Var olan herhangi bir şeyi sorgulamadığımızda olduğu gibi kabul edip yolumuza devam ediyoruz.
Bir kitap bir hayatı değiştirir mi? Hayır ama olduğu gibi kabul ettiğimiz her şeyi sorgulamamıza neden olur.
Alper Şirvan’ın “Mavi Orkide”sini okuduğumda tam da böyle oldu; kendini sevmek ne demek?
Pek çok insan yaradılışı gereği kendisini sever ve beğenir. Zaman içinde onu ve çevresini rahatsız eden davranış biçimlerini de kendi isterse değiştirir. Birilerinin zorlaması ile bir değişim olmuşsa bu sadece yüzeyseldir ve öyle görünmesi gerektiği içindir.
Asrın hastalığı “Kendini sev!” sloganı ile işlenen bencillik, tüketim çağının dayatmasıdır ve bizim kendimizi sevmemizle, keşfetmemizle hiç ilgisi yoktur. İçimizdeki değerlerin, zenginliğimizin ve bize verilen yeteneklerin, insan olma ayrıcalığının ortaya çıkarılması değildir amaç ve belki de en korkulan budur. Bu yüzden sosyal medya aracılığı ile yaratılan, örnekleştirilen erkek ve kadın modellerine benzememiz amaçlanmaktadır. Ucube, birbirine benzeyen yaratıklar, “tek tip insan yaratma” arzusunda olanların yolunda hızla ilerliyor. Asıl görevi şifa olması gereken doktorlar da bu getiriden memnun olmalılar ki bu ideale hizmet etmekte yarışıyorlar. Kocaman dudaklar, kedileşmiş anlamsız gözler, sözde yaşı gizleyen ameliyatlar, milyonlarca liranın heba edildiğinin göstergesidir. Ve hiç ardı arkası kesilmeden daha daha diyen kadınlar başka bir bedene bürünüyor ve rahatsız olmuyorlar. “Ölümsüzlük hastalığı”na yakalanmış bazıları da onları sömürenlerin anlamsız ve ne olacağı belirsiz deneylere gönüllü denek olmaya devam ediyorlar. Ama ne dökülen para, ne yapılan telkinler, kişisel gelişim safsataları işe yaramıyor, hastalığın da ölümün de bir realite olduğu gerçeği önlerine dikilip duruyor.
İnsan yaradılış gereği kendisini sever demiştim. Çünkü o beden ve içine konan ruh sevgiden ibarettir. Ve biz o eşsiz bütünün parçaları olarak dünyaya gönderildik. İnsan görünümünde. Bir yılan, bir kurbağa, bir domuz ya da bir köpek değil, her bir milimetresi bir işe yarayan muhteşem bir tasarımdır insan. Damarlar açıldığında dünyayı iki buçuk kere dolaşacak kadar uzunlukta olduğunu öğrendiğimde çok sarsılmıştım. Bir çamur ve bir su damlasından sevgi üflenerek yaratılmış insanın bu gerçeği bilmesi bile kendisini sevmesi için yeterlidir. Öyleydi. Beden kutsal sayılır keyif verici ve zarar verecek maddeleri kullananlar kınanırdı eskiden.
Peki ne oldu?
Uzun yıllardır kapitalizmin mutsuz ettiği insanlığa “kişisel gelişim” diye bir musibet musallat ettiler. Bu bir bilim dalıymış. Psikolojinin benzeri. Asla karşı değilim. Dozunda hepimizin ihtiyacı var elbette. Ama bir merkezden çıkmış gibi aynı ağzı kullanarak “insanı bencilleştiren” söylemlerine çok kızıyorum. O söylemler tam tersine insanı mutsuz ediyor.
“Kendini sev, olduğun gibi kabul et!” yanlış anlaşılmış veya aktarılmış olmalı ki, milyonlar bedenlere yatırılıyor, acı ameliyatlara katlanılıyor, moda sektörü paraya para demiyor, kartlar patlıyor ve birçok insan da sözde bu nimetlerden yararlanamadığı için mutsuz oluyor.
Şimdi bütün bu sorgulamalardan sonra sadede gelelim. Tanrının bağışladığı akıl ve beden sağlığı en büyük şükür nedenimiz olmalı. Güne kendinle uyanmak ve kendinle günü biçimlendirmek, kendinizi sevmeniz için yeterli. Üretmek, mutlu etmek ve sevmek hep sizden yansıyanlar. Ve o yansımaların geri dönüşü sizi mutlu edecek olan gerçek. Bunları yapmıyorsanız eğer, kendinden hoşnut olmak duygusu örtülür, kirlenir ve zavallı bedeninize kusur yükleyip, onunla uğraşırsınız. Çok sevilmenin konforuna güvenip terk edilen gibi vücudunuz da bir gün sizi terk eder.
“Mavi Orkide” kendine değer vermenin, eksik de olsanız var olan nimetlerin, yeteneklerin üzerinden üretmenin, eşsiz hazzına varmış, “Neden, niçin böyle?” diye zaman kaybetmeden o zamanın her anını dolu dolu yaşamış bir genç adamın romanı.
“Aynadaki Öteki” de ötekileştirilmenin, öz değerlerinin körelmesine izin vermeyen derin anlamlı mesajların ve karakterlerin uzun süre zihninizde dans edeceği -özellikle de “Mavi Orkide”- bir müzikli kütüphane.
İki kitap da kendini sevmek üzerine açık net sarsıyor sizi ve kendinizi sorgulamaktan alıkoyamıyorsunuz. Öğrenilmiş çaresizliği de reddediyorsunuz. Evrensel mesajlarla insanlık adına büyük kazanım olan bu kitaplar ayrıca bir gün bizim de yaşayabileceğimiz yoksunluklara rehber nitelikte.
Bazen hayatınıza giren böyle “iyi ki”ler için şükrediyorsunuz üstelik.