İmam, halk arasında camide namaz kıldıran kimse olarak tanımlanmış ve zikredilen olsa da bu tanım imam için yapılacak tanımların içinde kalan kısır bir tanım olmaktadır. İmam, namaz kıldıran olmanın çok ötesinde kutsî bir değerdir. İmam, Allah’ın tevhide davet edişidir, İslam’ın yaşayıcısıdır, İmanın önderidir, insanlığın kemâlidir. İmamı olmayanın imanı olamaz.
İmam, Allah’ın Kendisine seçtiği tecellidir. İmama uymak, Allah’ın davetine icabet edip doğruluğa, kulluğa, adalete, ahlaka, tevhide, insanî değerlere uymaktır. Bu gerçeklikle baktığımızda İmam, kendisinde tüm bu değerleri barındıran ve yaşayandır. Camiye gelenlerin önüne geçip onlara namaz kıldıran cami görevlisi sırf bu işi yaptığı için imam değildir, hocadır! İmamın, zikri Allah, sevdiği Allah, bildiği Allah, şehadeti Allah olandır. Bu sebeple İmam, kendisine tâbî olanların zikrini Allah’a, sevgisini Allah’a, bilişini Allah’a yönelterek Allah’tan başka ilah olmadığına şehitlerden kılar. İmamın kıldırdığı namaz şehadet namazıdır. Şehadeti olmayanın namazı namaz, imamı imam olamaz.
Zikri para, muhabbeti para, sevdiği para, hizmeti paraya ve para için olanın işi icabı camiye gelene namaz kıldırması onu imam yapmaz. İmamlık, din görevlilerinin kendi benlik ve egoları içinde yapamayacakları kadar büyük bir görevdir. İmamlık, iman için gerektiğinde başını feda etmektir. Böyle bir imama tâbilik de onunla birlikte başını vermektir. İmanî değerler üzerine yaşayamayacak, nefsanî değerlerini her şeyin önünde tutacak olanın yapabileceği bir görev değildir ki imamlık kişilerin kendilerinin seçeceği bir görev de değildir. Seçilmiş olmak gerekir.
İmam, tevhidin ilmiyle, edebiyle, ahlakıyla, aşkıyla, irfaniyetiyle, şehadetiyle ve adaletle, mertlikle ziynetlenmiş olandır, kendisine bakılınca tüm bu değerler görülendir. Cenab-ı Allah, Secde suresi 24. Ayeti kerimede,
Sabrettiklerinde onlardan, bizim emrimizle doğruya ileten önderler kıldık. Onlar ayetlerimize de kesin olarak inanıyorlardı.
buyurarak bu gerçeğe dikkat çekmektedir. İmam, imanî değerleri korumak için nefsaniyetin karşısında sabreden, Allah’ın ayetlerine inanıp ayetlerin şehadetine eren ve insanları da ayetlerin şehadetine iletip rehberlik eden olarak Allah tarafından görevlendirilendir. Bu gerçeklik ışığında görüyoruz ki “İnanç Allah’a, iman İmama olmaktadır.” İmam, Hz. Muhammed Efendimizdir. İmam, O’nun irfaniyetinin ve nurunun tecelli ettiği Ehlibeytidir, İmam, Ehlibeytinin yolunda olan, yoluna alıp yolunda talipleriyle yürüyendir. Bakara suresi 82. Ayeti kerimede,
İman edip yararlı iş yapanlara gelince onlar da cennetliktirler. Onlar orada devamlı kalırlar.
denilmektedir. İman edenler yani İmama tâbî olanlar bu tâbilikle iman yolunda azimle, gayretle yürüyenler! Onlar imanın gerektirdiği gibi yaşayıp, iman üzerine işler yaparlar. Onlar, İmamlarıyla birlikte yaşayıp, Allah’ı zikreden, seven, muhabbet edenler, şehadet üzerine olanlardır. İmam, kendisindeki tüm bu değerlerle kendisine tâbî olanı ziynetleyendir. Bakara Suresi 138. Ayeti kerimede,
Allah’ın rengiyle boyandık. Allah’tan daha güzel rengi kim verebilir? Biz ancak O’na kulluk ederiz.
