Bu gün 3 Aralık Dünya Engelliler Günü…
Kuru bir temenni ile başlayayım; 3 Aralık Dünya Engelliler Günümüz kutlu olsun.. Olmadı tabii ki… Deşelim konuyu… Biraz dikkat edersek, hemen engel olduğumuzun farkına varıyoruz aslında…
Büyük İskender, Diyojen 'i ziyaret etmiş ve bir dileği olup olmadığını sormuş. O da bu soruya “Gölge etme başka ihsan istemem” yanıtını vermiş. Daha sonra ünlü imparator; Büyük İskender olmasaydım, 'Diyojen' olmak isterdim demiş.
Kurgulayalım, engelli diye nitelendirdiğimiz vatandaşlarımıza soralım bizden bir dilekleri olup olmadığını ve “Gölge etme başka ihsan istemem” cevabını aldığımızı düşünelim.
Cevap doğru mu ? Doğru…
Neden mi ? Ne yaptık, ne yapıyoruz ki ?
Kimseyi engelli, engelsiz diye ayırmaya hakkımız olmadığı halde ülkenin içinde bulunduğu şartlardan kaynaklandığını düşündüğüm şekli ile Cumhuriyet Halk Partisi Bursa İl Başkanlığı bünyesinde tasarlamış olduğumuz engelliler ile ilgili komisyona “CHP Bursa İl Başkanlığı Engelsiz Yaşam Çalışma Masası” ismini verdik. Biraz yumuşatmak istedik herhalde ama sonuçta kanı pıhtılaşmayan bir vücutta kanayan bir yarayı tedavi etmek istememiz her şeyden daha önemliydi sanki… Engelli arkadaşlarıma açık bir şekilde konu ile ilgili “Arkadaşlar ben şu anda sizlerle birlikte yaşayarak engelli olmayı öğreneceğim ki konuya müdahil olabileyim” dedim.
İçinde duygu olmayan bir düşüncenin veya eylemin insanlık tarihine bir şey kazandırmasının mümkün olmadığını düşünen bir adamım. Yavaş yavaş engelli olmayı öğrendiğimde; bu ülkede asıl meselenin, engellilerin sorunları değil de çok büyük bir demokrasi sorunu olduğunu çok iyi anladım.
Anayasa, başkanlık falan filan… Mesele değil hiçbiri…
Kralın sarayından,
soytarının dansından,
kovboyun atından bize ne..?
Bu ülke de asıl mesele demokrasi…
Nedir bu demokrasi demokrasi diye tutturduğumuz şey..?
Kralın sarayından,
soytarının dansından,
kovboyun atından bize ne..?
Bu ülke de asıl mesele demokrasi…
Nedir bu demokrasi demokrasi diye tutturduğumuz şey..?
Demokrasi: "siyasal denetimin doğrudan doğruya halkın ya da düzenli aralıklarla halkın özgürce seçtiği temsilcilerin elinde bulunduğu, toplumsal ve ekonomik durumu ne olursa olsun tüm yurttaşların eşit sayıldığı yönetim biçimi.." Ne güzel tanım… İçinde engelli geçiyor mu ? Hayır… Ne geçiyor ? "Tüm yurttaşların eşit sayıldığı" ifadesi geçiyor…
İşte bu..! Haydi… Bu ifade; şayet eşitliği kabul edebilirsek, engelli olmayı da kabul edebiliriz anlamına geliyor. Biraz önce yazdığım “engelli olmayı öğreneceğim” ifademe muhalefet edebilecek arkadaşların “engelli olmak öğrenilebilecek bir şey değil ancak yaşayarak bilebilirsiniz, yaşa da gör” söylemlerine bir nevi cevap vermiş olayım. Olayın aslı eşit olduğumuzu bilmek ve bu bilinç ile hareket etmek…
Şu meşhur son dönemin “empati yapmak lazım azizim” reklamlık slogan tarzı söylemi var ya… Empati yapmak… Empati falan yapmaya gerek yok kardeşim…
Yapılması gereken şey; düşünmek, hissetmek, algılamak ve kimseyi kimseden ayırmadan toplumsal ve ekonomik durumu ne olursa olsun tüm yurttaşların eşit sayıldığı, özgürce seçmenin, seçilmenin içinde var olduğu ve toplum adına üretilen ve icraata çevrilen her siyasetin sonuçlarının denetlendiği bir sistemi azınlığın veya çoğunluğun talebi şeklinde değerlendirmeden hayata geçirmektir. Bu temel üzerine inşa edeceğimiz sistem içten ve dıştan kaynaklanan bütün depremlere karşı dirençli olacaktır.
Bu gün 3 Aralık Dünya Engelliler Günü etkinlikleri kapsamında düzenlenmiş olan etkinliklere “CHP Bursa İl Başkanlığı Engelsiz Yaşam Çalışma Masası” olarak katıldık. Heykel ‘de çelenk koyma etkinliğinden sonra eski Bursa Belediye Binası ‘nda düzenlenmiş olan engellilerle ilgili resim sergisi etkinliğine katıldık. “Sihirli Sözcük Sevgi” başlığı altında hazırlanmış olan resim sergisi etkinliği fevkaladeydi, emeğini ve yüreğini koymuş arkadaşlara bizzat teşekkürlerimi ve takdirlerimi ilettim.
