Günlerdir ülkeyi meşgul eden iki kadından söz etmek istiyorum: Dilruba ve Dilan Polat.
Bir sokak mikrofonuna ağır söylemlerle iktidarı eleştiren Dilruba Hanım birçok insanın duygularını dile getirdiği inancıyla paylaşım rekorları kırdı. Arkasından kaçınılmaz son geldi ve tutuklandı. 

Dilruba’nın yerinde olsaydım tüm gerçekleri daha dik ama daha nahif ve terbiye ölçüleri içinde söylerdim. Çünkü küfretmeden küfretmekten beter sözlerimiz var literatürümüzde. Oldum olası küfrün ve aşağılamanın fikrini değiştirmesini istediğimiz kitleyi daha çok bağladığına defalarca şahit olduk. Kamuoyu tepkileri sonrasında serbest kaldı kardeşimiz. Arkasından da CHP’de protokolde ağırlandı. Kendi tercihleri, saygı duyarız ancak yıllarını bu partiye adamış, kaybedince yataklara düşen partili arkadaşım kırgındı, “O sıralara hak etmesi gerekenler oturtulmalıydı, takdir etmek, arka çıkmak, başka paye vermek bu kadar kolay olmamalıydı.” diyordu. Bu hep böyle olmuştur. Gerçekten partiye, savunduğu ideolojiye gönülden bağlı partizanlar hep “çantada keklik” görülmüş, popüler elemanlar öne çıkarılmıştır. Emeğin göz ardı olduğu bir dava da asla başarılı olmaz, olmamıştır da.

Hangi yollardan kazanıldığı belli olmayan milyonları milletin gözüne soka soka harcayan kara para aklayıcıları, utanmadan kaldıkları yerden devam ettiler ve devasa takipçileri kanalıyla sosyal medyayı işgal etmeyi de sürdürüyorlar. Diğer taraftan Mehmet Okuyan Hoca nefes patlata dursun, haramdan helalden söz etsin, bu dünyayı ve günü baz alan kitle izlemeye devam ediyor. 

Dilan Polat kanal kanal gezip kahvesine altın tozu ekecek mi bilmem ama masum insanların canına ot tıkayan adalet sistemine güven yerle bir edildi.

Narin’in bulunmayışı, genç teğmenlerin kılıç çatması, her üç orduda da bayan teğmenlerin okul birincisi olması meselesi gündemin diğer meseleleriydi. Sekiz yaşında yavrumuzun cinayet haberi tüm ülkeyi yasa boğdu maalesef.

Günlerdir aranan Narin yavrumuza dair saptırıcı haberlerin ardı arkası kesilmedi. Amca üzerinde yoğunlaşan sosyal medya kalemşörleri haklı çıktılar. Emniyetin bilinçli olarak hedef şaşırttığı, amcayı koruduğu ithamları havada uçuşuyor. En başından neden yasak getirilmediği sorusu da akılları kurcalamıyor değil. Biz bu algı üzerinde yoğunlaşırsak gerçek meseleden uzaklaşmış oluruz. Velhasıl Emniyete de güven yerle bir..  Zaten uzun zamandır Tv fenomeni Müge Anlı’ya teslimdi..

“Hain Sisi” den “Kardeşim Sisi” ye terfi etmiş Mısır devlet başkanının ziyareti de bu gündemle gölgelendi. Şimdi rahmetli “Mursi” için ne demeli? Onun kemikleri sızlamış, günlerce meydan bekleyen, ölen taraftarlarının da gözleri yaşarmış, kalpleri kırılmıştır. Evet, devletler yüce çıkarları için barışırlar ancak devlet başkanlarının da geriye dönülmez sözler söylememesi, büyük lokma yutmaması gerekir kanımca. Bunun ne kadar yanlış olduğunu “Kardeşim Esad(!)” ta da görmüştük.

Kısacası adalet, emniyet, siyaset, diplomasi, eğitim yerle yeksan.  Çuval delik dökülüyor. Korkarım ki bir bakacağız boşalmış. İşin acı tarafı deliği kapatacak babayiğit de yok ve hatta ufukta bile görünmüyor. Nasip etsin diye Rabbime dualardayız.

Üç bayan teğmenin kara, deniz ve hava kuvvetlerinden birincilikle mezun olmaları bazı yobazları aşırı rahatsız etmiş. Verdikleri bu rahatsızlık için genç kardeşlerime teşekkür ederim. Yolunuz açık olsun. Bu ülke inşallah sizden birinin bir genelkurmay başkanı olduğunu görür.

Genç teğmenler aşka gelip “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” deyip kılıç çatmışlar. Teamüle aykırıymış(!).. Kahraman ordumuza daha ne kadar kumpas kurup itibarsızlaştıracaklarını merak ediyorum. 

Yüz karası “müfredatı” akıla ziyan uygulamaları ile milli olmaktan kesinlikle uzak MEB in gölgesinde okullar açılıyor. Veliler isyanda. Kayıt için istenenler utanç verici. Meslektaşlarım çaresiz. Ayrılan bütçe komik ötesi. “Temizliği bile nerdeyse sıraya girip biz yapacağız” diyorlar. Eleman eksik. Siz hala boş imam atayın uçuk kaçık maaşlarla. Biz de saygı duyalım öyle mi?

Benim gündemim ve dileğim, bunca baş ağrıtan, bitmek tükenmek bilmeyen,  her gün daha ağırlaşan memleket meselelerinden bir parça sıyrılıp farklı bir tabloyu seyretmek. Çimenler sarardı. Yaprakların yeşilleri kayboluyor. Üzüm hasatları yapılıyor Bozcaada’da. Şaraba, sirkeye dönecek. Ev kadınları, çalışkan üretken kadınlarımız, tarhana, salça, reçel yapmakla meşgul. Hayat pahalılığının yükünü mutfağın bütçesinde hafifletmenin derdindeler. Şimdilerde en çok satan ürünlerden biri de derin dondurucularmış.

“Eylülde Gel” demişti Alpay. 
Liseli yıllarımızın, kaygısız ve romantik gençliğimizin sesi ve şarkısı. O gençlik de yok artık. Romantizm bitti yerini realizm hayır, materyalizm aldı. Yağmurun sesini dinleyerek, İskender Pala’nın Akşam Yıldızı’nı okumaya devam edeceğim. Yüreğimin götürdüğü yer biraz nefes alsın. Gündem ağır. Yorulduk yıllardır. 

Sevgili meslektaşlarıma ve gençlere her şeye rağmen keyifli bir eğitim öğretim dönemi diliyorum. Ve “her şeye rağmen, inadına bilimde yol alın” diyorum. 

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.