından rahatsızlık duyarlar. Onlar, kendilerini ve diğer insanları iman üzerine olmaktan uzak tutarlar. Onların din ve ibadet diye ısrarla üzerinde durup yapabilirlerse insanları zorladıkları şey kendi olmasını istedikleridir.

İşte Cenab-ı Allah, Maun Suresinde nasıl olmamamız gerektiğini anlatırken aynı zamanda nasıl olmamız gerektiğini de vurgulamaktadır. Bizler, Allah’ın isteklerine uyup yaşamadıkça, yetimi kollamadıkça, yoksulu doyurmadıkça, gösteriş, gurur, kibir için ibadet etmekten uzaklaşıp samimiyetle gönülden ibadet etmeye başlamadıkça, mümkün olduğunca hem iman hem de madde yönüyle faydalı insanlar olmadıkça yani kısaca Peygamberimiz Hz. Muhammed Efendimiz gibi yaşamadıkça kıldığımız namazdan, tuttuğumuz oruçtan, yaptığımız tavaftan, verdiğimiz zekattan, getirdiğimiz şehadetten gafil olarak kalırız da Hak katında geçerli olamayacağından bize bir faydası dokunmaz. Bu sebeple Maun Suresini iyi okuyup okuduğumuzla amel etmeliyiz. İyi okumak, sureyi güzel sesle makam ve usul yönüyle Arapça okumak değildir. İyi okumak, okuduğumuzu anlayıp anladığımız doğrultuda denileni yaparak yaşamaktır.

Gaflet, şehadetin olmayışıdır. Kulluğu gafletten kurtaracak olan tek şey Allah’tan başka ilah olmadığına kendimizde ve her yüzde şehadet etmektir. Şehadeti olmayan bireyler Maun Suresinde anlatılan bireyliktedirler, gafildirler. İçinde şehadet olmayan kulluk Allah’a değil nefs-i emmaremize kulluktur. Bu hal, Allah’ın istediğini değil nefsin istediğini yaparak yaşamaktır ki anı da sonu da kendimize zulümdür.

 

www.ozkangunal.com

ozkangunal@ozkangunal.com

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.