Bu hafta üç askeri zaferi kutluyoruz. 26 Ağustos ve 30Ağustos. ‘Hani üç zaferdi, neden iki yazdın?’ diyebilirsiniz. Açıklayayım;

Eskiden Malazgirt Zaferi 26 Ağustos’ta bölgede yerel düzeyde, kurtuluşun önemli adımı olan Büyük Taarruz’un yıldönümü ise aynı gün başkentte ve yurt çapında kutlanırdı.

Şimdi devir değişti, daha doğrusu değiştirildi.

Artık 26 Ağustos’ta Malazgirt Zaferi öncelikli, büyük taarruz ise ikinci sırada. Yani 26 Ağustos’ta 2 kutlama var, buna 30 Ağustos’u da eklersek üç eder.

100’üncü yıldönümünde eski Türkiye’nin sıfırlanacağı iddia edilen Malazgirt Zaferi’nin bu yılki kutlama hazırlıkları erken başladı.

Türklerin Anadolu'ya giriş kapısı olarak nitelendirilen Bitlis’in Ahlat ilçesinde, 1071 Sultan Alparslan Otağı'nın kurulduğu Çarho mevkiinde, 400 bin metrekarelik alanda geleneksel el sanatları ve illerin tanıtım stantları kuruldu. Etkinlikler için yaklaşık 30 kıl çadırın kurulduğu alanda karakucak, yağlı ve şalvar güreşi, atlı okçuluk, okçuluk, kökbörü yarışmaları, geleneksel el sanatları çarşısı ile bozkurt oyunlarının oynanacağı bölümler oluşturuldu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Putin’le İdlib çıkmazını görüşmek üzere Rusya’ya uçmadan bir gün önce, Devlet Bahçeli ile birlikte katıldığı törenlerde gövde gösterisi yapmayı ihmal etmedi.

***

Gelelim 26 Ağustos’ta başlayan Büyük Taarruza..

Prof. Dr. İlbey Ortaylı bakın ne güzel özetliyor bu çetin savaşı:

1921 Sakarya Savaşı, Yunan ordusunu durdurdu hatta geri hatlara itti ama Anadolu’daki düşman kuvvetini takip edip dağıtacak, imha edecek gücün olmadığı açıktı. Bu nedenle bir yıl bekleme dönemine girildi. Bu bekleme dönemi olağanüstü milli müdafaa vergileri, bütün milletin bağış ve silah imalatına, teçhizat üretimine katılmasıyla sürdü. Şurası açıktır ki milletin morali düzelmişti.

Büyük Taarruz tam da bu toparlanma sonrasındaydı. Üstelik ordumuz askeri savunma ve hücum özelliklerinin ikisini de haiz durumdaydı. Gerçekten iyi hazırlanmış, planlanmış bir savaştır. Karşıdaki ordunun ne yapacağı tahmin edildiğinden tam anlamıyla bir kurmaylar muharebesi olduğu söylenebilir. O planı yapanların içinde sadece bir kumandan, bir görüş yoktur, bir sürü görüş vardır. Onların muhassalası (elde edilen sonuç) söz konusudur. O muhassalayı yapan adam ise Mareşal Gazi Mustafa Kemal Paşa’dır.

Britanya kabinesinin Yunanistan’ı destekleyeceği ve Sevr’i dahi lehlerine düzenleyeceğini açıklaması yanında Yunan savaş bütçesini ve mühimmatını arttırması, TBMM hükümetinin direnme konusunda bütün dünyaya bir açıklama (adeta universalia) vermesine neden oldu.

26 Ağustos’ta başlayacak taarruz başkentteki Rusya’nın ve Azerbaycan’ın diplomatlarından, Fransa gibi artık Ankara Müsalahası’yla yarı müttefik olanlardan ve yabancı basından bile gizlenilmeliydi.

Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa (Çakmak), Garp Cephesi Kumandanı İsmet Paşa (İnönü), 1. Ordu Kumandanı Nureddin Paşa ve 2. Ordu Kumandanı Yakup Şevki Paşa’ydı. Dış dünyada Türklerin müstahkem mevkileri bertaraf edeceğine inanılmıyordu, fakat beklemedikleri oldu.

Bir çay davetinin verileceği söylenen tarihte Büyük Taarruz başladı. 25-26 Ağustos karargâhın Akşehir’den Afyon’a naklidir. İlk anda geçilmez denen siperler geçildi ve üç gün boyu Yunan işgal kuvvetleri dağıtıldı. Başkomutanlık emri kendine o günlerde tebliğ edilen General Nikolaos Trikupis birlikleriyle kuşatıldı, esir alındı. Durmaksızın bugün Ege dediğimiz Akdeniz’e taarruz emri verildi. Başkumandanlık Meydan Muharebesi’nin başladığı günden 12 gün sonra İzmir’e ve ondan sonraki müteakip 10 gün içinde de bütün Ege-Marmara bölgesine ulaşıldı. Mudanya Mütarekesi orduların ulaştığı noktaların tesliminin gerçekleşmesidir. Türk Kurtuluş Savaşı tarihinin en münakaşalı dönemidir.’

