Geçen yıldan bu yıla aktarılan önemli sorulardan birisi de ülkemizin artık bir Anayasal Hukuk Devleti olup olmadığı.
Anayasamızın kesin hükmü olmasına rağmen, Anayasa Mahkemesi kararları uygulanmıyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları da yok sayılıyor.
Seçilmiş milletvekili hâla içerde rehin tutuluyor. Onu seçen depremzede halk ise 11 aydır sahipsiz, çadır veya prefabrik evde su baskınları ile uğraşıyor, soğuktan tir tir titriyor ya da ısınıyım derken yanarak ölüyor.
Rezerv alanları diye bilinen yasa da zaten değerli arazisi veya evi olanların “malına çökme” yasasından başka bir şey değil. Hatay’daki pek çok yere yasa çıkar çıkmaz “rezerv alanı” diye el kondu. Belli ki plan önceden yapılmış.
Gazze protestosu bahanesiyle, şeriat isteriz yürüyüşü yapanlar, atlarla ve yeşil şeriat bayrakları ile boy gösterenler başka bir facia.
Türkiye hızla şeriat devletine doğru yol alıyor görüntüsü veriyor ne yazık ki!
Geleceğimizi oluşturan eğitimle ilgili haberler ise başka bir facia.
Okullarda Türkçe bitti diyenler, tarikatlara sivil toplum örgütü kamuflajı uygulayıp onlarla anlaşma yapanlar, Araplar için ABD destekli okul açıp para ile diploma verenler, bu okullardan mezun olanları sınavsız veya göstermelik sınavla vakıf üniversitelerine sokanlar, say say bitmiyor.
Her yerde olduğu gibi, burada da Anayasa ve yasalar yok sayılıyor.
Tüm bunlara karşın, ülkenin bu durumunu düzeltecek etkin, bütünleşmiş bir muhalefetin olmayışı. Aksine bölünmeleri.
Yapılan bir araştırmada halkın bu sorunları çözebilecek parti olarak, hâla iktidarı muhalefetten daha yetkin görmesi, daha yüksek orandaki bir kısmının da hiçbir partinin bu sorunları çözemeyeceğini düşünmesi.
Halk iktidardan da muhalefetten de ümidini kesmiş, kurtarıcısını arıyor ve bekliyor.
O kurtarıcı, umarım daha çok dibe batmadan ortaya çıkar.