Etkinlikte; Vali Yardımcımız ve Belediye Başkan Yardımcımız sayıları çok az olan katılımcı engelli ve ailelerine küçük ikramlarda bulunarak, büyük nutuklar attılar. Böylece engellilerin sorunları, hayatları, idealleri, hayalleri bir başka bahara kaldı. Normaldi… Çünkü biz gelişmemiştik… Bir yazgı mıydı ? Bilmem… Ama Vali Yardımcısı ve Belediye Başkan Yardımcısının etkinliğe katılması, engellilerin yok sayılması ile eşdeğer bir politik davranıştı… Kimse kusura bakmasın, eğri oturup doğru konuşmak Anadolu kültürünün temel davranış şeklidir. Ben biraz iddialı bir tipim… “Yapabiliriz” derim, “Yapabiliriz”… İstersek yapabiliriz; Ulubatlı Hasan gibi bayrağı surlara dikebilir, Seyit Onbaşı gibi 200 kiloluk mermiyi topun ağzına koyabilir, Mustafa Kemal gibi kimsenin hayal dahi edemediği Kurtuluş Savaşını kazanabiliriz.
Arkadaşlar ! Türkiye ‘de engelli nüfusu yaklaşık ülke nüfusumuzun % 13 ‘lük kısmını oluşturuyor. Bu çok büyük bir sayı; sekiz buçuk milyon, sekiz buçuk milyon arkadaşlar… Anne, baba ve bir kardeş ile beraber 34 milyon kişiyi direkt ilgilendiren bir olay… Kaderci bir anlayışa sahip olan bir toplum olmamıza rağmen orada bile ikiyüzlü davranıyoruz diye düşünüyorum. Düşünüyorum dedim suç ise düşünmekten vazgeçeyim demedim. Direkt 34 milyon kişiyi ilgilendiren bir kaderden, 34 milyon kişi ile birlikte hepimiz kaçıyoruz. Oysa şimdiye kadar kaçarak çözülmüş bir sorunla karşılaştınız mı? İşte Suriye ‘den kaçanlar son örnek, sadece kendilerine değil herkese sorun çıkartan bir kaçışın mağdur eden mağdurları… “Vay! Onlarda insan”… “Vay! İşte Müslüman kardeşlerimizi istemiyor”… Geçin bunları, geçin… Siz, benim engelli kardeşlerimi istiyor musunuz ? 34 milyon kişiyi ve tüm toplumu ilgilendiren bu sorunu göz ardı ederek mi herkesi kucaklıyorsunuz ? Yapmayın… Kucakta oturmayı seven tipler değiliz biz, kendinizle karıştırmayın bizi, aman…
Fakir çocuğuyum ben ama “can boğazdan gelir” diye bize kral sofralar kuran da bir babanın evladıyım aynı zamanda… Anlayacağınız; tokum, bu sizin işinize geldiği şekilde anlatacağınız muhabbetlere…
“Tüm yurttaşların eşit sayıldığı” güzel bir söylem ama sizlerden rica ediyorum kimse beni saraylarda yaşayanlar ile eşit görmesin. Beni evsiz, barksız, kolsuz, ayaksız, gözsüz, kulaksız insanlarla eşit görün…
“Hatasız kul olmaz”ı söyleyenin büyük hatalarına rağmen yine de söylemini buraya aldım, “Hatasız kul olmaz, hatamla sev beni” diyor. Eksikliklerimizi kabul edelim hep birlikte… Ve hep birlikte birbirimizi sevmek zorunda olmasak bile birbirimizin hakkına, hukukuna riayet edelim.
Tüm yurttaşların eşit olduğunu, özgürce seçmenin, seçilmenin içinde var olduğu ve toplum adına üretilen ve icraata çevrilen her siyasetin sonuçlarının denetlendiği bir sistemi azınlığın veya çoğunluğun talebi şeklinde değerlendirmeden hayata geçirmenin hayati bir mesele olduğunu kabul edelim.
Şunu unutmayalım ki; engelli vatandaşlarımız ile birlikte tüm vatandaşlarımızın hayata sarılmaları ve geleceğe güvenle bakmaları ancak bu sayede olacaktır.
Kendimizi bilelim, gerisi hikâye…
Bugünün ve bugünkü hikâyenin gerçek kahramanları engelli kardeşlerim… Yanımda olacağınızı ve gücünüzü bilerek, yanınızda olmaya devam edeceğim… Vazgeçmek yok, geri çekilmek yok… Başaramamamız içinde bir sebep yok… Bundan gayrı bütün derdimiz, insan hakları başlığı altında engelli insanlarımızın hakları… Atasözümüzle bitirelim “pilavdan dönenin kaşığı kırılsın”.