Puslu bir Bursa sabahında ergen komşu çocuk, telefonuyla öfke kusuyor. Sonra kim bilir kaç lira olan o telefonu çimenlere bırakıyor, yetmiyor elindeki her neyse onu karşı koruluğa fırlatıyor. Ve yine aynı öfkeyle sırt çantasını duvara atıyor. Bir an durup koşarak koruya dalıyor. Attığı her neyse onu arıyor. İçeri giriyorum, dışarı çıkacağım. Ne kadar zaman geçti bilmiyorum?
Hala o çanta duvarda. Çocuk koruda. Sesleniyorum. Geliyor. Gözleri dolu dolu.
“Ne arıyorsun?”
“Anahtarlık. Evin anahtarları”
“Anahtarlar ninende yok mu?”
“Var, o önemli değil, anahtarlık hediyeydi” diyor.
“Aynısını buluruz üzülme!” diyorum
“Ayça’nın hediyesiydi“ diyor.
Mesele büyük yani.
“Aynısını bulur muyuz?"
Ah be çocuk! Kaybettiklerimizi ne zaman bulduk, bulduk diyelim, bulduğumuzda aynı mıydılar? Tam bunu söyleyecekken bir parıltı gördü, kırılmış kalp anahtarlık. Ha ağladı ha ağlayacak “Ver" dedim "çarşıya gidiyorum, aynısı olmazsa bile benzerini bulacağım, üzülme, sen derslerine odaklan”.. Benzer bir anahtarlık buldum. Bana göre sıradan, ona göre Ayça’nın, yani benzersiz.
Çoğu kez filmlerde izlemiş, romanlarda okumuşuzdur. Bazı şeyler tanıdık gelir. Çünkü onlar hayatımızın içinden yansımalardır. Alışkanlığa dönüşmüş, vazgeçmeyeceğinden emin olduğumuz eş, dost, arkadaş, sevgili… Fark etmez, bir gün bizden gittiklerinde şaşırır kalırız. İlk soru “Ben ne yaptım?”olur oysaki doğrusu “Ne yapmadım?” olmalı.”Emeksiz yemek olmaz, sevgi emektir“ gibi klişelere takılmayacağım.
Ben karşımdakinin bende oluşturacağı boşlukla daha ilgiliyim. Giderse yerine kimi koyacağım? Pişman olacak mıyım, özleyecek miyim, anınca kalbim sızlayacak mı? Cevap “Evet” ise gereğini yapmak ve kısa yoldan gönül alıp tekrar hayatıma dahil etmek isterim. Değilse yolu açık olsun!
Bir adım geride durup ilişkilerimizi gözden geçirelim Dürüstçe.
Bize onun kadar değer vermeyen insanlara harcadığımız zamanın ne kadarında o vardı? Sessizliğinde unuttuk mu? Yok mu saydık? Hasta mı? Yoksul ya da yoksun mu? O bir köşe yastığı ya da bir vazo mu bıraktığımız yerde duracak? “Senden bu ara bir haber alamadım, iyi misin?”dedik mi? Anlatır isterse, biz de gereğini yaparız. Yaptık mı?
"Yolu açık olsun" dediklerimiz için sevgimiz nefrete dönüşse bile biten bir şey değildir. Hiçbir duygu bitmez. Biz dondurur ya da yok sayarız. En ilginci de ondan alır bir başkasına veririz. Biten budur, kaybedilen budur.
Zaman geçmiş ve geçmişe yolculuğumuzda anılar bize tebessüm ettiriyorsa zamanın şifa gücüne sığınıp onarabiliriz, tabii hala onun alanı boşsa.
Sosyal medya sayesinde unutulmuş, dondurulmuş dostluklarımız günümüze taşınıyor. Seviniyoruz bu rastlantılara elbette çok. Yaş almışızdır artık, beden olarak değil, ruh olarak da değişmişizdir. Ve o uzun yıllarda birbirimize dair anılar yoktur. Eskiyi eskitmekle meşgul oluruz ve vazgeçme pişmanlığımız varsa yeni anılar oluşturmanın ardına düşeriz. Düşmeliyiz de. Eski dostlukları raflardan indirmenin hayata geçirmenin asıl nedeni yolda bulduklarımızın emeğimize değmeyecek olduklarını anlamamızdır.
Zaman hızlandı. Geçmez dediğimiz günler, aylar, yıllar öyle çabuk geçiyor ki! “Daha dün gibi” diyoruz. Geçmişe takılıp kalmayalım elbette. Geçen geçti. En azından gittiğimizde anılarımız birilerine tebessüm ettirsin. Şarkıdaki gibi “Sende kaldı yüreğim” dedirtmeliyiz.
Kimsenin özeline girmeden, sana verdiği kadarıyla yetinip, sorduğu her soruya, danıştığı her derde “mış“ gibi değil “biz” gibi cevap verdiğimizde o cevap tatminkâr olmasa bile günü geldiğinde ne kadar da doğru söylemiş düşüncesi gerçek dostluğa giden yoldur. Tüm ilişkilerde kural bu olmalı. Çıkar değil, gerçek! Bize uymasa da, bize bir şey kazandırmasa da hatta kaybettirse de gerçeği söylemek, içten davranmak. İşte yıllar sonra bile raflardan inebilecek sevgi ya da yoldaşlığın yolu budur.
Öfkemiz adalet duygumuzun ve gerçeğin yolunu kesmemeli. Kalbin sevme sınırı ölçüsüz. Dedim ya hiçbir duygu yok olmaz evrilir başka bir duyguya ya da kişiye. Yeter ki biz sevmekten vazgeçmeyelim. Enteresandır, insan yüreği sevdikçe büyüyor. Çünkü biz sevgiyle yaratıldık. Hem ruhumuz iyileşiyor, hem bedenimiz güzelleşiyor, hem de sözlerimiz zenginleşiyor. Öfke, nefret, kin, kıskançlık ise nefsi besliyor. Pek çok pişman olacağımız hatalar yaptırıyor.
Sevgili çocuk, bunlar geçeceğin yoldan daha önce geçenin tecrübeleri. Kulak verirsen yorulmaz, aynı hataları yapıp üzülmez ve pişman olmazsın. Bir daha gerçeği öğrenmeden kızma Ayça’ya..
Unutma! Gideni döndürmek çok zordur. Bazen de imkânsız.
"mış gibi değil biz” gibi cevap verdiğimizde " ne güzel bir ifade... Kaleminize sağlık hocam.