denilerek tarif edilendir İmam. Allah, varlığı sırf tevhit olandır, Kendisinde ikilik bulunmayandır ve ikilik yaratmayandır. Bunun için İmam, Allah’ın rengi olan tevhitle boyanmıştır yani ikiliğinden geçmiş, tevhide ermiş, şehadet üzerine olandır. İmam sadece Allah’a kulluk edendir. Makamın, gücün, paranın, dünyanın, emmaresinin kulu olanların görev icabı yaptıkları imamlık değildir. İmam, ölünce yanında olmak istediğindir. Öldüğünde, “Ya Rabbi, beni O’nunla birlikte kıl” diyemediğin İmam değildir, olamaz. İşte bu tanımlamalarla baktığımızda kimin yanında olmak istiyorsan İmam O’dur.
İmamdan, Allah’a ait değerler tecellidedir. İmam, görüşünü, işitişini ve fikredişini bu değere tâbî kıldığından, İmamın görüşü, işitişi ve fikredişi Allah’ın rızası üzerine olur. İmam, kendisinde ve her yüzde Allah’tan başka ilah olmadığına şehadet üzerinedir, şehadeti olmayan imam değildir. Tarihi ve imanî gerçekler bize gösteriyor ki, İmam Hz. Muhammed ve O’nun kutlu Ehlibeytidir. Bu yüzden on iki İmam olarak zikrettiğimiz Ehlibeyt ve Onların devamıdır. Bugün İmamlık, Onların temsil ettiği İslam’ı değerlerin temsilcilerinden devam etmektedir.
İmamı anlayabilmek için şöyle bir soru soralım kendimize!
İmam, Hz. Ali midir yoksa Muaviye mi?
İmam, Hz. Hasan mıdır yoksa Muaviye mi?
İmam, Hz. Hüseyin midir yoksa Yezit mi?
Öldüğünüzde hangisinin yanında olmak istersiniz?
Bu soruların cevabı sizin için neyse İmam odur! Yanında olmak istediğiniz İmam olduğu için o halde yanında olmak istediğinizin taşıdığı değer üzerine yaşayarak şimdi de yanlarında olalım ki İmamımız olsun ve İmama tâbî olarak yaşama sonucu imanımız olsun!
Bizler bilmeliyiz ki İmam, bizim ölçülerimize sığmayacak, bizim doğrularımıza uymayacak, bizim şartlanmalarımıza gelmeyecek büyük bir değerdir. İmama kendi perdeli görüşümüzle bakarsak göremeyiz. İmam, bizim kısaslarımız üstüdür ve kalıplarımızın dışındadır. Kendilerimize görelerin çok ötesindedir. Bize düşen tâbilik olan teslimiyettir.
İmam, namaz kıldırandır ama bu namaz bir bina içinde tanımlanmış şekilleri yerine getirmekle sınırlı değildir. İmam, yaşam namazını Allah ile kıldırandır. Cami görevlisinin arkasında namaz kılınır ama imamla kılınan namaz önlü arkalı değil yüz yüzedir. İşte ancak yüz yüze kılınan namazda şehadet olduğundan miraç namazı denilen namaz odur. İmamı olmayanın imanı olmaz, imanı olmayanın şehadeti olmaz, şehadeti olmayanın kulluğu olmaz. Kulluk, İmamla yüz yüze kılınan, zamanı tüm ömür, vakti tüm ömür kendisi tüm yaşam olan namazın ismidir. Bu sebeple, kul olabilmek, İmama tâbiliktir.
Bizler, Allah’tan başka ilah olmadığına şehadet edebildiysek İmam önderliğinde kulluk yapanlardan olmuşuzdur. İmam önderliğinde kulluk yapanın şehadeti olur. Şehadeti olmayanın İmamı yoktur. Cenab-ı Allah bizleri, Kendine inanmış, İmamına iman etmiş olan, şehadete ermiş kullarından eylesin.