Havanda su dövüyoruz. Zamanı çok kötü ve yararsız harcıyoruz. Hayati sorunlarımıza çare olmayacak meselelerle ülkeyi ve milleti meşgul ediyoruz.
Haftalardır Narin’i konuşuyoruz. Filistin’i dilimizden düşürmüyor, sadık davranacağımıza şerefimiz üzerine yemin ettiğimiz Anayasa’yı değiştirmeye kalkıyoruz. İktidarıyla muhalefetiyle gereksiz gündemlerin peşinde koşuyoruz.
Sırası mıydı CHP’nin tüzük değişikliğinin? Türkiye’nin çok acil sorunları, hayati değerdeki problemleri yok muydu yani? Bunlar dururken, bizi yönetenlerin uğraştıkları işlere bakın. Sersemin biri çıkmış, hepimize “ahmaklar” diyerek Anayasanın ilk dört maddesini değiştireceklerini söylüyor. Aslında söyleyene değil, söyletene bakmak ve onu görmek lazım.
Eğitimi de siyasi islamın çizgileri içine çeken, milli eğitimi neredeyse molla eğitimine çeviren anlayışın egemen olmasına ne demeli? İhtisası olan işi arap saçına çeviren Hulusi Akar bile ahkâm kesiyor bu konuda. Hiç konuşmaması, hatta kendisini unutturması gereken Hulusi Akar, ülkenin demografik yapısı değişirken, milyonlarca mülteci Türkiye’ye elini kolunu sallayarak girerken, Yunanistan bize ait adalara bayrağını dikerken, silah arkadaşları Balyoz ve Ergenekon kumpaslarıyla zindanlara atılırken ne yapıyordu acaba? Harp okullarına, askeri liselere soruların çalınmasına göz yumarak, Fetöcülerin girmesine niye engel olamadı ki? Neyse, bu konular ülkenin temel sorunları çözüldükten sonra, daha detaylı konuşulacak elbette.
Ülkemizin en önemli sorunu enflasyon, ekonomi ve milli birlik ile beraberlik gücümüzün ve görünümünün çökmesidir. İktidara göre ekonomimiz iyiye gidiyor. Enflasyon düşmeye başladı, seneye tek rakama inermiş. Keşke öyle olsa, keşke bu pembe hayaller gerçekleşse de, biz de alkışlasak. Ama görünen köy kılavuz ister mi? Şöyle korkmadan çıkın bakalım sokağa, girin çarşıya pazara, halkın arasına karışın bir, bakalım durum sizin söylediğiniz gibi mi, yoksa yangın yerine mi dönmüş piyasa.
Maaşına haram, hile karışmamış milyonlarca insanımız sefaletle boğuşuyor. İktidarın yanlış ve sağlıksız politikaları yüzünden korkunç bir geçim sıkıntısı çekiyor. Normal beslenemediği gibi, ev hayatının ve günlük yaşamın masraflarını karşılayamıyor. İşçisi, memuru, köylüsü, kentlisi, çiftçisi perişan durumda. Hele çiftçi, işçi, emekli çığlıklarını duyuramadığı iktidara ateş püskürüyor.
Yanlış nerede biliyor musunuz? Ekonomiyi batıran bir iktidardan oturmuş kurtarmasını bekliyoruz. Mehmet Şimşek’e bağlamışız umudu, olmayacak duaya amin demeye hazırız. Ama olmuyor işte, devletteki korkunç israfı önlemedikçe, lüks-şatafat ve gösterişi engellemedikçe, sürekli devlete gereksiz memur alıp kadroları şişirmekten vazgeçmedikçe, ülkeyi yasalara göre değil de aklımıza estiği gibi yönetmeyi sürdürdükçe, nasıl yeneceğiz enflasyonu, nasıl düzelteceğiz ekonomiyi? Ekonomi akşamları televizyonlarda attığımız pembe nutuklarla düzelmiyor ki…
Muhalefet de sadece eleştirmeyi, konuşmayı biliyor. Çözüm yolları önerse ya, şöyle yaparsanız düzelmesi kolaylaşır dese ya. Hepimiz aynı gemideyiz. Karaya vurup parçalanmayı beklemek mi doğru, yoksa geminin rotasını düzeltmeye yardımcı olmak mı? Hoş ekonominin iyiye gittiğini iddia eden iktidar da, böyle bir desteğe ihtiyaç duymuyor ki..
Sadece ekonomi değil ciddi problemimiz… Çoğumuzun söylemeye ve gündeme getirmeye çekindiği güvenlik sorunu da, belirsiz şekilde ortada duruyor. Dindar ve kindar bir nesil yaratacağız diye yola çıkanların, milletin menfaatlerinden çok ümmetin menfaatlerine öncelik tanıyanların bizi getirdiği duruma üzülmemek mümkün mü? Karpuz gibi ortadan ikiye bölündük. Düşünce, fikir, inanç ve ülkenin geleceği konusunda ayrı dünyaların insanlarıyız sanki.
Milliyetçilik, bayrak, toprak sevgisini hırpaladık. Ülkesinin bir çakıl taşına can vermeye hazır eski insanlarımızın heyecanını, vatanseverliğini gençlerimize taşıyamadık. Askerlik anlayışımızı zedeledik, paralı askerlikle tanınmaz hale getirdik bu kutsal mesleği. 21 günlük askerlik olur mu, izcilik bile olmaz bu sürede. Dünyanın en kuvvetli ordusunu, askeri vesayeti kırıyoruz diye güçten düşürdük. Öyle olmadı mı, böyle yapmadık mı, birlikte yaşamadık mı o acıklı dönemleri?
İşte bütün bunlar için güvenlik sorunumuzu çok önemli görüyorum. Etrafımız barut kokuyor, küçücük İsrail hedefindekilerin telsizini telefonunu patlatacak teknolojiyi kullanıyor. Müttefiklerimizin içinde tek dostumuz yok. Yüzümüze gülüp arkamızdan sürekli kuyumuzu kazıyorlar. Biz ise günlük politikalarla geçiriyoruz vaktimizi. 12 mil işi ne oluyor, Kıbrıs’ta aleyhimizde ne dolaplar dönüyor? İngilizler- Amerikalılar, İsrailliler bize ne tezgâhlar kuruyorlar acaba?
BRICS’e girmek Türkiye’ye ne kazandırır, ne kaybettirir? Bunları bilemiyoruz ki, millete doğru dürüst anlatan yok ki.. Kapalı kapılar arkasında alınıyor kararlar. TBMM’nin bile çoğundan haberi yok. İşte onun için güvenliğimizden tedirginlik duyuyoruz. İşte onun için tek adam yönetiminden kurtulalım, normal demokratik sisteme dönelim diyoruz.
Şimdilik bu kadarla yetinelim.