***

İktidara geldiğinde ‘Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak’ diyen ve Malazgirt Zaferi’ni öne çıkararak Devlet Bahçeli’nin gönlünü okşayan Erdoğan’ın TSK içerisindeki atamalarına ise itirazlar yükseliyor.

30 Ağustos Zafer Bayramı ve Silahlı Kuvvetler günü aynı zamanda, yapısı değiştirilerek adeta yolunmuş kuşa dönüştürülen Yüksek Askeri Şura'nın (YAŞ) kararlarının uygulamaya girdiği tarihtir. Daha 30 Ağustos gelmeden, YAŞ Kararlarına tepki gösteren 5 generalin istifa ettiği haberleri gündeme bomba gibi düştü. İddia edildiğine göre, bazı generaller, ‘haksızlığa uğradıklarını’ belirtirken, ‘görevlendirmelerin liyakata uygun olarak yapılmadığını, şark hizmeti görmemiş isimlerin bile en kritik yerlere getirildiğini, savaşan askerlerin pasif görevlere atandığını ve çok sayıda askerin TSK’dan emekli edildiğini’ dile getiriyor.

***

Generallerin istifa söylentisi konuşulurken, gündemden hiç düşmeyen, ‘‘3 belediye başkanının görevden alınması’nın zamanlaması ve nedenine ilişkin de yorumlar yapılıyordu.

Bir yoruma göre, ‘Ekonomi ve dış politikadaki sıkıntıların göz ardı edilmesini, yani gündemin değiştirilmesini sağlamak, HDP’yi öne sürüp CHP ile İyi Parti’nin arasını açarak Millet İttifakını parçalamak, toplumu da PKK-HDP’den yana olanlar ve olmayanlar diye ikiye bölmek” amacıyla 3 başkan görevden alınmıştı.

Acaba sırada İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu mu vardı? Siyaset yorumcuları, Erdoğan’ın Rize konuşmasındaki, ‘Fatih'in emaneti olan İstanbul'a hep birlikte sahip çıkacağız. İstanbul'da yaşayan Karadenizli kardeşlerim başta olmak üzere, tüm hemşerilerimizle bu aziz şehrin bölücü örgütün destekçilerine peşkeş çekilmesine mani olacağız" sözlerine dikkat çekiyor. Ancak, bunun hemen olmayacağını kaydeden yorumcular, ‘Önce Ekrem İmamoğlu PKK ile özdeşleştirilerek itibarsızlaştırmaya çalışılacak. Bunun için masalar kurulmuş. İmamoğlu’nun sahte itirafçılar ve montaj haberlerle bertaraf edilmesi için çalışma yapılıyor’ diyor.

***

‘Hadi aç o defterleri Ahmet Davutoğlu’ manşetleri de gündemdeki yerini koruyor.

Yeni bir parti kurma çalışması yaptığı söylenen eski başbakan Ahmet Davutoğlu’nun, Terörle mücadele konusunda defterler açılırsa... Birçok insan, insan yüzüne çıkamaz. Bizi bugün eleştirenler insan yüzüne çıkamazlar! Açık söylüyorum. Neden mi? İleride bir gün Türkiye Cumhuriyeti tarihi yazıldığı zaman en kritik dönemlerden biri 7 Haziran ile 1 Kasım arasındaki dönem olarak yazılacaktır” diye açıklama yapması ortalığı karıştırdı…

7 Haziran seçiminde AKP 40.8 oranında oy alarak 258 milletvekili çıkarmış, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin dayatmaları sonucu hükümet kurulamadığı için Cumhurbaşkanı Erdoğan yeniden seçim kararı almıştı.

Davutoğlu’nun sözünü ettiği tarihler arasında, 20 Temmuz Suruç katliamı yaşanmış 34 kişi hayatını kaybetmişti. 22 Temmuz’da Ceylanpınar’da 2 polis, evlerinde uyurken kafalarına ateş açılarak şehit edilmiş, bu olay Çözüm Sürecinin sonu olmuştu. 7 Eylül’de Dağlıca’da 16 asker, bir gün sonra da Iğdır’da 13 polis şehit edilmişti. 10 Ekim’de Ankara Garı önünde iki canlı bombanın düzenlediği saldırıda 103 kişi can vermişti.

1 Kasım’da yenilenen seçimde AKP yüzde 49 oy alarak 317 milletvekili çıkarmış ve yeniden tek başına iktidar olmuştu.

Böylesine olayların ve gelişmelerin yaşandığı 7 Haziran ile 1 Kasım 2015 tarihleri arası karanlıkta kalmamalıydı. Şimdi herkes, ‘Türkiye tarihinin yazılmasını bekleme, açıkla, karanlığı aydınlığa çıkar, sorumlular kimse hesap versin’ diyerek Davutoğlu’nu sıkıştırıp, açıklama bekliyor.

---

İYİ HAFTALAR

remzidilan_48@hotmail.com

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.